PKK’nin 1995 yılı 2. 15 Ağustos hamlesi gerçekler ve ayrıntılar

3. Bölüm: 1990’lar boyunca PKK’nin bölgedeki Anti-Kürt cephesine dahil oluşu ve Kürtler içindeki pozisyonu, 2. 15 Ağustos hamlesi, Dublin Görüşmeleri, güney Savaşı, KDP, YNK; Öcalan, Yalçın Küçük, Faruk El Şara, güney Kürdistan, Saddam, Çekiç Güç, Cemil Bayık, Zelê Kampı,

3. Bölüm : 1990’lar boyunca PKK’nin bölgedeki Anti-Kürt cephesine dahil oluşu ve Kürtler içindeki pozisyonu

1991 yılından itibaren Güney Kürdistan’ın Saddam rejimine karşı korunma garantisinin ortaya çıkması ve Kürtlerin Lozan’dan sonra ilk kez uluslararası aktörler tarafından desteklenmesi sömürgeci ülkeleri kaygılandırdı. İlişkileri iyi olmayan Suriye, İran ve Türkiye artık “Kürdistan’a karşı beraber hareket ediyordu”.  Özellikle Kürdistan Bölgesi’nin seçim yaparak kendini yönetmesi tehlike olarak görülüyordu.

Güney Kürdistan’ın statü kazanması sömürgecileri birleştirdi

19 Mayıs 1992 yılında Kürdistan Parlamentosu seçimleri yapılacaktı. Bu üç ülke bu seçimleri engellemek için pek çok yolu denedi. Sadece siyasi değil teknik sorunlar bile çıkarmak istediler.  Örneğin Türkiye Kürdistan seçimde kullanmak için Almanya’dan getirilen mürekkepleri Adana hava alanında tuttu, tüm girişimlere rağmen vermedi. Seçimler iki gün gecikmeli yapıldı. Fakat tüm engellemelere rağmen seçim yapıldı. Hemen ertesinde de Xabur sınır kapısına İngilizce “Kürdistan’a hoş geldiniz” yazıldı. Bundan sonra taraflar daha hızlı olarak bu küçük Kürdistan’a karşı kolları sıvadılar.

İlk olarak 14 Kasım 1992’de Ankara’da Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara ve İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Vilayeti bir araya geldi. Güney Kürdistan’da ki gelişmelerle ilgili olarak, “Bu durum Irak’ı kaçınılmaz olarak parçalanmaya götüren endişe verici bir emrivakidir” dediler. Ayrıca Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması yolunda bir bildiri yayınladılar. Türkiye böylece aslında ilişkilerinin iyi olmadığı Suriye ve İran’la bu noktada çıkarlarını uyumlaştırmış ve bu ülkeleri yanına alarak ABD’ye ve dünyaya, Kürt devleti kurulmasına izin vermeyeceği mesajlarını açıkladılar. Saddam da aynı kulvardaydı Kürdistan seçimleri için “Irak’ı bölmek isteyenlerin kellelerinin alınması gerekir” diyecekti.

Kendilerinin direk olarak Kürdistan’a saldırmasına konjonktür izin vermiyordu. Kürtlerin en zayıf karnından “ihanet çizgisinden” faydalanmaya çalıştılar. Çelişkileri derinleştirmeye çalıştılar. Hatta birbirleri ile çatıştırmak istediler.

PKK, birleşen sömürgecilerle birleşti

Güney Kürdistan’daki Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin yükselmesini kendisi için tehlike gören bir diğer güçte PKK’idi.

PKK, dört sömürgeci ülkenin Kürdistan’ın sömürge statüsünde gedik açan Güney’deki durumu kabul etmeyeceklerini gördü ve buna göre pozisyon aldı. Önce söylemlerini değiştirdi, sömürgecileri rahatsız etmeyecek, onlarınki ile örtüşen söylemlere başladı. NATO’yu, Çekik Gücü kötülemeye, Irak üzerindeki operasyonları Emperyalizmin oyunu olarak göstermeye çalıştı. Örneğin Öcalan 1993 yılında Şam’daki Parti Merkez Okulu’nda şunu söyleyecekti. Güney Kürdistan’ın verdiği Kurtuluş Mücadelesi için şunu söyleyecekti “Bu iki Kürt partisinin eli ile Saddam rejimini küçük düşürmek istiyorlar”.  Saddam rejimini mağdur, Kürtleri zalim ve haksız göstermeye çalıştı.

Ayrıca PKK kendini olayların merkezi gibi gösterecek teoriler üretmeye çalıştı.  O tarihten beri PKK’nin ve şürekasının tekrar ettiği birkaç propaganda konusu şudur: “NATO, PKK’yi bitirmek için Çekiç Güç’ü kurdu. NATO PKK’nin Ortadoğu’daki etkisini azaltmak için 1992’de KDP ve YNK’yi birleştirerek Güney Kürdistan’a otonomi verdi. NATO PKK’nin Büyük Kürdistan’ı kurmasına engel olmak için Güney’de küçük bir Kürdistan kurarak PKK’yi engellemeye çalıştı”. NATO’nun PKK’yi yenemediği, Kürt siyasetini PKK’ye göre dizayn ettiğini de 30 yıldır tekrar ediyor.  O gün ki olaylara bakarsanız bir benzerinin bugünde yaşandığını görülecektir.

1992 Güney Savaşı

1992 yılında Güney Kürdistan büyük bir ekonomik ve siyasi abluka ile karşı karşıyaydı. Büyük bir ekonomik abluka altındaydı, şehirler de yıkım vardı, maaşlar ödenmiyordu, petrol satılmıyordu, parası olan bile almak için ekmek bulamıyordu.

Türkiye ve İran Kürdistan’ın kendini toparlamasını engellemek için içten PKK’yi kullandı. PKK, Kürdistan Hükümetinin egemen olmasını engellemek için görevlendirildi.

PKK böyle bir ortamda sınırlarda gümrükler kurup halkın diğer parçalardan getirdiği erzağa ortak olmaya, gümrük almaya çalıştı. Öcalan Saddam döneminde eli Peşmerge kanında olan insanları Bekaa’da ağırlıyor, onlarla bir güç yaratmak istiyordu. Kürdistan PKK’nin söylediği “Erbil’de hükümet kurulduğu gün NATO’nun emri ile bize saldırdılar” sözünün tam tersi geçerlidir. Hükümet kurulduğu gibi PKK Kürdistan Hükümetini düşman gördü. Provakatif hareketlere ve açıklamalara başladı.

PKK, Kürdistan Parlamentosunun kendi topraklarında hakim olmasını engelliyordu. Güney’in kendini Saddam sonrası toparlamasına engel olmak için Güney’i bir savaş alanı haline getirdi. 1992-1993 kışı Botan- Behdinan savaş hükümetini kurdu. 1993 yılında Zele’de Kürdistan Ulusal Kongresi adı altında bir yapı örgütledi. Amaç Güney’e muhalif olmak, rol çalmak ve Güney’i rahat bırakmamaktı.

PKK’nin bu tutumları nedeni ile 5 Ekim 1992’de Güney Savaşı başladı. PKK savaşta büyük bir yenilgi aldı. TSK savaşın sonunda Kuzey’den geldi, Peşmerge güçleri TSK savaşa dahil olduktan sonra gerilla güçlerinin imha olmasını engellemek için anlaşma yaptı. YNK’nin Zelê’ye gidildi. Abdullah Öcalan bu konuya ilişkin ise şunu söyler: “güçlerimiz aniden Zelê’ye gitti. Herkes bunu yenilgi gördü. Ama ben hemen dedim ki bu durumu fırsata çevirip, YNK’yi yanımıza çekelim, bir araya gelmelerini engelledik”.  Öcalan’ın bu sözleri PKK’nin iki güç arasındaki sorunları büyütmek için oynadığı rolü ortaya koymak açısından önemlidir. Fakat bu kadar basit değildi. 1993 yılında ki YNK- PKK yakınlaşması Öcalan’ın çabası ile değil, İran ve Türkiye’nin yönlendirmesi ile oldu.

YNK ve PKK’nin ilişkileri sadece İran destekli değildi

Günümüzde de geçerli olan bir gerçek vardır: YNK ve KDP’nin uyumlu olması Kürtlerin elini güçlü kılacak, hatta bağımsızlık yolunu açacaktır. 1992 yılından sonra var olan sorunlu geçmiş ve siyasal sorunları derinleştirerek çatışmalı süreci yaratmak istediler. Bunun için de PKK kullanıldı. PKK ve YNK’yi bir araya getiren gücün sadece İran olduğunu düşünmek yanlış olur, işin içinde Türkiye’de vardır. Güneydeki uyumu bozmak PKK’ye yüklenen ana görev olmuştur.
Tarihe bir bakarsak. 1992 Türk devleti KDP’nin milli ve bağımsızlıkçı karekteri ve Kuzey Kitlesine sosyal yakınlığını biliyordu. Bu nedenle YNK’yi öne çıkaran bir tutum izledi. Talabani’yi muhattap aldı. PKK ve YNK ilişkilerini teşvik etti. PKK’nin 1993 yılı ateşkesinde de YNK ve lideri Talabani’ye bu nedenle bir misyon yüklendi. Talabani Süleyman Demirel’i görüyor ertesi gün Şam’a geçiyor, Öcalan’ın yanına gidiyordu. Bu durum uzun yıllarda böyle devam etti.

Tabi bir de YNK- PKK ilişkisinin iplerini en çok elinde tutan İran vardı. 1993 yılı Kasım ayında Cemil Bayık Şam’dan uçakla Tahran’a geldi. Urmiye’de İran istihbaratı ve Celal Talabani ile görüştü. Oradan da Zelê kampına geçti. PKK ve YNK’nin İran destekli ilişkisini Cemil Bayık yürüttü.

Olayların çok ayrıntısı olmakla beraber, PKK’nin YNK ve KDP arasındaki tarihi çelişkileri derinleştirme ve Güney’in Egemenlik alanını tehdit etme rolü esasta İran ve Türkiye destekliydi. Fakat Suriye ve Saddam rejimi de bunu destekliyordu. Çünkü bu biçimde Hewler merkezli Kürt bağımsızlık mücadelesi başlayamıyordu.

Dublin anlaşması ve PKK’nin söylemleri

1993 yılından sonra YNK ve KDP arasındaki çatışmalar silahlı çatışmaya döndü. Hükümet çalışamaz duruma geliyordu. ABD tarafları bir araya getirmek istedi. PKK’nin sürekli dile getirdiği meşhur Dublin Görüşmeleri de işte bunlardan biriydi. PKK’ye göre bu görüşmeleri Dublin görüşmesi bir komploydu. Türk devleti ve ABD organize ediyordu ve YNK ile KDP’yi bir araya getirerek PKK’ye karşı savaşmaya ikna etmek istiyordular. PKK, KDP’ye karşı başlattığı 2. 15 Hamlesini Dublin Görüşmelerini bozmak için yaptığını söylüyordu.

9-11 Ağustos 1995 yılındaki görüşmelerinin gerçeği ise oldukça farklıydı. Türkiye Dublin toplantısına karşıydı. Çünkü çatışmalı durumu destekliyordu. Fakat toplantıya katılmasa çok dışında kalacaktı, gözlemci olarak katıldı.  Fakat bu toplantı da YNK ve KDP arasındaki çatışmayı sona erdirmedi. Daha öncede belirttiğimiz gibi PKK, KDP’ye daha 5. Kongre bitiminde saldırma kararı almıştı. O zaman Dublin Anlaşmasının adı bile geçmiyordu.

Yani PKK’nin yıllardır Dublin komplosu dediği şey de bir gerçek değildi.

Türk devleti hiçbir zaman YNK ve KDP’nin bir araya gelmesini istemedi. Hatta bazı barış görüşmelerine gitmelerini engellemek için hava alanlarını kullanmalarına bile izin vermediler.

PKK’yi bitirmek isteseler bitirirdiler

PKK tüm 1990’larda KDP’ye yaptığı saldırının nedeni emperyalizme karşı mücadele ve Türk devletinin KDP’yi kullanarak PKK’yi bitirmek istemesi ve KDP’nin yardım etmesi olarak gösterir. Türk devleti PKK’yi bitirmek istese, bunun KDP’ye yardım ederek, operasyonlar vb. aşırı masraflı yöntemler kullanmasına gerek yoktu.  PKK’yi bitirmekten daha farklı yöntemleri ola bilirdi. Örneğin Şam’da Öcalan’ın o kadar rahat gezmesi engellene bilirdi, vurula bilirdi. Fakat Öcalan hiçbir yaşam kaygısı duymadan Şam’da iki kişilik bir koruma ekibi ile Halep-Şam-Beyrut arası tur atabiliyordu.
Öcalan’a Türkiye içinden bazıları suikast yapmak istedi. Fakat en üstten Türkiye devleti başbakanı Mesut Yılmaz Öcalan’ın yakın dostu ve akıl hocası Yalçın Küçük aracılığı ile kendisine haber gönderdi.

Öcalan Şam’da kaldığı ve onuncu kat denen binada Türk ateşside yaşıyordu. PKK yıllarca Türk devlet askeri ile aynı binada yaşadı.

Türk devleti PKK’yi bitirmek istemedi. 1990’larda tek bir amacı vardı, PKK’yi Güney’de toplamak ve Güney’e karşı kullanmak.
PKK’yi Güney Merkezli Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve KDP’ye karşı kullanma stratejisi İran, Irak ve Suriye tarafından da uygulandı. PKK bunu kabul ettiği için bu dört merkezde de korundu ve kollandı.

Sonuç:

PKK’nin 1995 yılında başlattığı 2. 15 Ağustos hamlesi önemli ve detaylı araştırılması gereken bir dönemdir. PKK’nin işbirlikçi karakterini ortaya koyar. PKK’nin Kürtlerin statü kazanmasına karşı olan dört sömürgeci devletle ilişkisini aydınlatır. PKK’nin o zaman oynadığı rolün bir benzerini bugün de oynamaktadır. KDP adı altında Güney’e saldırarak Kürt bağımsızlaşmasını engelleme misyonunu yüklenmiştir.

1.Bölüm: PKK 5. Kongresi Silahların yönünü Güney Kürdistan ve KDP’ye çevirdi

Diğer Haberler