KÜRDİSTAN: TARİHSEL VE SOSYOLOJİK BİR GERÇEKLİĞİN ULUSAL YANSIMASI

KÜRDİSTAN: TARİHSEL VE SOSYOLOJİK BİR GERÇEKLİĞİN ULUSAL YANSIMASI

Kürdistan, hayali bir ütopya değil, tarihsel olarak şekillenmiş somut bir gerçekliktir. Binlerce yıldır aynı topraklar üzerinde yaşamış, ortak dil, kültür, gelenek ve toplumsal hafıza ile varlığını sürdüren Kürt halkı; yalnızca etnik değil, aynı zamanda politik ve sosyolojik bir kolektif kimliğe sahiptir. Bu halk, yalnızca bir coğrafyanın unsuru değil, aynı zamanda o coğrafyayı kültürel, sosyal ve tarihsel olarak inşa eden asli özne olmuştur.

Kürtlerin tarihsel kökenleri, Antik Mezopotamya’nın güçlü medeniyetlerine kadar uzanır. Medler’in Asur İmparatorluğu’nu yıkarak bölgedeki en güçlü siyasal aktör haline gelmesi, Kürt halkının devlet kurucu niteliğinin erken dönem örneklerinden biridir. Bu dönem, Kürtlerin bölgedeki politik belirleyiciliğinin ilk sistematik ifadesidir. Tarihsel süreç içerisinde bölgeye yönelik dış müdahaleler, işgaller ve imparatorluk savaşları Kürt toplumunun siyasi yapısını zayıflatsa da, halk kendi varoluşunu özellikle aşiret temelli yapılarla ve toplumsal dayanışma ağlarıyla korumayı bilmiştir

Kürtler, yüzyıllar boyunca farklı siyasal egemenlik biçimlerine maruz kalırken, dilsel ve kültürel sürekliliğini sürdürmüş ender halklardan biridir. Bu süreklilik, yalnızca fiziki direnişle değil, sözlü edebiyat, dengbêjlik geleneği, halk hukuku, toplumsal hafıza ve mekâna bağlılık gibi özgün mekanizmalarla sağlanmıştır. Dolayısıyla Kürt ulusu, klasik anlamda bir millet tanımını hem tarihsel hem de sosyolojik açıdan fazlasıyla karşılamaktadır.

Modern dönem, Kürt halkı açısından parçalanmanın, inkârın ve sömürgeleştirmenin derinleştiği bir zaman dilimidir. Özellikle I. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ve Sevr Antlaşması süreçleriyle Kürdistan, dört ana parçaya bölünmüş; Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri arasında paylaştırılmıştır. Bu bölünme sadece coğrafi değil, aynı zamanda psikolojik, kültürel ve siyasal bir parçalanmışlık doğurmuştur. Ancak her bir parçada farklı siyasal eğilimler gelişmiş olsa da, Kürt halkının ortak ulusal bilinci ortadan kaldırılamamıştır.

Uluslararası hukukta tanımlanmış olan “kendi kaderini tayin hakkı” çerçevesinde değerlendirildiğinde, Kürt halkının bağımsızlık ve birleşik bir ulus olma talebi sadece meşru değil, aynı zamanda gecikmiş bir haktır. Bu hak, emperyalist paylaşım düzeneklerinin yarattığı yapay sınırlar ve ulus-devlet paradigmasının dışlayıcı karakteriyle yıllardır engellenmektedir. Fakat günümüzde yaklaşık elli milyonluk nüfusuyla Kürt halkı, Ortadoğu’nun en dinamik ve stratejik topluluklarından biri konumundadır.

Bir halkın uluslaşma sürecinin nihai ifadesi, bağımsız bir siyasal varlığa kavuşmasıyla mümkündür. Bu anlamda, Kürtlerin uluslaşmasının tamamlanması için birleşik ve egemen bir Kürdistan’ın inşası tarihsel bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Aksi durumda, statüsüzlük hali sürekli kriz üreten bir toplumsal travma olarak devam edecektir. Bugün Kürdistan’ın herhangi bir parçasındaki kazanım, diğer parçaları da doğrudan etkileyen ulusal bir sinerji yaratmakta; bu durum, ortak bir ulusal proje ihtiyacını daha da yakıcı hale getirmektedir.

Tarihsel gerçekleri inkâr eden ya da Kürt halkının ulusal hak taleplerini reddeden siyasal hareketler –özellikle kendini sosyalist ve devrimci olarak tanımlayan yapılar– sosyal şovenizmin günümüzdeki en belirgin örnekleri hâline gelmiştir. Bu tutum, sömürgeci ulusların çıkarlarıyla örtüşerek mevcut sistemin yeniden üretimine hizmet etmektedir. Devrimci bir irade, ancak ezilen ulusların haklarını tanımakla anlam kazanabilir. Kürt halkının özgürlük ve bağımsızlık talebi, devrimci mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Kürdistan, sadece toprakların değil; kimliğin, hafızanın ve özgür yaşam arzusunun adıdır. Bu nedenle Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı, bir lütuf ya da tembih değil; evrensel adaletin, tarihsel sorumluluğun ve siyasal erdemin bir gereğidir. Bu talep, ulus-devlet şiddetiyle bastırılamaz; aksine, bastırıldıkça büyüyen bir hakikat olarak tarihe yön vermeye devam eder.

Hüsamettin TURAN

Diğer Haberler