Kürt Kadınının Tatlılığı ve Bahtı Karalığı Üzerine: Tarihsel, Toplumsal ve Siyasal Bir Analiz

 Kürt Kadınının Tatlılığı ve Bahtı Karalığı Üzerine: Tarihsel, Toplumsal ve Siyasal Bir Analiz

Dr. Qasimlo’nun “Bir çay doldur saki Kürt kadını kadar tatlı ve bahtı kara olsun” sözü, iki temel temayı barındırır: Kürt kadınının yaşam enerjisi, güzelliği ve direngenliği ile ona dayatılan acılar, baskılar ve tarihsel trajedi. Bu ifade, bir yandan Kürt kadınının sevgisini, sıcaklığını ve yaşama kattığı anlamı vurgularken, diğer yandan tarih boyunca maruz kaldığı haksızlıkları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve siyasal baskıları hatırlatmaktadır.

Kürt kadınlarının toplumsal statüsü, yalnızca kültürel yapılar tarafından şekillendirilmemiş, aynı zamanda kolonyal hukuk ve modern ulus-devlet sistemlerinin yarattığı baskılarla belirlenmiştir. Ortadoğu’daki pek çok halk gibi Kürtler de sömürgeci ve asimilasyoncu politikaların hedefi olmuş, bu süreçte Kürt kadınları hem ulusal hem de cinsiyet temelli baskılara maruz kalmıştır. Ulus-devletleşme süreci, yalnızca kültürel hakların inkârıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda siyasal, ekonomik ve hukuki alanlarda da kadınları dezavantajlı bir konuma itmiştir.

Sömürgeci politikaların en çarpıcı etkilerinden biri, kadınların geleneksel rollere sıkıştırılmasıdır. Feodal toplum yapılarında belirli bir statüye sahip olan kadınlar, modern ulus-devlet projeleriyle oluşturulan hukuk sistemlerinde kamusal alandan daha da dışlanmıştır. Ancak Kürt kadınları, bu ikili baskıya karşı toplumsal hareketlerde aktif roller üstlenmiş; ulusal hak mücadelesiyle birlikte cinsiyet eşitliği mücadelesini de yürütmüştür.

Bu bağlamda, Qasimlo’nun sözü, Kürt kadınlarının maruz kaldığı tarihsel haksızlıkları ve kolonyal yapıların dayattığı acıları anlatan güçlü bir anlatıdır. Kürt kadınının tatlılığı, toplumsal direngenliğini, mücadeleci ruhunu ve yaşama kattığı anlamı temsil ederken; bahtının karalığı, ona reva görülen siyasal ve toplumsal adaletsizliklerin bir yansımasıdır.

Uluslararası feminist ve postkolonyal çalışmalar, kadınların maruz kaldığı baskıların yalnızca ataerkil sistemlerden değil, aynı zamanda sömürgeci ve ulus-devlet temelli politikalarla da şekillendiğini göstermektedir. Kürt kadınının deneyimi, bu kesişimselliğin en çarpıcı örneklerinden biridir. Bireysel hakları gasp edilen Kürt kadınları, aynı zamanda kolektif kimlik mücadelesi de vermek zorunda kalmıştır.

Kürt kadınlarının mücadelesi, yalnızca ulusal kimliklerini koruma çabasıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda kadın özgürlüğü ve eşitliği için de bir direniş hattı oluşturmuştur. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bu direngenliği hatırlamak açısından büyük bir anlam taşımaktadır.

Dünyanın dört bir yanında kadınlar, eşitlik ve özgürlük için seslerini yükseltirken, Kürt kadınları da kolonyal baskılara ve patriyarkal yapılara karşı verdikleri mücadeleyle bu ortak direnişin ön saflarında yer almaktadır. Jina Amini’nin katledilişiyle sembolleşen kadın özgürlüğü mücadelesi, baskının hangi biçimde olursa olsun kabul edilemez olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Bu nedenle, 8 Mart yalnızca kutlanacak bir gün değil, aynı zamanda mücadeleyi büyütme ve Kürt kadınlarının özgürlük arayışını uluslararası dayanışmayla güçlendirme çağrısıdır. Kürt kadınının tatlılığı kadar özgürlüğü de hak ettiği bir dünya için, mücadele devam edecektir!

Hüsamettin TURAN

Diğer Haberler