Koruculuk Sistemi ve Silahsızlanma Gerekliliği

Koruculuk Sistemi ve Silahsızlanma Gerekliliği

Devlet destekli milis yapılanmaları, modern çatışma ortamlarında hem güvenlik hem de insan hakları açısından önemli tartışmalara yol açmaktadır. Türkiye’de 1985 yılında uygulamaya konulan köy koruculuğu sistemi, resmi olarak “geçici ve gönüllü güvenlik korucuları” adıyla anılmaktadır. PKK ile mücadelenin bir parçası olarak devreye sokulan bu yapı, yıllar içinde sayısal olarak büyümüş, işlevi değişmiş ve siyasi, toplumsal ve ekonomik açılardan çok yönlü etkiler üretmiştir. Devlet destekli silahlı grupların zamanla kontrol dışına çıkma, insan hakları ihlalleri, sosyal kutuplaşma ve hukuk devleti ilkelerine zarar verme riski taşıdığı uluslararası literatürde sıklıkla vurgulanmaktadır.

Devlet destekli paramiliter gruplar üzerine yapılan araştırmalar, bu tür yapıların zamanla asli güvenlik kurumlarının işlevselliğini zayıflatabileceğini göstermektedir. Örneğin, Latin Amerika’daki paramiliter gruplar başlangıçta devlet politikalarının bir aracı olarak ortaya çıkmış, ancak süreç içinde organize suç, uyuşturucu kaçakçılığı ve insan hakları ihlalleri ile anılmıştır. Benzer şekilde, Afrika’daki devlet destekli silahlı grupların çatışmaların uzamasına ve barış süreçlerinin sekteye uğramasına neden olduğu belirtilmektedir. Türkiye’deki köy koruculuğu sistemi de bu bağlamda değerlendirildiğinde, uzun vadede demokratik hukuk devleti yapısına zarar verdiği yönünde eleştiriler almaktadır.

Koruculuk sisteminin güvenlik politikaları açısından sürdürülebilirliği de tartışmalıdır. Araştırmalar, silahlı milis gruplarının zaman içinde devlet üzerindeki yükü artırdığını ve güvenlik harcamalarını artırarak ekonomik sorunlara yol açtığını göstermektedir. Türkiye özelinde, köy korucularına tahsis edilen maaş, silah ve diğer lojistik destekler, güvenlik bütçesi üzerinde önemli bir maliyet oluşturmaktadır. Öte yandan, silahlı grupların varlığı, uzun vadeli barış süreçleri açısından risk faktörü olarak değerlendirilmekte, özellikle çatışma sonrası dönemlerde milislerin silah bırakmaması ve farklı yasadışı yapılara kayması olasılığı üzerinde durulmaktadır.

İnsan hakları boyutuyla ele alındığında, devlet destekli silahlı grupların yerel halk üzerinde baskı oluşturma riski uluslararası raporlarla da ortaya konulmuştur. İnsan hakları örgütleri, Türkiye’de korucuların yargısız infaz, zorla yerinden etme ve faili meçhul cinayetler gibi ciddi insan hakları ihlalleri ile ilişkilendirildiğini raporlamaktadır. Ayrıca, bu grupların silahlanmasının halk arasında sosyal kutuplaşmayı derinleştirdiği ve toplumsal güveni zedelediği belirtilmektedir.

Köy korucularının silah bırakması, Türkiye’de demokratikleşme süreci ve hukukun üstünlüğü açısından önemli bir adım olacaktır. Uluslararası deneyimler, devlet destekli paramiliter güçlerin silahsızlandırılması ve rehabilite edilmesi sürecinin barış inşasında kritik bir rol oynadığını göstermektedir. Kolombiya’da eski paramiliter grupların silahsızlandırılması, çatışma sonrası dönemde sosyal uyumu artırmış ve ekonomik kalkınmaya olumlu katkılar sağlamıştır. Türkiye’de de benzer bir süreç yürütülerek, köy korucularının silahlardan arındırılması ve sivil hayata entegrasyonu sağlanabilir. Bu bağlamda, uluslararası aktörlerin sürece dahil olması, adil geçiş mekanizmalarının oluşturulması ve korucuların ekonomik ve sosyal rehabilitasyonunun sağlanması gereklidir.

Silahlı milis yapılanmalarının devlet güvenlik politikalarında uzun vadede sürdürülebilir bir çözüm olmadığı, aksine hukukun üstünlüğünü zayıflatarak sosyal ve ekonomik maliyetler doğurduğu birçok akademik çalışmayla ortaya konmuştur. Türkiye’de köy korucularının silah bırakması, demokratikleşme, insan hakları ve barışçıl bir toplumsal yapının inşası açısından kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu sürecin başarılı bir şekilde yönetilebilmesi için ekonomik, hukuki ve sosyal politikaların bütüncül bir şekilde ele alınması büyük önem taşımaktadır.

Hüsamettin TURAN

Diğer Haberler