Abdullah Öcalan’ın Siyasi Rolü ve PKK’nin Kürt Hareketindeki Yeri

Abdullah Öcalan'ın Siyasi Rolü ve PKK'nin Kürt Hareketindeki Yeri

Abdullah Öcalan, Kürt siyasi hareketinin en tartışmalı figürlerinden biri olarak, liderliği boyunca izlediği politikalar, örgüt içindeki infazlar ve devletle olan ilişkileri açısından farklı değerlendirmelere konu olmuştur. Onun söylemlerini ve PKK’nin Kürt hareketindeki konumunu anlamak, siyasi rolünü daha net bir çerçevede ele almak açısından önem taşımaktadır. Mümtaz’er Türköne gibi deneyimli gazetecilerin analizleri ve Öcalan’ın yıllar içinde değişen söylemleri dikkate alındığında, onun Kürt meselesindeki rolü belirli bir bağlam içinde değerlendirilebilir.

Öcalan, 1999’da yakalanmasının ardından söylemlerinde önemli değişiklikler yapmıştır. PKK’nin silahlı mücadelesini savunduğu dönemde devlet karşıtı bir çizgide bulunurken, yakalandıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet yapısını korumaya yönelik mesajlar vermeye başlamıştır. Türköne’ye göre Öcalan, bu süreçte silah bırakma, PKK’nin feshi ve federalizmi reddetme çağrıları yaparak devletle uyum içinde hareket ettiğini göstermiştir. Bu durum, onun devletle belirli bir uzlaşı içinde olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “bekasının teminatı” olarak konumlandırıldığını düşündürmektedir.

Bu gelişmeler, Öcalan’ın baştan beri devlet tarafından yönlendirildiği yönündeki iddiaları güçlendirmektedir. PKK’nin bağımsız bir Kürt devleti kurmaktan çok belirli dengeler içinde tutulan kontrollü bir yapı olduğu tezi, özellikle 1999 sonrası süreçte daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda, HDP’li vekil Nursel Aydoğan’ın “Büyük Kürdistan’ın önündeki tek engel PKK ve Öcalan’dır” şeklindeki ifadesi, Kürt ulusal hareketi içinde uzun süredir gündeme gelen bir tartışmayı yeniden alevlendirmiştir.

Öcalan’ın söylemlerine bakıldığında, onun Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasını engellediği yönündeki argümanları destekleyen birçok ifade mevcuttur. “Başından beri benim toprak koparma isteğim hiç olmadı” ve “Kürtçülüğün bu durumuna Mustafa Kemal de karşı çıkmıştır” gibi sözleri, onun bağımsızlık hedefinden uzak durduğunu göstermektedir. Ayrıca, “Kürtler için anayasal hakları istemenin anlamı yok” şeklindeki ifadeleri, Kürtlerin siyasi haklarını savunmaktan ziyade mevcut devlet yapısına entegrasyonunu amaçladığını ortaya koymaktadır

Öcalan’ın Kürt kimliğini Türk kimliği içinde eritme çabaları da dikkat çekicidir. “Kürtleri bir mimar gibi Türkiye’ye bağlayacağım” ve “Bütün Kürtleri Türkiye’nin hizmetine sokacağım” gibi açıklamaları, Kürt halkının bağımsız bir siyasi irade geliştirmesini engelleme yönündeki stratejisini gözler önüne sermektedir. Kürt kimliği ve dili hakkındaki sözleri de benzer bir eğilimi yansıtmaktadır. Örneğin, “Kürt kimliğine gerek yok”, “Türk ulusu ağacın kökü, Kürtler dalıdır” ve “Kendimi Türk’ten daha iyi Türk hissederim” ifadeleri, onun Kürt kimliğini reddeden bir anlayışı benimsediğini göstermektedir.

Yakalanmasının ardından Öcalan, kendisini adeta devletin bir memuru gibi konumlandırmış ve bunu şu sözlerle ifade etmiştir: “Devletin akıllı bir eri gibi çalışacağım”, “En büyük hizmet tutkusu bendedir” ve “Milyonlarca Kürdü ilaç gibi kullanacağız.” Bu ifadeler, onun Kürt hareketini bir pazarlık unsuru olarak gördüğünü ve kendi varlığını sürdürebilmek için Kürtlerin statüsüz kalmasını garanti altına almaya çalıştığını düşündürmektedir.

PKK’nin örgüt içi dinamikleri açısından değerlendirildiğinde, örgüt içinde muhaliflere yönelik sert yöntemlerin uygulandığı bilinmektedir. 1980’lerden itibaren binlerce PKK mensubunun infaz edilmesi, itaatsizlik gösteren veya farklı politik çizgide olanların ortadan kaldırılması, örgütün otoriter yapısını gözler önüne sermektedir. Uluslararası insan hakları örgütleri ve akademik çalışmalar da PKK içindeki infazlara dikkat çekmektedir. Öcalan’ın otoriter yönetim anlayışı, örgüt içindeki tüm muhalefeti bastırmayı hedeflemiş ve tek lider modelini benimsemiştir. Max Weber’in karizmatik otorite kavramı çerçevesinde incelendiğinde, Öcalan’ın liderliğinin kişisel bağlılık üzerine inşa edildiği söylenebilir. Nitekim, “Beni anlamazlar ama benim için ölürler” sözü, onun hareket içindeki konumunu özetlemektedir.

1999 sonrası süreçte Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti ile geliştirdiği ilişkiler doğrultusunda siyasi yönelimini değiştirmiş ve devletle müzakere sürecine girmiştir. Türkiye’ye teslim edilmesinin ardından yaptığı açıklamalar, bağımsızlık hedefinden vazgeçerek “demokratik özerklik” gibi kavramları öne çıkardığını ortaya koymaktadır. Gareth Stansfield ve Michael Gunter gibi akademisyenler, Öcalan’ın 2000’lerden itibaren devletle uzlaşmacı bir pozisyona geçtiğini ve PKK’nin bölgedeki dengeler içinde tutulduğunu ifade etmektedir.

PKK’nin Kürtler için bir kazanım sağlamaktan çok, onları sürekli çatışma içinde tuttuğu yönündeki eleştiriler son yıllarda daha fazla dile getirilmektedir. Uluslararası literatürde David Romano gibi araştırmacılar, PKK’nin Kürt hareketi içindeki hegemonik rolünü ve diğer Kürt siyasi yapıları üzerindeki baskısını eleştirmiştir. Öcalan ve PKK’nin bölgedeki askeri gücü ve propagandası, Kürtler içinde alternatif siyasi yapıların gelişmesini zorlaştırmaktadır. Ancak Kürt toplumunun yeni bir ulusal bilinç geliştirerek PKK dışında alternatif yapılar oluşturmasının mümkün olduğu da ileri sürülmektedir.

Öcalan’ın siyasi kişiliği, hem otoriter hem de pragmatist özellikler taşımaktadır. PKK içindeki infazlardan devletle müzakerelere kadar geniş bir yelpazede ele alınan politikaları, onun Kürt hareketi içinde hem bir lider hem de bir engel olarak algılanmasına neden olmuştur. PKK’nin, Kürtler için bir bağımsızlık hareketinden çok belirli bir güç dengesi içinde tutulan bir yapı olup olmadığı sorusu, günümüzde daha da önem kazanmıştır.

Öcalan’ın söylemleri ve PKK’nin geçmişi, bu yapının gerçekten Kürtlerin ulusal çıkarlarını mı yoksa başka bir gücün çıkarlarını mı temsil ettiğini sorgulamayı gerektirmektedir. Kürt hareketinin geleceği, mevcut yapıya bağımlı kalıp bir çıkmazın içinde savrulmak mı, yoksa yeni, bağımsız ve özgür bir siyasi alternatif geliştirmek mi sorusuna vereceği yanıtla belirlenecektir.

Hüsamettin TURAN

Diğer Haberler