Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kürtler
Uluslararası hukuk, halkların kendi kaderini tayin hakkını temel bir ilke olarak kabul eder. Bu ilke, 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Şartı’nın 1. maddesinde ve 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR) ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (ICESCR)’in 1. maddelerinde açıkça tanımlanmıştır. Bu belgeler, halkların dış müdahaleden bağımsız olarak siyasi statülerini belirleme ve ekonomik, sosyal, kültürel gelişmelerini sağlama hakkına sahip olduğunu vurgular. Kürt halkı, bu bağlamda, uluslararası hukukun sunduğu meşru çerçevede kendi devletini kurma hakkına sahiptir.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD), 2010 yılında Kosova’nın bağımsızlık ilanıyla ilgili kararında, bağımsızlık bildirilerinin uluslararası hukuka aykırı olmadığını belirtmiş ve self-determinasyonun uygulanmasının belirli bir devletin anayasasına bağlı olmadığına hükmetmiştir. Bu emsal, Kürtlerin bağımsızlık hakkını destekleyen önemli bir hukuki dayanak oluşturur.
Kürtlerin Tarihsel Hakları ve Devletleşme Süreci
Kürtler, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından 1920 Sevr Antlaşması’nda kendi devletlerini kurma hakkına sahip olabilecekleri belirtilmiş bir halktır. Ancak 1923 Lozan Antlaşması, Kürtlerin bu hakkını görmezden gelmiş ve Ortadoğu’daki güç dengelerine bağlı olarak dört farklı devlete bölünmelerine yol açmıştır. Sevr Antlaşması’nın iptal edilmesi, Kürtlerin uluslararası hukuk açısından tarihi bir mağduriyet yaşadığını gösterir.
Bu mağduriyet, BM İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi organların çeşitli kararlarında da dolaylı olarak kendini göstermiştir. Kürtler, özellikle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerinden fiili bir devletleşme süreci yaşamış ve 2017’deki bağımsızlık referandumunda halkın büyük çoğunluğu bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır. Ancak uluslararası aktörlerin müdahalesi ve Irak merkezi hükümetinin tepkisi nedeniyle bu süreç tamamlanamamıştır.
Uluslararası Hukuk ve Kürt Devletinin Meşruiyeti
Uluslararası hukuk, Montivideo Konvansiyonu (1933) çerçevesinde bir devletin varlığını belirleyen dört temel kriteri ortaya koymuştur:
- Sabit bir nüfus
- Belirlenmiş bir toprak parçası
- Etkili bir hükümet
- Diğer devletlerle ilişkiye girme kapasitesi
Kürtler, özellikle Irak Kürdistanı’nda bu dört kriterin tamamını karşılayan bir yapıya sahiptir. Benzer şekilde, Rojava’daki siyasi yapılanma da fiili bir devlet mekanizması oluşturmuştur. Ancak, uluslararası siyasette büyük güçlerin çıkarları gereği Kürtlerin bu hakkı tanınmamaktadır. Bu durum, uluslararası hukukun güçlü devletlerin etkisi altında şekillendiğini ve halkların kendi kaderini tayin hakkının siyasi pazarlıklarla engellenebildiğini gösterir.
Kürtlerin Kürdistan’a Giden Yolları
- Diplomatik Tanınma ve Uluslararası Destek: Kürtler, özellikle Batı ülkeleri, BM ve bölgesel güçlerle güçlü diplomatik ilişkiler kurarak devletleşme sürecini hızlandırabilir. İsrail, Kosova ve Güney Sudan örneklerinde görüldüğü gibi uluslararası destek, bağımsızlık için belirleyici bir unsurdur.
- Ekonomik Bağımsızlık ve Kaynak Yönetimi: Kürtler, zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarını etkili bir şekilde kullanarak ekonomik bağımsızlığını pekiştirmelidir. Ekonomik güç, siyasi bağımsızlığın temel taşlarından biridir.