Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi’nin, Suriye hükümetiyle entegrasyon sürecine dair aldığı kararlar, bölgedeki Kürtlerin siyasal statüsü açısından kritik bir dönemeç olarak değerlendirilmektedir. 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı’ndan bu yana DSG, özellikle Kürtlerin özerk bir yönetim oluşturma çabalarının askeri gücü olarak öne çıkmış, IŞİD ile mücadelede uluslararası koalisyonun en önemli müttefiklerinden biri haline gelmiştir. Ancak son gelişmeler, bu mücadelede hayatını kaybeden binlerce Kürt savaşçının nihai olarak neyi başardığına dair tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
Bu bağlamda, DSG’nin Suriye ordusuna katılma kararı, Kürtler açısından bir statü kazanımı yerine statüsüzleşmenin başlangıcı olarak yorumlanmaktadır. Kararın, Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ve Rojava Özerk Yönetimi ile DSG’nin ortak toplantısında alınması, Kürt siyasi hareketinin farklı kanatları arasında koordineli bir şekilde yürütüldüğünü göstermektedir. Özellikle, bu kararın Demokratik Toplum Partisi (DEM Parti) heyetinin Rojava ziyareti sonrasında alınmış olması, sürecin İmralı, Kandil ve PYD’nin ortak stratejisi doğrultusunda şekillendiği iddialarını güçlendirmektedir
DSG’nin Entegrasyonu ve Kürtlerin Siyasi Statüsü
Özerk yönetimlerin askeri güçleriyle birlikte merkezi bir orduya entegre edilmesi, tarihsel olarak ulusal kimliklerin asimilasyonu ya da otonom yapıların kontrol altına alınması için kullanılan bir yöntemdir. Örneğin, 1970’lerde Irak’ta Saddam Hüseyin rejimi, Kürt peşmergelerini Irak ordusuna entegre etme politikası izlemiş, ancak bu süreç zamanla Kürtlerin bağımsız siyasi hareket alanını daraltmıştır. Benzer şekilde, 1990’larda Sri Lanka’da Tamil Kaplanları ile hükümet arasındaki çatışmalarda bazı yerel askeri unsurların orduya entegre edilmesi, Tamil direniş hareketinin zayıflamasına yol açmıştır. DSG’nin Suriye ordusuna katılımı da uzun vadede benzer bir etki yaratabilir; bağımsız hareket edebilen bir askeri gücün ortadan kalkması, özerk yönetimin etkinliğini zayıflatabilir.
Öte yandan, bu kararın uluslararası aktörler açısından nasıl değerlendirileceği de önemlidir. ABD, DSG’yi uzun yıllardır desteklemiş ve özellikle IŞİD ile mücadelede bölgesel bir müttefik olarak görmüştür. Ancak, ABD’nin son dönemde Suriye’den çekilme sinyalleri vermesi ve bölgedeki önceliklerini değiştirmesi, DSG’yi Şam ile anlaşmaya zorlamış olabilir. Benzer bir durum 2019’da, Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekâtı” sonrası ABD’nin askerlerini çekmesiyle yaşanmış, DSG Rusya ve Suriye ile koordinasyon kurmak zorunda kalmıştı.
Yeni Suriye Yönetimi ve Kürtler: Demokratik Bir Yapı mı, Yeni Bir Baskı Rejimi mi?
Kararın bir diğer önemli boyutu, Suriye’nin yeni lideri olarak öne çıkan Ahmed Şara ve yönetiminin nasıl bir politika izleyeceğidir. Şara’nın geçmişi ve siyasi eğilimleri, Suriye’de demokratik bir dönüşümden çok, merkezi hükümetin güçlendirilmesine yönelik bir süreci işaret etmektedir. Geçmişte Baas rejimi içindeki konumu ve otoriter yapılarla olan ilişkileri göz önüne alındığında, Kürtlerin siyasi haklarının ne ölçüde güvence altına alınacağı belirsizdir. 2011 öncesinde Kürtlere yönelik vatandaşlık hakkı bile tanımayan Suriye rejiminin, DSG’nin ordusuna katılmasını bir fırsat olarak görüp Kürtleri ulusal yapı içinde eritmeye çalışması ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Bu süreç, sadece DSG’nin askeri entegrasyonunu değil, aynı zamanda Kürt siyasi yapısının geleceğini de şekillendirecektir. DSG’nin bugüne kadar Roj Peşmergeleri ile barışma konusunda adım atmaması, ancak Arap ve Türk unsurlarla hızla uzlaşma yoluna gitmesi, Kürt iç siyasetinde ciddi bir ayrışmaya neden olabilir. Irak Kürdistan Bölgesi’nde Roj Peşmergeleri’nin Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) etkisinde olduğu bilinirken, Rojava’da PYD’nin etkin olması, Kürtler arasındaki siyasi ve askeri bölünmüşlüğün derinleşmesine yol açmıştır. Eğer DSG, Şam ile entegrasyon sürecinde Kürtler arası uzlaşmayı sağlamadan ilerlerse, bu durum uzun vadede Kürtlerin siyasi gücünü daha da zayıflatabilir.
Sonuç: Kürtler İçin Yeni Bir Dönem mi, Yoksa Kazanımların Kaybı mı?
DSG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesi, mevcut koşullarda bir zorunluluk olarak sunulsa da, bu kararın uzun vadeli sonuçları Kürtlerin aleyhine olabilir. Tarihsel olarak, özerk yönetimlerin merkezi hükümetle bütünleşmesi genellikle asimilasyon ve kontrol politikalarıyla sonuçlanmıştır. Kürtlerin 2011’den bu yana verdiği ağır bedellere rağmen, sonuç olarak bir statü kazanamaması, bu sürecin temel çelişkilerinden biridir.
Bununla birlikte, bölgedeki Kürt hareketinin farklı kesimleri arasındaki ilişkiler de kritik bir rol oynayacaktır. DSG’nin Arap ve Türk unsurlarla hızla uzlaşma yoluna girmesi, ancak Kürtler arasındaki barış sürecinin bir türlü gerçekleşmemesi, Kürt siyasi hareketinde derin bir kırılma yaratmaktadır. Eğer bu süreç Şam yönetimi lehine bir entegrasyon olarak devam ederse, Kürtlerin Rojava’da özerk bir statü elde etme şansı büyük ölçüde ortadan kalkabilir.
Bu bağlamda, DSG’nin entegrasyon sürecinin Kürtlere uzun vadede ne kazandıracağı ya da kaybettireceği, Suriye rejiminin tutumu ve uluslararası aktörlerin sürece nasıl müdahale edeceği ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak şu anki tablo, özerklikten ziyade, merkezi yönetime bağımlı bir yapıya evrilme ihtimalinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Hüsamettin TURAN