Xişxişte Uzlaşmak!

Xişxişte Uzlaşmak! Öcalan PKK

Bazen bir olayı, bir sorunu ya da bir kişiyi tanımlamak için çok uğraş verilir; buna rağmen istenilen sonuç elde edilemez ve hem anlatma hem de anlaşılma noktasında sıkıntı yaşanır.

Bu sıkıntı, özellikle karmaşık toplumsal/siyasal olaylarda yaşanır.

Anlama ve anlaşılma sıkıntısının en önemli nedenlerinden biri, toplumsal/siyasal olayların geçmiş yaşanmışlıklardan/ deneyimlerden soyutlanarak sadece teorik düzeyde ele alınmasıdır.

“Okur-Yazar” kesimin halka tepeden bakan anlayışı, nesilden nesile geçen binlerce yıllık tecrübeden/birikimden yararlanmanın önüne geçer.

Halkın deneyleyerek öğrendiği ve sonraki kuşaklara devrettiği sözel bilgi, (öykülerde, fıkralarda, deyişlerde, hikâyelerde, benzetmelerde v.s. somutlaşan bilgi) tıkandığımız, anlatamadığımız, anlaşılmadığımız durumlarda yol gösterici olur.

Öcalan’ın açıklayacağı “Yol haritası”na dair çok önemli bir beklenti yaratılmış durumda. Bu beklentiyi bilinçli olarak yaratanlar, başta devlet ve devletçiler olmak üzere herkes Öcalan’ın  ne(ler) söyleyeceğini çok iyi biliyor. Söyleneceklerin Kürdistan halkının beklentilerine cevap vermeyeceğini de çok iyi biliyorlar.

Zaten halkın ulusal-demokratik haklarının rafa kaldırıldığını ve devlet politikalarına hizmet edileceğini bildikleri için bu kadar beklenti/umut yaratma gereği duyuyorlar.

Nereden nereye gelindiğini ve hangi nedenlerden dolayı Öcalan’ın pazarlanmak istendiğine dair çok şey söylendi bu güne kadar. Anlatanların anlatamadığı veya hedef kitlenin anlatılanı anlamadığı görülüyor. Çünkü bunca tahribata, dönekliğe ve çirkinliğe rağmen hem Kürdler hem de Türkler adına birileri utanmadan Öcalan’ı “lider”, “önder” ve “Kürdistan halkının temsilcisi” olarak gösterebiliyorsa, gerçeği anlatma/aktarma ve anlaşılma noktasında sorun var demektir.

Mevcut durumu anlamak ve anlaşılacak şekilde aktarmak için halkın deneyimlerinden yararlanmak gerekiyor. Ancak böyle, sade ve anlaşılır bir dille, ‘neler oluyor’ sorusuna cevap bulabilir ve dolaysız bir şekilde başkalarına aktarabiliriz…

“Bir zamanlar köyün birinde abartılarıyla, yalanlarıyla bilinen biri varmış.

Bu yalancı, dağdan döndüğü bir gün etrafına toplanan köylülere heyecanlı bir şekilde, “Dağda elli domuz gördüm” demiş.

Yalancının yalanlarına alışık olan köylüler, ‘doğru değil’ deyip itiraz etmişler.

Yalancı, köylüleri inandıramayacağını anlayıp çıtayı biraz aşağıya çekmiş,

“En az otuz domuz vardı” demiş.

Köylüler yine itiraz etmiş!

Yalancı, yirmi, on, beş derken bire kadar inmiş.

Köylüler, elliden bire inen yalancıya yine itiraz etmiş.

Bunun üzerine yalancı hiç domuz görmediğini ama çalıların arasından bir ses (xişt) duyduğunu söylemek zorunda kalmış.

Yalancı, geldiği noktaya da itiraz edilebileceğini düşünerek kızgın bir tavırla: ‘Hun çi bikin ez ji xişxişê nayêm xwarê’ diyerek pazarlığa nokta koymuş.”

Bağımsız Birleşik Kürdistan, Kon-federalizm, özerklik, demokratik cumhuriyet derken, AKP’nin yıllar önce Meclisten geçirdiği ama Necdet Sezer’in vetosuna takılan ‘yerel yönetimleri güçlendirme’ ile yetinme noktasına gelindi. Yerel yönetimlerde yapılması düşünülen değişiklik ise, Prens Sabahattin’in yüz yıl önceki ‘Ademi Merkeziyetçilik’ anlayışından daha ileri değildir. Gelinen noktanın tam karşılığı, xişxiş’ten başka bir şey değildir.

Öcalan, xişxiş’ten de vazgeçmeye hazırdı. Ama köylüleri (devlet/devletçiler ve durumdan nemalanan Kürdler) buna izin vermiyor. Çünkü bu xişxiş da giderse Öcalan’ı komşu köye (Kürdlere) pazarlama şansları olmayacak.

Öcalan’ı yüceltme yarışına giren Türk “aydınları” alıp onu başlarına koysunlar. Nasılsa Mustafa Kemal’e, Evren’e ve benzeri xişxişçilere alışmışlar.

Bu kadar zavallı ve düşkün bir insanı, “Kürd halk önderi” olarak benimsetmeye çalışan Ayna, Dicle, Tuğluk, Zana, Türk gibileri de onu evlerine önder yapsınlar. Ve Freud’un doğrulanmasından başka hiçbir anlamı olmayan ‘kadınlara özel selamları’ da, sadece onlar alsınlar.

Onursuzlaşmanın, çirkinleşmenin bu kadar aleni yaşanması karşısında ciddi eleştiriler yapmak neredeyse imkânsızlaştı.

Onursuzlaşmayı bir tercih olarak yaşayanlar, bir halka bunu dayatamazlar. Her türlü politik söylemin ötesinde gelinen nokta artık, onurlu olmak ile Öcalancı olmak arasında tercihe zorluyor herkesi.

Süleyman Akkoyun

Diğer Haberler