Diktatörlerin ortak özelliği korkak oluşlarıdır. Bu korkaklıkları herkese kuşkuyla bakmalarını sağlar ve kendilerine en yakın insanları bile sürekli bir tehlike olarak görürler.
Bu nedenle diktatörler her zaman kendilerine özel korumalar tutarak kendilerini güvenceye almaya çalışırlar.
Her diktatörün karanlık ilişkileri olduğu için sırlarının bilinmesi tehlikesi belirdiğinde, tereddüt etmeden etraflarında bulunanlar içinde kuşkulandıkları insanları harcarlar. Ayrıca diktatörlerin pisliklerini, ahlaki zafiyetlerini ortaya çıkarabilecek herkes peşinen ”hain”, ”ajan” ilan edilerek etkisiz kılınmaya çalışılır.
Abdullah Öcalan, diktatörler içinde en zavallısı, en düşkünü ve en korkağıdır. Öcalan’ın korkaklığına örnek vermek gerekirse, 15 bin (kendi verdiği rakam, muhtemelen bu rakam çok daha fazladır) gerillayı uyduruk gerekçelerle infaz etmesi ve yakalandığında gözleri açılır açılmaz ”Annem Türk’tür ve devlete hizmete hazırım” demesi yeterlidir…
Ahlaki zafiyeti hat safhada olan Abdullah, El-Muhaberat güvencesinde Şam’da kuruduğu Harem’de yüzlerce genç kadının hayatını zehir etti…
Öcalan İmralı’ya konduktan sonra sürekli ”tecridi”, ”yalnızlığı” gündeme getirilerek halkın sokağa çıkması sağlandı. Devlet, bu tecride son vermek amacıyla dördü PKK’li olmak üzere beş tutsağı İmralı’ya götürdü ve Abdullah’ın yalnızlığı giderilmişti.
Her ne kadar İmralı’da bulunan tutsaklarla görüşme yapılsa da, Öcalan ayrı odada kaldığı için karanlık, kirli bağlantılarını rahatlıkla sürdürebiliyordu. Anlaşılan mahkûmların İmralı’da bulunması Öcalan’ı tedirgin etmeye başlamıştı. Çünkü Öcalan söz konusu beş kişinin İmralı’dan gönderilmesini talep etmişti devletinden.
Öcalan girdiği çirkin ilişkilerin dillendirilebileceği korkusunu taşıdığı gibi söz konusu mahkûmlar tarafından kendisine zarara verilebileceği endişesini de taşıyordu.
Daha da önemlisi, Öcalan’ın ahlaki zafiyetini çok iyi bilen devlet, kendisinin hayvani açlığını gidermek gibi bir projeyi devreye sokabilir ve bu nedenle de diğer mahkûmların Ada’dan ayrılması istenmiş olabilirdi.
İhaneti artık gizlenemeyen Öcalan, kalan ömrünü devlet güvencesinde ve bireysel zevklerini tatmin ederek geçirmek istiyor artık…
Daha önce Öcalan için ”ev hapsi” gibi istekler dile getirildiğinde, biz ”ev hapsinin” bir oyun olduğunu ve Öcalan’ın serbest bırakılması gerektiğini ifade etmiştik. Biliyorduk ki Öcalan dışarı çıkmak istemez. Çünkü piyasaya sürüldüğü günden beri mutlaka sömürgeci devletlerden birinin istihbarat örgütünün güvencesinde yaşamıştı.
Öcalan serbest bırakılırsa çok kısa sürede bir hiç olduğu anlaşılır ve Kürdler tarafından cezalandırılır. Bunun bilincinde olan Öcalan ve çevresi, devlet misafirhanesinde kalmanın en uygun seçenek olduğunu biliyorlar ve bu tercihe de ”gizemli” bir görüntü vererek halk üzerindeki etkisinin kaybolmasını engellemeye çalışıyorlar…
İlerde ortaya çıkacak belge ve görüntülerde, Öcalan’ın İmralı’da çok lüks bir yaşam sürdüğü ve zaaflarının devlet gözetiminde giderildiği anlaşılacaktır…
Tarih, tüm diktatörlerin ahlaki zafiyetlerini, pisliklerini ve kirli ilişkilerini mutlaka gün yüzüne çıkarır bir gün. Bize düşen görev ise bu süreci hızlandırmak ve halkın daha fazla kandırılmasının önüne geçmektir…
Süleyman Akkoyun