“Yeryüzündeki bu cehenneme artık son verme zamanı”

“Yeryüzündeki bu cehenneme artık son verme zamanı”

27 Şubat 2018’de „Suriye’de Kaybolan Mercanlar! “ adı altında bir makalem yayınlanmıştı. Yukarda aldığım söz de dönemin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sözleriydi. Bu sözlerin üzerinden 6 yıl geçti. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, savaş alanında, enkaz altındaki çocuğun, çaresiz kadının ve umutları yıkılmış babanın, yollarda boğulan göçmenin, çiğnenen millet ve etnik dini grupların hakları, yaralarına düşmanca bastıran haraminin sorununu çözmediği gibi; BM’lerin bu sözleri, bu kinli amaca ortak olduğunu teyit ediyor. Çünkü o „artık son verme”(!) nidası, bilfiil savaşın organizatörlerinden biri olarak BM (Birleşmiş Milletler teşkilatı) kendini tasdik edilmiş oluyor.

Yıllardır NATO üyesi Türk ordusunun sahadaki Kurdlere ve Kurdistan’a karşı düşmanca saldırıları, kin ve nefret üzerine kurulu işgal hamleleri ve kanlı örgütlerle ilişkileri de timsah gözyaşları ile BM. Ve NATO Tarafından gizlenmiş oluyor! Bu savaş ve yıkım, artık Suriye iktidar savaşı değil, mazlumun, güçsüzün, savunmasızın boğazlandığı ve bölgesel aktörlerin, küresel aktörlerin kar hesapları savaşıdır.

Türkler, Kurdlere karşı kanlı örgütlerle birlikte düşman saldırıları yürütürken, İran, sahada Türklerin ortak Kurd düşmanlığı dava ortaklığı yürütürken, Esad iktidarı koruma amacı için Türkler ile hesap çatışmasında; Anti-Kurd siyasetinde, Suriye-İran, Türkiye/Rusya dörtlüsü ortak müttefik oluyor. Kaybolanları yeniden elde etme çabası, “diplomatik ilişkiye” dönüşüyor. Oysa bu ilişki Kurdleri boğazlamanın yeni adıdır.

“Hareket El-Tahriri Şam” adı altında; Sahada gelişen her yeni şey, yeni uyuşmazlıkların habercisidir ve her yeni uyuşmazlık, beraberinde yeni savaşların habercisi olarak önümüze geliyor!

Suriye’deki savaş, bir boks ringini andırır durumda. Para yatıran bahisçilerin çığlıkları altında, Suriye hem bölgesel ve hem de küresel rakipler için, kana, gözyaşı ve yıkıma bulaşmış, karlı yatırımların belirleyici olduğu bir ringe dönüşmüş. Esas alınan insanlık ve sorunların çözümü değil, kardır. Hem bölgesel rakipler ve hem de küresel rakipler, bütün hesaplarını bu kanlı kurala göre yapıyor ve durumu elden geldikçe uzatıyorlar. Birbirine düğümlenmiş, karşıt-bir arada ve kimin kime karşı, kimin için çalıştığı bir muamma olan, Arap saçı gibi iç içe ve yan yana; yeni gelişmeler de yürüyen bir vekalet ve doğrudan savaşın daha da şiddetlenmesi anlamına geliyor.

Yıllardır Türk devletinin himayesindeki kanlı terör örgütleri; sömürge Kurdistan topraklarında kelle avına çıkmış harami sürüleri olarak, yağma, talan, tecavuz ve imha hesapları olarak yürüdü. Türkler, Kurdistan’daki zeytin ağacının yaşamasına bile tahammülü olmayan bir zihniyete sahipken, Abdullah Öcalan’ı DEM Parti’nin Türk sol paramiliterleri ve PKK’yi kullanarak; “kurd sorunu çözme” girişimi de, Kurdler için kan ve gözyaşı elde etme dışında, bir amaçları olmayan savaş baronları savaşı girişimidir.

Hem birbirleriyle dirsek temasında ve hem de birbirlerine karşı yaratılan çatışmalı durumdan elde edilecek kar, alınacak kan; hem de savaş ve yıkımdan nasibini alan savunmasız insanların acı ve göç gözyaşları! Kışın başlangıcında, enkaz altında çığlık atan kurdün, çocuğun, kadının ve yaşlının feryadını gizleyen yalan basının “kahramanlık naraları” da kirli amaçlı görüşmeler ve suskunluk: bir bir Kurdlüğü, insanlığı boğazlayan hamleler olarak önümüze geliyor.

HTŞ birleşenleri adı altında sahaya yeni sürülen bu yeni pozisyon, yeni bir İŞİD mı tehlikesini barındırırken; bunu fırsat bilen Türkler; Güney Batı Kurdistan sahasında, Türk harami sürüleri Kurdler üzerine saldı. Kurd avında, kanlı örgütlerle haşir-neşir olan barbar Türkler, kanlı dişlerini göstererek, tarihsel olarak kurdlere düşman olduklarını bir kez daha ispatlamaktadırlar.

Tarih boyunca, Kurd düşmanlığından başka amacı olmayan Kurdlere yönelik Türk saldırıları, bölgesel ve küresel güçler tarafından ince hesaplarla suskun karşılanıyor ve saldırıların yarattığı kan gölünde „zeytin dalı”, bu kan gölünde boğulurken, insanlık ve devletler kar hesapları nedeniyle, Türklerin bölgede Kurdlere yaptıklarını gizleyerek, hatta onlara misyon vererek, doğal yaşam seyrini ve suskunluğunu sürdürüyorlar.

Rusya, ABD ile hesap ve kar uyuşmazlığı yaşarken, İsrail kapısına dayanmış İran barbar milisleri tehlikesi karşısında can derdindeyken; Kurdler üzerindeki hayati tehdit, Türklerin Kurd avına çıkışı, Esad iktidarını tartışmaya açarken, İŞİD saldırıları döneminde olduğu gibi, yeniden Kurdler kurban mı seçiliyor sorusu akla geliyor. Bütün bu denklemlerin girift yapısında Kurd hareketinin milli duruştan yoksunluğu da başka bir yara olarak önümüzde duruyor.

ABD “Kurd ilişkileri”; NATO üyesi bir müttefikinin Kurd düşmanlığı siyaseti, Türklerin, ince hesaplarla lehlerine çevirme manevraları, tek tek Suriye vekalet savaşının tarafları, çatışmalı alanları ve imha ile karşı karşıya kalan Kurdleri, insanlığı özetliyor. Kimin kime karşı ve kiminle ne hesaplar yaptığı ve kimin kimin kanlı ayarlarından nasıl yararlanacağı ince kurnazlığının olduğu bir özet durumunda. İnsanlığın yüzkarası bir özet.

Bölgedeki her kanlı örgüt ve devlet; bölge ve küresel aktörler için hem tehdit, hem tehlike ve hem de müttefik durumunda! Böyle bir savaşın kanlı mirası üzerinde bir şey inşa etmek mümkün mü?

İŞID bitti ama bu savaş, İŞID gibi onlarca kanlı ve barbar örgütü bünyesinden besleyerek ortaya çıkaracak potansiyele sahiptir ve bu çıkmaya da başladı. Çünkü bu kanlı örgütler hem bölge ve hem de küresel güçlerin besileri olarak, savaş sahasında vekalet ediyorlar. Yani devletlerin karları için besledikleri ve kanlı savaşa sürdüğü örgütler durumunda. Değişik alanlardan toplanan bu harami sürülerinin ne olacağı, ciddi bir sorudur. O halde Suriye savaşı, kanlı örgütlerin varlığı ve beslenmesi; bölgesel ve küresel güçlerin bölgede kalma ve alanı yönetme savaşıdır ve bu da en çok bölge insanına zarar vermektedir.

Bu savaştan Kurdlerin; kendini koruyarak derli-toplu çıkmanın bir tek yolu var:

Milli Cepheye tekabül eden, milli topraklarında, ortak milli bir duruş gösterme ve milli çıkarları gereği, birbirleri ile sağlıklı ilişkilere girerek, çıkarlarına hizmet etmeyecek ilişki ve vekalet savaşından Kurdleri uzak tutma sorumluluğudur.

Kurdler, Suriye rejimini koruma vekalet savaşından uzak durmak zorundadır. Kurdlerin çıkarı İran-Suriye-Rusya ajandasında değil. Buna dikkat edilmezse, Suriye‘deki kanlı örgüt pazarına Kurdler de kurban gidecekler. Bana göre bu tehlike bölgesel düzeyde önümüzde duruyor!

Şeyhmus Özzengin

Yazarın makalesi Şam düşmeden iki gün önce kaleme alınmış bir yazıdır.

Yazılar yazarın görüşlerini yansıtır, Darka Mazi’nin politikası ile uyuşmaya bilir

Diğer Haberler