Ortadoğu krizi büyük hızla devam ediyor. İsrail ve karşıtları gibi görünen çatışma özünde dünyanın ekonomi, ticaret, siyaset ve coğrafik haritalarını kendisine göre şekillendirmek isteyen güçlerin çatışması. Yani mesele sadece basit bir İsrail- İran veya Şii cephe arasında değil. Giderek hem derinlik hem de saht olarak ilerleyen çatışma hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir sürece doğru gidiyor. Herkes kendini şu anda bu çatışmaya göre ayarlamış.
Özellikle de 1. Dünya savaşı sonrası Kürdistan’ın yok sayılması üzerine kurulu Türkiye, Suriye, İran ve Irak devletleri yeni haritaların şekillendirilmesinde zarar edece bileceklerini düşünerek hareket ediyor. Bunun içinde kendilerini sağlama almak için Kürtlere oynuyorlar. Gerek İran’da yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın Kürtlere şirin görünme adımları, gerekse Devlet Bahçeli’nin “Türk-Kürtsüz, Kürt’te Türksüz olmaz” yaklaşımı sömürgeci sistemlerin kendi ömürlerini uzatmak için Kürtleri tekrar yanlarına çekme ihtiyacının bir parçasıdır. Şu anda yüz yıldır Kürtlerin kimliğini yok sayan, tüm zenginliklerini sömüren sömürgeciler Kürtlere “İsrail’in ne kadar kötü ve emperyalist bir devlet olduğunu, Kürtlere zarar vereceğini” anlatıyor, öğütler veriyor.
HÜDAPA ve PKK aynı siyasete hizmet ediyor
Gerçek şudur “Kürtleri İsrail’e düşman etmek bir sömürgeci politikasıdır.” Bu siyasette yeni değildir. Sömürgeciler 1960’lardan bu yana bu düşünceyi bir yandan ümmet bir yandan da solun anti-emperyalist söylemleri Kürtlerin beynine yerleştirmeye çalıştılar. Özellikle de Türkiye Kürtleri anti-İsrail çizgisinde tutmak için çok derin bir devlet politikası üretti. Bu devlet politikasının iki ayağı oluşturuldu. Bunlardan birinci Kürtleri sol çizgi içinde hapseden PKK’idi. Diğeri de şu anda HÜDA PAR’ın temsil ettiği genel olarak ümmetçi denen politikadır. Bu nedenle birbirine çok karşı gibi görünen PKK ve HÜDAPAR çizgisi esasta devletin sağdan ve soldan Kürtleri düşsel olarak kuşatma siyasetinin bir parçasıdırlar. Her iki çizgi de Kürtlerin birliğini engelleyen ve Kürtlerin Kürdistani siyaset yapmasını engelleyen iki ana akımdır.
Kürdistan söz konusu olduğu zaman susan HÜDA PAR’ın özellikle son bir yıldır canhıraş Filistin sembollerini Kürdistan’a taşıması bir devlet telkinidir.
Fakat bu Kürtlerde bilinç çarpıtması yapan akımlar içinde en tehlikeli olan PKK’dir. PKK çok iyi bir Kürtçü kılıf içinde anti-Kürdistani bir çizgi benimsemiştir.
“Barzaniler Yahudi’dir” söyleminin mimarı Öcalan ve Yalçın Küçük’tür
PKK’nin 1980’e İsrail’e karşı çatışması ile başlayan sözde Filistin dayanışma özünde Kürtlerdeki bilinç çarpıtmasının ilk olaylarındadır. 1990’larda ise devlet ve Öcalan arasında kuryelik görevi yapan Prof. Yalçın Küçük bu sürecin temelini attı. Öcalan yıllarca İmralı’dan “İsrail ve ABD Güney’de küçük bir İsrail kurmak istiyorlar. İsrail Barzanileri devlet yapmak istiyor” diye Türk devletine akıl verdi. Bu yetmedi Öcalan ve Yalçın Küçük beraber “Barzaniler Kürt değil, Yahudidir” diye bir rivayet yaratarak Barzanileri şeytanlaştırmaya çalıştılar. Öcalan tutuklandığı zaman bile “beni İsrail ve ABD teslim etti” dedi.
PKK’nin 1970’lerden sonra Anti-Emperyalizm ve Kürdistan’da işbirlikçiliğe savaş programı ; Öcalan’ın Türkiye’ye geldiği 1999’dan sonraki “Demokratik, Ekolojik, Cinsiyet Özgürlükçü” düşünce ve ideolojik yapısı da özünde Kürtleri kendi gerçek sorunlarından uzaklaştıran düşünce yapılarıdır. Hala da PKK, Kürtleri sözde iç mücadele ve ideolojik netlik adı altında bir birbirlerine düşman etmektedir.
HÜDA PAR ve PKK Kürt ulusal birliğine aynı zararı veriyorlar
Bugün PKK kitlesi Barzani düşmanlığı adı altında tümden Güney Kürdistan düşmanlığı üzerinden motive edilmektedir. PKK kitlesine göre Kürtlerin özgürlüğün önündeki en büyük engel Barzaniler ve Peşmerge güçleridir. PKK’lilere göre Ezidilerin yaşadığı Şengal’i Erbil yerine Şii Irak devletinin yönetmesi Ezidileri özgürleştirecektir. İran devleti Erbil’i vurunca büyük bir zevk almakta ve vurulan Erbil’i Kürt görmemektedir.
Aynı biçimde HÜDAPAR’da Rojava Kürdistan’ı vurulduğu zaman vurulanları Kürt görmüyor, kafirler vuruldu diye içten içe seviniyor. (Her iki tarafın kitlesinde de bazı istisnalar olabilir- bu da her iki tarafın da siyasi misyonun değiştirmez)
Bakın Kürdistan’ın diğer parçaları karşısında bir PKK’li ile bir HÜDAPAR’lının ruh hali aynıdır. Her ikisi de olaya bir Kürt gibi bakamıyor. Her ikisi de Kürdistan dışındaki düşünce yapılarını Kürt toplumuna enjekte ediyor.
Sömürgeci sınırları savunan Kürt, devlet Kürdü’dür
HÜDAPAR’ın ümetçiliği ile PKK’nin halkların kardeşliği söylemleri devletin “tek devlet, tek bayrak” söyleminin Kürtler tarafından kabul edilecek biçimde söylenilmesidir. APO’cuların “sınırları değiştirmeden” Kürt sorununa çözüm teorisi ve “Kürtlere devlet gerekmiyor” söylemi Türk devletinin söylemidir. Kürtleri İsrail veya başka Batı ülkelerine karşı ideolojik olarak konumlandırmaya çalışmakta aynı biçimde Türk devletinin sınırlarının korunması içindir.