14 Haziran 2018 yılında Urfa’da korkunç bir olay yaşandı. Seçim çalışması yapan AKP’li Yıldız ailesi ve HDP’li Şenyaşar ailesi arasında çarşı içinde çatışma yaşandı. Çatışma hastaneye kadar yansıdı ve Şenyaşar ailesinin iki ferdi hastanede öldürüldü. Kamera kayıtları çalındı, Yıldızlar devlet tarafından kollandı. Eşini ve oğlunu kaybeden Emine Şenyaşar aylarca Urfa Adliyesi önünde eylem yaptı. Büyük bir adaletsizlik ve acılar yaşandı.
Sonuç olarak tam da çözüm süreci tartışması varken her iki tarafında da tutukluları bırakıldı. Hemen ardından aileler arası barış görüşmeleri başladı. Ve hızlı bir biçimde sonuçlandı. Dün Türk bayrağı altında barış yemeği yendi ve sorunun çözüldüğü söylendi. Yani barış gerçekleşti. Barışmak böyle mi oluyor?
Aslında ortada barış marış yok. Adaleti olmayan ve mecbur kaldığınız şeyin adın barış değildir. Ortada adalet yok iki ailenin uzlaşması da yok. Ortada devlet ve HDP adına hareket eden gizli eller görüştü, uzlaştı, çözüm süreci tartışmasında bir yol temizliği yapmayı gerekli oldu. Kendilerine göre teferruat olan konuları aradan çıkarmak istedi. Oldukça büyük kayıp vermiş olan Şenyaşarlar geri kalan diğer aile fertlerini korumak için her şeyi kabul etmek zorunda kaldı. Yani mecbur kaldı, adaletin sağlanacağına inanmadığı için mecbur kaldı. Mecbur olup çaresiz kabul ettiğiniz şeyin adı barış değildir.
Şenyaşar ailesinin hikayesi PKK ile TSK savaşından mağdur olmuş herkesin hikayesini anlatıyor. Olayın gerçek mağdurları sadece ve sadece gizli ellerin aldığı kararlara uyumak zorunda kalıyor. O kadar acı yaşanmış ki insanlar artık adaleti aramıyor savaş dursun da ne olursa olsun diyor ve yapılan görüşmeleri kendisi için tek çare olarak görüyor.
Ve kararları mağdurlar değil gizli eller ve hiç mesele ile alakası olmayanlar veriyor. TSK-PKK çatışmasında zille yememiş, zırnık maddi kayıp yaşamamış tam tersine zengin olmuş, kariyer bulmuş Ahmet Türk ve Sırrı Süreyya gibi isimler mağdur aileler adına konuşuyor, kararları veriyor. Mağdurlara da -başka çare olmadığı için- tabi olmak kalıyor.
Tıpkı bir zamanlar Abdullah Öcalan’ın talimatı ile Roboskili ailelerin Erdoğan’la HDP’nin organize ettiği biçimde yemek yemesi ve bakın devletimizle barıştık fotoğraflarının medyaya düşmesi gibi. Yani gizli eller büyükler anlaşıyor ve arada halk eziliyor.
Şenyaşar ailesinin sözde barış yemeğinde en çok zoruma giden Türk bayraklarıydı. Kocaman kocaman Türk bayrakları asılmış. İki aile birbirini vurmuş madem mesele siyasi değil niye Türk bayrağı asıyorsunuz. Madem iki aile de Türk bayrağına bağlısınız iki aile ne diye birbirinizi vurdunuz? Mağdur ailelerin mecbur bırakılmışlığı, bilinçsizliği ve sözde Kürtler adına siyaset yapanların bilinçli biçimde Kürtleri Türk bayrağı altına sokması var ortada.
Şenyaşar ailesinin zoraki barışı Kürt ve Türk meselesinin zoraki barışına benziyor. Ortada adalet yok, gizli bir el mağdurlar adına karar vermiş, perde altında hangi pazarlık yürümüş bilinmiyor, bu barışın garantisi nedir bilinmiyor, mağdur mecbur kalmış kabul etmiş. Türk devletinin kayyumu Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk’e de tiyatroyu düzgün oynamak kalmış…
Adaleti olmayan barış barış değildir, onun adı mahkumiyettir.