PKK’nin amaçsız savaşına son verme kararı, amacından ve yeni rolünden bağımsız olarak olumlu bir adımdı ve hemen hemen bütün duyarlı kesimlerce onay gördü. Ancak bu olumlu yaklaşım, anlamsız ve amaçsız savaşın bitecek olmasının yaratacağı yeni ve daha büyük tehlikeleri görmemize engel değildi/olmamalıydı da.
PKK’nin 45 yıl önceki lanetli rolünü görebilseydik bugün bu rezalete mahkûm olmazdık.
Aynı şekilde PKK’nin yeni lanetli rolünü görmememiz de daha büyük felaketlere neden olacaktır…
Aslında bu strateji (PKK’nin devlete zarar vermeden, dolaylı ve sessiz anlaşmasına karşılık Kürdlerle kesintisiz savaşması) yeni değildir. PKK ortaya çıkartıldığı günden beri yürürlükte olan bir stratejidir ama ilk kez bu kadar açık dillendirilebiliyor ve hayata geçirilebiliyor…
PKK-TC arasında yaşanan ve dünyada eşi ve benzeri olmayan “barış sürecinde” en dikkat çekici nokta, PKK’nin ‘TC egemenlik alanı’ dışına çıkmasıydı.
Bir örgüt, ‘savaş dönemi bitti ve yeni mücadele biçimleri devreye girmeli’ kararını verebilir ve bu tutum anlaşılır olurdu. Ama PKK, savaşa son verip yeni mücadele biçimlerinden söz ederken, bunu ilke düzeyinde savunmadı; sadece TC ile ilişkileriyle sınırlı savunuyordu. Bunun en belirgin göstergesi, güçlerini silahlı bir şekilde Kürdistan’ın (TC işgali dışında kalan parçalarda) diğer parçalarında konumlandırmasıydı. Vakti zamanında Aysel Tuğluk, Suriye ve İran’da PKK’nin silahlı varlığını sürdüreceğini açıkça dillendirmişti…
Ardından Murat Karayılan da “Güney Bağımsızlık ilan ederse desteklemeyiz” açıklaması irdelendiğinde ve kaynağı sorgulandığında, Kürdler devletleşmeye kalkışırsa onlarla savaşırız anlamına geldiği rahatlıkla görülebilirdi…
PKK’nin ideolojik babalarından biri olan Yalçın Küçük, “Şimdi ben, Türkiye büyümezse küçülür” diyorum ve Musul’da, yıllardır Ankara’nın yardımıyla kurulan Kürdo-Jüdaik Devlet’in eninde sonunda Türkiye’yi küçülteceğini ekliyorum. Sol, bunlara sessiz kalamaz ve ben sessiz kalmıyorum… Mesele şudur: Bir, Musul’u verirlerse Diyarbakır’ı tutmak mümkün değildir. İki, iş Kandil’de silahları susturmak değil, yönünü değiştirmektir… Bu kadar basit. Eğer sizin formülünüzle ve sözünüzle, orada gerilla savaşı yapacaksak, Kürtler olmadan biz o işi yapamayız. Amerika, orada, emperyalist savaşını Kürtler ile yapıyor ve anti-emperyalist savaşı da Kürtler ile yapmak zorunluluğu var… Biz şunu söylüyoruz; şu anda yapılacak iş, orada Amerika himayesinde Amerika mandasında, Kürdo-Judaik devletin kurulmasını zorlaştırmaktır. Ben, anti-Amerikan mücadelenin merkezinin Musul olduğunu ilan ediyorsam, bunu, Türkiye soluna söylüyorum, Hilmi Paşa Hazretleri’ne hitap etmiyorum” diyerek PKK’nin misyonunu çok açık bir şekilde ortaya koymuştu.
Devletin ve Yalçın Küçük gibi Kemalist faşistlerin çömezi olan Abdullah Öcalan da, Kürdlerin devletleşmesine karşı rolünü gizlemeden dillendirmişti; “Bugün Güney’de bir Kürt devleti doğuyor. Arkasında ABD ve Avrupa var. Bu devletin ideolojisi milliyetçidir. Bu milliyetçilik yerinde durmayacak. İran’dan, Türk’ten, Arap’tan, şundan bundan bir şey isteyecek. Bu da katliamları getirecek. Bunlar yaygınlaşacak. İkinci bir Siyonizm gibi Kürt işbirlikçiliğinin devletleşmesi söz konusudur. Kürt milliyetçiliğinin devletleşmesi İran ve Türkiye’ye karşı kullanılacak. Ben bunu engellemeye çalıştım.” (A. Öcalan 05.01.2005 görüşme notları)…
Yalçın Küçük ve Abdullah Öcalan’ın geçmiş söylemleri dikkate alındığında, Karayılan’ın “masum” söyleminin Kürdlere karşı bir savaşa hazırlık anlamına geldiği rahatlıkla görülebilirdi…
PYD’nin Rojava’da Kürd/Kürdistan düşmanlığını alenileştirmesi, Sömürgeci devletlerin zorla çizdiği yapay sınırların PYD güçleri tarafından korunması ve yurtseverlerin “kaçak” muamelesi göstermesi, PKK Medyası’nın son günlerde PDK/Berzaniler şahsında Güney Kürdistan’a yönelik düşmanca yürütülen karalama kampanyası, çirkin ve büyük bir planın parçalarıdır. Bu planın amacı, PKK’yi Kürdlere, mevcut kazanımlara ve olası kazanımlara açıkça saldırtmaktır; yani tarihi bir ihanettir…
Salih Müslim’in, TC’nin istihbarat örgütüyle görüşme isteği ve MİT ile anlaşma hevesine karşılık, Güneybatı Kürdistanlı yurtseverlere karşı faşizan tutumu ve Güney Kürdistan’a yönelik küstahça açıklamaları da “devlet ile barış, Kürdler ile savaş” stratejisinin bir başka göstergesidir…
Devlet karşısında “demokrasi dilenciliği” yapan, işgal bayrağına saygı duyan ve bu kanlı simgenin bekçiliğinden onur duyan PKK/HDP’lilerin Kürdler karşısındaki katı/diktatoryal tutumunu da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor…
PKK, sömürgeci devletlerin bir taşeron örgütlenmesi olarak Kürdlere verdiği zararın daha da büyüğünü vermeye devam edecektir…
Ya bu lanetli rolü görüp ona göre tavır takınacağız, ya da 45 yıl sonra yine “kandırıldık” deyip sitem edeceğiz…
Süleyman Akkoyun