İran, İsmail Haniye suikastının üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine rağmen İsrail’e yanıt vermedi.
ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Independent Arabia için yazdığı makalede Tahran ile Tel Aviv arasındaki gerilimin tırmanma olasılıkları ve İran Dini Lideri’nin neden hayatı için korkması gerektiğini yazdı. Bolton’un Independent Arabia için yazdığı makale şöyle:
Ayetullah Hamaney güvenlik korumasını artırmalı çünkü Hamas lideri İsmail Haniye’yi güvenli olması gereken İran başkentinde güvenli olması gereken bir yerleykede öldüren, Hamaney’e, İran vatandaşlarına, terörist vekillerine ve tüm dünyaya şu açık mesajı verdi; İran’da kimse güvende değil. Ne Dini Lider, ne Kasım Süleymani, ne de Besic güçlerinin en alt düzey savaşçısı güvende değil. Bu acı gerçek, dini fanatizme ya da otoriter ideolojiye kapılmamış tüm İranlıları Mollalar yönetimi altında geleceklerini yeniden düşünmeye itmeli. İsrail (ya da bunu kim yaptıysa), ister Haniye’nin ziyareti sırasında patlatılmadan iki ay önce yerleştirilen bir bomba ister hassas güdümlü silah kullanmış olsun, sonuç aynıdır. Haniye öldürüldü ve İran da bunun karşısında aciz ve aşağılanmış bir halde duruyor.
Peki sonra oldu? Haniye suikastının üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine rağmen İran henüz yanıt vermedi. İsrail’in 25 Ağustos’ta Hizbullah’a yönelik önleyici saldırısı İran’ın stratejisinin bir kısmını sekteye uğratmış olabilir. Durum istikrarsızlığını sürdürüyor. İsrail’i savunmaya kararlı olan ABD bundan çok daha önce harekete geçmişti. ABD uçak gemisi USS Abraham Lincoln’ü, daha sonra eve dönen USS Theodore Roosevelt uçak gemisi ile aynı zamana denk gelecek şekilde Ortadoğu’da konuşlandırdı. Şimdi nükleer enerjiyle çalışan ve seyir füzesi ile donatılmış USS Georgia denizaltısı da burada konuşlanmış durumda. Bunlara ABD’nin halihazırda var olan askeri güçleri de ekleniyor ve bunlar hem saldırı hem de savunma açısından dikkate alınması gereken ve varlıkları tek başına İran’ın yanıtını geciktirebilecek güçlerdir.
İsrail, İran’ın hava savunma sistemlerini çökertmek için kesin saldırılarda bulunmayı düşünebilir. Bunları nükleer ve balistik füze programlarına ve petrol altyapısına saldırılar izleyebilir. Dahası Hamaney bile bir hedef olabilir.
Kendi evinde konuşlandırılmış Amerikan uçak gemisinin varlığını hiçbir ülke görmezden gelemez, ne var ki İran’ın 13 Nisan’da 320 füze ve İHA ile yaptığı gibi İsrail’e yeniden saldırma konusundaki tereddüdünün temel nedeni, zor bir stratejik ikilemden kaynaklanıyor. Birçok kişinin bu İsrail operasyonun Mollaları aşağıladığına inanmasından sonra rejim, güvenilirliğini ve caydırıcı gücünü geri kazanmak için sert bir yanıt vermesi yönünde baskı altında kaldı. Geçtiğimiz pazar günü Hizbullah’ın gerçekleştirdiği saldırı gibi basit bir saldırı bunun için yeterli değil.
Buna ilaveten bazı gözlemciler, İran’ın İsrail’i önceden uyararak İsrail savunmasının saldırıya karşı koymasını sağladığını vurgulayarak, nisan ayındaki İran saldırısının içyüzünü sorguluyorlar. Öte yandan Başkan Biden’ın ifadesiyle İsrail “kazanabilir” ve minimum yanıtla karşılık verebilir. Bu analiz spekülatif kalsa da haberler aynı zamanda İran’ın balistik füzelerini fırlatmada önemli başarısızlıklar yaşadığına da işaret ediyor. Bu hikayenin doğruluğu bir yana, İran söz konusu saldırıda yalnızca minimum düzeyde bir kayıp ve maddi hasara yol açtı. Dolayısıyla benzer bir yanıt ister İran’dan, ister Hizbullah’tan, ister başka bir terörist vekilinden gelsin, bu sefer yeterli olmayacak.
İran’ın karşı karşıya olduğu asıl meydan okuma, İran’ın stratejik ikilemini derinleştiren gerçek bir cezalandırıcı saldırının uygulanmasında yatıyor. İran, daha da cesurlaşan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun nisan ayında olduğu gibi bu kez Washington’un baskılarına boyun eğmemesinden korkuyor. Biden’ın artık “topal ördek” olduğu ve yaklaşan ABD başkanlık seçimlerine ilişkin belirsizlik de göz önüne alındığında, İsrail bu anı kesin bir darbe vurmak için ideal bir an olarak görebilir. Böyle bir saldırı, İran’daki birkaç füze fırlatma sahasını hedef almanın ötesine geçebilir. İsrail öncelikle İran’ın hava savunma sistemlerini çökertebilir. Bunu nükleer ve balistik füze programlarına, petrol altyapısına veya İran Devrim Muhafızları’na ait ülke çapındaki önemli ve askeri varlıklara yönelik saldırılar izleyebilir. Dahası Dini Lider Hamaney bile hedef olabilir.
İsrail’in saldırısı ciddi hasara neden olursa, İslam Devrimi’nin istikrarı bir bütün olarak tehlikeye girebilir ve bu, Ayetullahların hafife alması pek mümkün olmayan bir risk. Yurt içinde ise yaygın siyasi, ekonomik ve sosyal huzursuzluklar nedeniyle Mollaların iktidar üzerindeki hakimiyetleri her zamankinden daha kırılgan. Bu koşullar altında Tahran, güçlü bir karşılık verme ihtiyacı ile rejimin çökmesi korkusu arasında felce uğramış durumda. Independent Arabia’nın aktardığı analize göre İran, eylemsizliğini haklı çıkarmak amacıyla, İsrailli rehinelerin serbest bırakılması karşılığında Hamas ile İsrail arasında ateşkes sağlanmasını amaçlayan Katar liderliğindeki müzakereleri aksatmamak için yanıt vermekten kaçındığını iddia ediyor. Ancak görüşmelerin çıkmaza girmesiyle Tahran, müzakerelerde daha fazla gecikmeyi memnuniyetle karşılıyor ama Gazze için endişelendiğinden değil, aksine, karşı karşıya olduğu stratejik ikilem ile başa çıkabilmesi için ona değerli zaman kazandırdığı için.
Ateşkes görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması, İran’ın İsrail’e karşı uzun vadeli “Ateş Kuşağı” stratejisi ile yarattığı aynı ikilemin tuzağına düşmesi anlamına geliyor. İran bu stratejiyi Hamas’ın 7 Ekim 2023’te düzenlediği vahşi saldırıyla beklenmedik bir şekilde gerçekleştirmişti. Ama Tahran belki de bu saldırının sonuçlarını yanlış değerlendirdi, çünkü Hamas saldırıları İsrail’in azmini kırmakta başarısız oldu. Bunun yerine Netanyahu, Hamas’ın siyasi ve askeri güç ve kapasitesini çökertme hedefine ulaşmaya daha yakın.
Gazze’deki yaygın kaos, İsrail’in onlarca yıldır devam eden, Gazze’deki siviller ile ne yapılması gerektiği, üçüncü ülkelere tekrar yerleştirilmelerinin yeniden değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusunu yeniden düşünmesinin kapısını da açtı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, anavatanlarına dönmelerinin imkansız olduğu milyonlarca mülteci yeniden yerleştirildi. Yalnızca Filistinliler bunun dışında tutuldular, bunun yerine kalıtsal mülteci muamelesi gördüler ve İsrail’in varlığına karşı bir silah olarak kullanıldılar. İran ve Hamas’ın 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırı bu köhne stratejiyi tersyüz etmiş olabilir.
İran, nükleer silahlara sahip bölgesel bir güç olarak imajını korumak umuduyla asgari düzeyde icraatlarda bulunmayı seçerse, terörist vekilleri Tahran’a bağlılıklarını sorgulamaya başlayabilirler. Eğer Ayetullahlar terörist liderleri Tahran’da koruyamıyorsa, tehlikeler ve belirsizlikler ile dolu bir gelecekte onları Tahran’ın emirlerini yerine getirmeye ne teşvik edecek? İran’a yönelik oluşan bu zayıflık algısı, dışarıdaki zayıflığı gören İran’daki iç muhalefeti harekete geçiremez mi? Rejimin iç düşmanları, dinci rejimin meşruluğuna ve varlığına karşı çıkmak için uygun zamanın geldiği sonucuna varamazlar mı?
John Bolton- Amerikalı diplomat ve politikacı. ABD Başkanı Donald Trump döneminde 9 Nisan 2018 ve 10 Eylül 2019 tarihleri arasında Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yaptı