Mağdur Edenler Mağdur Olursa…

Mağdur Edenler Mağdur Olursa...

İnsanları yanlış yönlendirmenin en etkili yollarından biri de, geçmişi unutturmak onları hafızasız bırakmaktır. Bu yöntem egemen güçlerce genel olarak Ortadoğu coğrafyasında özel olarak da Kürdistan’da hep hayata geçirildi. Hafızası silinen insanlar, bir olayın başlangıç nedenlerini ve geçirdiği evreleri unutarak sadece final kısmına bakarak değerlendirme yapmaya alışmış oluyorlar.

Geçmişle birlikte bugünü anlamlandırabilmek akıl-mantık ile olanaklıdır. Akıl-mantık devre dışı kalınca ve sadece olayların son perdesine bakıp değerlendirme yapınca duygular etkili olur. Bunu bilen kurnaz egemenler; final bölümünde hep “mağdur”u oynarlar. Çünkü sadece duygularıyla olayları değerlendirenler final bölümüyle sınırlı bir bakış açısına sahiptirler ve bu nedenle de “mağdur”lardan etkilenirler…

Hatırlanacağı gibi 1996’da basında “Manisalı gençler davası” olarak bilinen bir olay yaşanmıştı. Bu olayda duvarlara “parasız eğitim” isteyen yazılar yazan gençler polisler tarafından “örgüt üyesi” diye yakalanıp işkencelere maruz kalmışlardı. Kürdistan’da alışık olduğumuz bu tür yakalanmalar ve işkencelere maruz kalmalar, gençlerin aileleri tarafından kamuoyu oluşturulması sonucu Kürdistan’dakilerden farklı bir seyir izledi. Bu tür davalar ya zaman aşımına uğratılıyordu, ya delil yetersizliğinden suçlu polisler beraat ediyordu veya açık delillere rağmen dosyayı kapatmanın mutlaka bir yolu bulunuyordu. Kamuoyunun ilgisi ve ailelerin bilinçli çabasıyla (birkaç mahkeme dolaşıldı ve birkaç kez beraat kararı da verildi) işkenceci polisler yargılandılar. Yargılanmaktan kurtulmanın zor olduğunu gören işkenceci polislerin “mağdur”u oynamaları ve “AHİM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başvurup hakkımızı arayacağız” açıklamaları, zalimlerin nasıl mağdurluk edebiyatı yapabileceğine dair çarpıcı bir örnek olarak hafızalara kazındı.

Bu yöntem bugün hala yoğun bir şekilde hayata geçiriliyor…

Binlerce insanın aylarca, yıllarca cezaevlerinde suçsuz yere tutulduğu ve bazılarının on ve daha fazla yıl yattıktan sonra beraat ettiği bir ülkede, sadece darbe girişimlerinden dolayı değil, binlerce cinayete ve insanlık dışı olaya imza atan generaller “mağdur ediliyoruz” diye kamuoyu oluşturabiliyorlardı. Ve ne yazık ki birçok insan bu zalimlerin geçmişte yaptıklarını görmeyecek kadar hafızasızlaşmış durumda ve onların mağdur olduğundan dem vurabiliyorlardı.

Yine binlerce insanın devlet tarafından alenen katledilip adına “Faili- Meçhul” denildiği ve binlercesinin sadece MİT raporları doğrultusunda cezalandırıldığı bir dönemde hukuk kavramını hatırlamayanlar; darbeci, katliamcı generaller ve onların sivil uzantıları yakalanıp, yargılanmaya başlandığında hukukun her türlü olanaklarını hatırladılar ve başımıza demokrasi havarisi kesildiler. Üstelik “mağdur edilen” generallerin çoğu hastalanıp(!) GATA’ya yattılar. Dünün zalimleri bugünün mağdurları olabiliyor ve buna inanan ciddi bir kitle hala var ne yazık ki.

Bilindiği gibi Öcalan’da, gencecik insanları zevkle ölüme gönderirken ve cezaevlerinde çürümelerinden zerre kadar rahatsız olmazken, kaşıntıları, verilen karpuz diliminin küçüklüğü ve penceresinin darlığı gibi nedenlerden dolayı büyük bir mağduriyet(!) içinde hayatını sürdürüyordu. Öcalan’ın bu “mağdur” halinden etkilenen gençler de sokaklara dökülebiliyor ve kendilerini panzerlerin önüne atarak feda edebiliyorlardı…

Yine bilindiği gibi hem Kuzey hem de Güneybatı Kürdistan’da bir alt-sistem olarak kurulan PKK; tüm Kürd çevrelerine saldırmış, liderlerini/kadrolarını katletmiş ve hiçbir Kürd örgütüne yaşam hakkı tanımamıştı(r). Güney’de ise Saddam’ın kendilerine tahsis ittiği korunakları alanları terk etmek veya imha olmak dışında seçenek kalmadığından dolayı olacak ki mağdurları oynuyor…

Egemen olmaktan haz alanların egemenlik alanları daraldığında ya da ortadan kalktığında “mağdur”u oynamaları genel bir kuraldır ve binlerce örnek verilebilir. İnsanları mağdur ederken adeta zevkten dört köşe olan ve mağduriyetin ne olduğunu düşünmek bile istemeyen bu tip insanlar; egemenken egemenliğin, mağdur olunca da mağdurluğun tüm argümanlarından yararlanmaya çalışırlar.

Bir yerlerde mağdur edenler mağduru oynamaya başlamışsa; bilinmeli ki orada iyi bir şeyler oluyor. Demek ki mağdur edenlerin egemenlik alanları sınırlandırılmıştır ya da ortadan kaldırılmıştır. Ve son kozlarını oynayarak insanların duygularından yararlanmak istiyorlardır.

İşte bu noktada, hafızaların geri gelmesi, akıl-mantığın devreye girmesi, “mağdur”ların “duygulardan yararlanma” oyununu boşa çıkaracaktır. Egemenliğini kaybeden mağdurlar, zamanın durağan olmadığını ve her şeyin eskisi gibi olamayacağını gördüklerinde “mağdur edebiyatından” da vazgeçmek zorunda kalacaklardır. Bu vazgeçiş, aynı zamanda özgürlüğe giden yolda ciddi bir yol alışın göstergesidir..

Kürdler; eski Kürdler değil artık!.. “mağdurlara” duyurulur…

Süleyman Akkoyun

Diğer Haberler