Halkların Kardeşliği Üzerine

Halkların Kardeşliği Üzerine Süleyman Akkoyun

Bireyler bazında düşünüldüğünde kardeşlik kavramının insanda yarattığı ilk çağrışım; (ki bu aynı zamanda gerçek anlamıdır da) arada biyolojik bir bağın varlığıdır. Ya ortak Anne-Baba ya da bunlardan birisinin ortaklığı olmadan biyolojik açıdan bir kardeşlikten söz edemeyiz.

Ancak, kültürel bir varlık olmasıyla doğal varlıklardan ayrılan insan, her alanda olduğu gibi kardeşlik alanında da biyolojik olanla yetinmemiş ve kardeşliğe kültürel değerler/anlamlar yükleyerek “insana özgü” kardeşliğin anlamını genişletmiş, içeriğini zenginleştirmiştir.

Kardeşler arasında yaşanan olumsuzluklar eleştirilirken, yadırganırken, “böyle kardeşlik olmaz olsun”, “yaptığın kardeşliğe sığar mı?”, “kardeş kardeşe bunu yaparsa başkası neler yapar” gibi kimi deyimleşmiş ifadelere sıkça rastlanır.

Bu tür kullanımlar, kardeşliğin sadece biyolojik olarak algılanmadığı, dayanışma, işbirliği, fedakârlık gibi kültürel değerlerle zenginleşmiş ve anlam kazanmış bir kardeşlikten söz edildiğini gösteriyor. Arada biyolojik bir bağ olmadığı halde, “kardeş gibi” deyiminin bazı arkadaşlıklar/dostluklar için kullanılması da, samimiyet, dostluk, dayanışma gibi değerlere atıfta bulunulmasındandır.

Birey için geçerli olan bu belirlemeler, halklar için de geçerlidir.

“Halkların Kardeşliği” söylemi de, biyolojik olana değil, kültürel olana işaret etmektedir. Ayrıca halkların kardeşliği söyleminde kültürel anlamın yanında politik bir anlam da söz konusudur. Söylem olarak kulağa hoş gelen halkların kardeşliği; “yaşanan sorunlar egemenler arasındaki çıkar çatışmasından kaynaklanıyor. Halklar arasında yaratılan düşmanlıklar yapaydır ve gerçek çelişkiyi gizlemek, çıkar elde etmek, egemenliği sürdürmek için, egemenlerin ideolojik araçları tarafından kitlelerin manipüle edilmesi sonucu yaratılmış/yaratılıyor” belirlemesi itiraz edilmemesi gereken genel bir doğrudur.

Türkiye’de, halkların kardeşliği, genel olarak politik amacı ön plana çıkarılarak kullanılıyor. Bu kullanım, “halkların aynı kaderi paylaştığı, ortak çıkarlara ve ortak düşmana sahip oldukları; bu nedenle de birlikte örgütlenerek/mücadele ederek özgürleşebilecekleri” ön kabulüne dayanıyor.

Toplumlar; insanlığın ortak birikiminden, medeniyetin nimetlerinden, doğal haklardan aynı oranda yararlanmadıkları için farklı farklı gelişme basamaklarında yer alıyorlar. Bu farklı basamaklar, farklı kategorilendirmeyi gerektiriyor. Farklı kategoride yer alan halkların sorunları da öncelikleri de farklı olur. Egemen ulus konumundaki Türklerin, (ya da kendisini Türk diye tanımlayanların) ulusal kimliklerini yaşama noktasında bir sıkıntıları yoktur. Dolayısıyla, ulusal kimlik önünde engel teşkil eden devlet ile bu yönde bir çelişkisi de/mücadelesi de yoktur. Kürdler için hayati olan ve yüz yılı aşkın bir mücadeleye neden olan “Ulusal Sorun’un öncelikli olması kadar doğal ve anlaşılır bir şey olamaz. Tıpkı Türklerin böyle bir sorunlarının olmamasının anlaşılır olması gibi.

Hayati ve öncelikli bir konuda aynı kategoride yer almayan iki halkı (Kürdler ve Türkler), “Halkların Kardeşliği” adı altında birlikte hareket etmeye teşvik etmek, gerçekçi olmadığı gibi farklı bir şekilde ve gerçek anlamda halkların kardeşliğine de katkı sunmaz/sunamaz.

Halkların kardeşliğine gerçekten önem veren ve samimi olan egemen ulusa mensup demokratların/aydınların/devrimcilerin ve insani değerlere sahip unsurların önünde tek seçenek vardır: Bu seçenek, hiçbir koşul öne sürmeden ve birlikte hareket etme koşuluna bağlamadan “Kürdlerin ve ulusal alanda mahrumiyet yaşayan diğer halkların ulusal-demokratik” haklarını savunmaktır. Bu konuda kendilerine örnek alabilecekleri Sevgili İsmail Beşikçi gibi bir değerin olması onları şanslı kılıyor ve nasıl davranmaları gerektiği noktasında da tereddütlerden kurtarıyor.

Süleyman Akkoyun

Diğer Haberler