PKK, Demirtaş ve Kobani davasına devletin insafına terk etti

PKK, Demirtaş ve Kobani davasına devletin insafına terk etti, Öcalan, Erdoğan, Aydın Doğan, Fetocular, Gülen cemati, Fethullahçılar, Çetin Göngör, Mehmet Şener Leyla Zana Osman Baydemir

Kobani davası sonuçlandı ve davanın odak noktası olan Selahattin Demirtaş’a 42 yıl hapis cezası verildi.  Haklı olarak şu anda temel gündem Demirtaş’a verilen ceza. Demirtaş’ın tüm yanlışlarına ve tüm eleştirilerimiz bir yana Demirtaş’a verilen bu ceza kabul edilemeyecek bir cezadır. Demirtaş’ın yeri eşinin, çocuklarının yanı olmalıydı.

 Devletin neden böyle yaptığını anlaşılırdır, Kürt karşıtlığı ve nefreti bu kez Demirtaş şahsında tezahür etmiştir. Fakat biz bu davanın en başından beri tek sorumlusu ve suçlusunun  Türk devletinin Kürt karşıtlığı olmadığını da iyi biliyoruz.  Türk devletinin Kürtleri inkar ve yok sayma siyaseti iki kanatlı bir kuş gibidir inkarın bir kanadında Türk devlet kurumları diğer kanadında da PKK-HDP vardır. Devlet ne kadar suçluysa PKK-HDP’de o kadar suçludur. Bu gerçeği görmeyen Kürtler 40 yıldır faşist devlet şu bu diye slogan atıyor ama aynı sonucu tekrar tekrar yaşıyor.

“Seni başkan yaptırmayacağız” sözü nereden geldi?

Kobani davası sadece Kobani olayları ilgili bir dava değildir. Kobani davası içinde bölgesel ittifaklar, Türkiye içinde klik çatışmaları olan 2004 yılından 2015 yılına değin devam eden 11 yıllık bir dönem içindeki tarafların hesaplaşmasıdır. Türkiye, İran, ABD ve Avrupa devletlerinin olduğu dış güçlerin Ortadoğu’daki çekişmesi ile Türkiye içinde de Ergenekoncular, Fethullahçılar, Kemalistler, Cumhuriyetçiler, ordu, polis, emniyet, istihbarat vb. güçlerin 2012 yılından sonra zirve yapan çekişmelerinin parçasıdır Kobani davası.  PKK, hiçbir gerek yokken Kürtleri bu çatışmanın merkezine attı.

PKK, AKP ve Erdoğan ile 2004 yılında başlattığı görüşmeler ve ittifakı tam da İmralı görüşmeleri denen çözüm sürecinde bitirdi. Hızlı bir biçimde direksiyonu bu Erdoğan karşıtı cepheye doğru kırdı. Askeri anlamda da İran yanlısı bir mevzilenme içinde yer aldı. Hendek kazılmaya başlandı. İran yanlısı olduğu bilinen Cemil Bayık KCK eş başkanı oldu.

Demirtaş bu çekişmeler içinde “seni başkan yaptırmayacağız” sloganını atarak bu çatışmalara taraf oldu.  Aydın Doğan’ın televizyonları her gün düzenli olarak Demirtaş’ın propagandasını yaparak onu öne çıkardı. Demirtaş bu gücü görüp siyasette öne atılabileceğini düşündü ve kolları sıvadı.

Kürtlerin Erdoğan’a kan davası gütmesine gerek var mıydı?

Erdoğan Kürt sorunun çözmeyi gerçekten istedi mi istemedi mi tartışması yapmaya gerek yoktur. Erdoğan iktidara oynadı ve Kürtleri bu oyunda yanında görmek istedi. Söylediğimiz ittifaklar Kürtleri Erdoğan’dan koparmakla kalmadı Kürtleri Erdoğan’a  düşman etti.

Kürtlerin kendisi ile ilgili olmayan Türk devletinin iç çatışmasına bu biçimde girmesi anlamsızdı. Hala da anlamsızdır. Çünkü PKK’nin ittifak yaptı güçler Kürt sorununda Erdoğan’dan daha geri ve faşist bir tutumun sahibidir.

2004-2015 arası olayların bu yönüne bakmadan Kobani davası, hukuk adalet sloganları atılmaz.

Kobani davası bu muamma davasıdır. Ergenekon, Kemalistler, Fethullahçılar, İran, AB ve başka güçlerin de olduğu bir perde arkası olayların hesaplaşmasıdır, bunun için adelet beklenemez. Kürtler ve Demirtaş bu hesaplaşmanın kurbanı olmuştur.

Demirtaş bu hesaplaşmayı gördüğü için İstanbul seçimlerinde Başak Demirtaş ismini öne çıkarıp Erdoğan’la biraz yumuşama istedi. Fakat PKK buna da izin vermedi, yine CHP’yi destekledi. Çünkü PKK yöneticileri Süleymaniye ve Doğu Kürdistan sınırında İran’ın kanatları altına yaşıyorlar. Erdoğan iktidarı ile yapacakları görüşmeler ve ittifakları Süleymaniye’den atılmaları ile sonuçlanır.

Mesela bu kadar nettir. 2013 yılından bu yana dönen tüm olaylar, hendekler, Kürt şehirlerinin yıkılması, tutuklama, tünel savaşları hepsi işte bu karanlık olayların bir parçasıdır.  Bu karanlık ilişkiler ağı devam edip Kürtler artık bu duruma dur demedikçe de bu kısır döngü devam edecektir.

Demirtaş, PKK ve Türk devletinin ortak diskalifiyesi ile gitti

Elbette kişiler de siyaseti değiştirme şansına sahiptir fakat Demirtaş bunu yapamadı. Çünkü Türk devleti ile PKK arasındaki bir boşluğa yerleşmek istedi. Halkın sevgisi ve popülaritesinin bu ikili sistemi yeneceğini düşündü. Ama olmadı.

Demirtaş genç ve karizmatik bir isim olarak Kürtler tarafından sahiplenildi. Kendisinin düşünsel dünyasının tam oturmamış olması, kişiler bazı hırslarına yenilmesi ve özellikle Kürdistani tutumundaki mutlaklığa rağmen Kürtler tarafından kabul edildi. Türk devleti hem de PKK bunun için Demirtaş’ı tehlikeli gördü. Çünkü sözünü ettiğimiz Türk devletinin Kürtlere ilişkin bu iki kanatlı siyaseti aralarında 40 yıldır devam eden sistemin dışında bir ismi asla kabul edemezdi. Türk devleti 1980’den beri Kürtlere öncülük edebilecek herkesi bir biçimde diskalifiye etti.

PKK’de öncülük vasfı olan isimleri hem kendi içinde hem de Kürt siyasetinde vahşice diskalifiye etti. Öcalan 1999 yılında İmralı’da Türk subayı Hasan Atilla Uğur’a şöyle dedi: “Ben Suriye’de onun için tek bir adam bırakmadım. Benden başka oynayabilecekler, bir adam kalmaması için. Suriye alternatif bulamadığı için bana mecbur. Daha doğrusu ben alternatiflerin hepsini zamanında etkisizleştirdiğim için.”  Çetin Göngör, Mehmet Şener, Haki Karaer ve daha onlarca kişi alternatif olabilecekleri için imha edildi. Legal siyasette de siyasi gücü olmamasına rağmen halkta karşılığı olduğu için Leyla Zana bile Öcalan ve PKK’nin tepkisini çekti. Örneğin Osman Baydemir biraz bağımsız hareket etmek istedi PKK onu da kara listeye aldı. Öcalan İmralı’dan Demirtaş’ı “çocukların öldürülür” sözleri ile tehdit etti. Demirtaş PKK’nin diskalifiye ettiği isimler listesinde anmak yanlış olmaz.
Demirtaş tutuklanınca sahip çıkmadılar, tutukluyken eşbaşkan seçtirmediler, milletvekili adayı yapmadılar. Hatta PKK Kobani Davasına bile sahip çıkmadı.  Avrupa’da tek bir Kobani davası için eylem yapmadılar. Konuyu uluslararası arenaya taşıyabilirdiler onu da yapmadılar. Yani Demirtaş’ı devletin insafına tek ettiler. Demirtaş ve sevenleri baş başa kaldı.

Kürtler bu gerçekleri görmeli

1999’dan beri Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin verdiği şehitler, bedeller ve emekler doğru verilse Kuzey Kürdistan şu anda başka olabilirdi. Kürtler şu gerçeği görmeli 1999 yılından beri PKK’nin Kürtlere dayattığı Türkiyelileşme ideolojisi Kürtleri ileri değil daha karanlık bir döneme taşımıştır.

PKK Kürt sorunun çözmek ve Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklı haklarını korumak için değil kendi ömrünü uzatmak ve Kürt meselesini kendisine üzerinden yaşam zemini yakalayacağı bir konu olarak kullanmaktadır. Bazen Türk  devletine bazen de İran’a yanaşarak herkesten nemalanan bir rant sistemi kurmuştur.

PKK ve sömürgeciler arasındaki sistem Demirtaş’ta dahil şu ana değin Kürtlerin 6 kuşağı öğütmüştür.

Kürtler Türk devlet kurumları ile PKK arasında ki iki kanatlı ve halkı oyalayan bu sistemi aşmasa bu kısır döngü devam edecektir.

Diğer Haberler