Erdoğan’ın Bağdat – Erbil ziyareti ve Kürtlerin unutmaması gereken konular

Erdoğan’ın Bağdat ve Erbil ziyareti ve Kürtlerin unutmaması gereken konular; Bafel Talabani, Kubad Talabani, Zengezur Kooridoru, Kalkınma Yolu Projesi, Katar, BAE, Özgür Özel, AKP; PKK; Cemil Bayık

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ve Erbil’e yaptığı ziyaret hala gündemin ana konusu. Önümüzdeki süreçte daha çok kez  dönüp dönüp bu ziyaret sırasında söylenmiş sözlere  ve anlaşmalara bakacağız. Çünkü Erdoğan’ın ziyareti sıradan bir ziyaret değildi. Bölgesel düzlemde yapılmış bir hamleydi. En temelinde ise İran ve Türkiye arasındaki bölgesel hegemonya savaşının dolaylı yoldan yürütülmesiydi.

Türkiye ve Iran arasındaki liderlik savaşı özellikle 2010’lu yıllardan sonra daha belirgin bir hale geldi. Hem Irak hem de Suriye’deki çatışmaların gerisinde ABD-İngiltere ve Rusya gibi güçlerin çatışmasından daha başat ve belki de da kesin olan çatışma bölgesel iki temel gücün yani Iran ve Türkiye’nin çatışmasıdır.

Post- IŞİD sonrası arayış

Diyebiliriz ki Erdoğan’ın Erbil ziyareti post- IŞİD dönemi arayışıdır. Herkes savaştan, çatışmadan yorulmuş biraz mola vermek, biraz durup kazandığı mevzileri gözden geçirmek ve yeniden bir kar-zarar hesabı yapmak istiyor. Çünkü gerginliğin nereye evrileceği meselesi çok karışıktır ve herkes her koşula göre hazırlıklı olmak istiyor.

Sudani’nin ABD ziyareti de, Erdoğan’ın Bağdat ziyareti de post- IŞİD dönemi sonrası hareketliliğin bir parçasıdır.

Kalkınma yolu projesi denen şey ve anlaşmanın BAE, Katar, Irak ve Türkiye arasında imzalanması aslında 2012 Arap baharı sonrası cepheleşen Ortadoğulu tarafların birbirine gül uzatması anlamını taşır.  Fakat ortada çok önemli bir İran faktörü bulunmaktadır.

Bağdat ve Sudani’nin arayışları özünde İran’ın arayışıdır

İran’ın Irak’ı bir ön cephe veya vekalet savaşının bir parçası olarak kullanması aslında eksik bir tanımdır. Gerçekte Şii Irak, İran’ın vekili değil kendisidir.  Erken diskalifiye edilen Kazimi dışında ki Irak hükümetleri İran’dan bağımsız hareket etme yeteneğinden yoksun oldular.  Bu nedenle Irak’ı ayrı bir yapı gösteren tüm siyasi yorumlar temelde büyük bir yanlış içerir. Bunun için Batı devletlerinin Irak’ı İran’dan koparmak için Irak yönetimine verdiği tavizlerde bugüne değin sadece ve sadece İran’a yaramıştır. Sudani’nin beklenenin üstündeki bağımsız duruşu da aslında yine İran’ın ihtiyacını karşılayacak biçimde düzenlenmiştir. Çünkü İran’ın da biraz açılıma ihtiyacı vardır ve bunu da Irak üzerinden yapmaktadır. Irak’ın ekonomik açılım yapması İran’ın da çıkarınadır.

Erdoğan’ın Irak ziyaretini ve sonuçlarını yorumlarken bu özetlediğimiz Şii Irak= İran denklemini görmezden gelerek yorumlamak mümkün değil.

Bu nedenle Irak ve Türkiye anlaşa bilir mi sorusuna cevap ararken özünde İran ve Türkiye’nin pozisyonlarına bakmak gerekir. Her üç ülkede tüm çelişkilerine rağmen coğrafya nedeni ile birbirine mahkumdur. Kalkınma Yolu projesi, su anlaşması, petrol anlaşması, sınır güvenliği meselesi gibi stratejik başlıklarda ki anlaşmalar da ancak Ortadoğu da ki genel gidişat içinde netleşecektir. Örneğin Kalkınma Yolu Projesi ile Zengezur Kooridoru paralel tartışmanın konusu olacaktır. Eğer Zengezur olmazsa Kalkınma yolu da olmayacaktır. Ortadoğu hala tümden dinmekten yoksundur, çelişkiler derinleşmektedir.  Bu nedenle süreç kritiktir. Herkes diken üstündedir. Herkes önünü görmeye çalışmaktadır.

Ve bu kritik koşullar Kürtler için daha ultra kritiktir. Kürdistan Bölgesel yönetimi adlı tek meşru oluşum Irak ve İran’ın ezmeye çalıştığı bir oluşumdur. Rojava ondan daha zayıf bir halkadır. Hal böyle iken Kürtler içinde maalesef ki sömürgeci taşeronu yapılar yer almaktadır.

Erdoğan’ın Erbil ziyaretini bayrak tartışmasına döken ya cahil ya da haindir

Kürtler dört parçaya bölünmüştür. İster sevin ister sevmeyin coğrafik olarak sömürgeci ülkelerle çevriliyiz. Kürtler kendilerini sömüren ülkelere mahkum olmak zorunda değildir. Bunun için de sömürgecilerin arasındaki çelişkilerden yararlanmak zorundadır. Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye ile ilişkileri bu çerçevede yürütülmek zorundadır.

Özellikle Arap baharı sonrası yaşanan karmaşık süreçte Kürtler bu durumdan faydalandı. Şimdi de Bölgedeki önemli bir aktör olan Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Erbil’i muhatap alması doğal olarak Irak Federal Hükümeti’nin de buna göre hareket etmesini beraber getiriyor. Erdoğan’ın ziyareti Erbil’i zayıflatmıyor tam tersine elini güçlendiriyor. Erbil Türkiye’ye Cemil Bayık gibi ağzından köpükler savurarak tehdit edip konuşmaz- konuşamaz- konuşmaması gerekir.  Erbil’in bunu yapması demek kalkıp Basra ve Kerbela’daki IŞİD’in Şii versiyonu Haşdi Şabi’ye mahkum olması demektir. Bu da yok olmak demektir.  Ortada böylesi net bir durum vardır.

Açık ve net söylemek gerekirse Erdoğan’ın Irak ve Erbil ziyaretini “Erbil kalesinde Türk bayrağı vb vb” tartışmalarla gölgelemek Kürtlere dönük bir manipülasyon ve algı yaratma çabasıdır. Erdoğan ziyaretini düşmanlık olarak yorumlayan kişide ya hiç siyaset bilmiyordur ya da Kürtleri kandırmaya çalışan bir haindir.

Elbette ki bunu yapan temel güç PKK ve son yıllar ki kankisi YNK oldu. Net söylemek lazım bu iki gücün Erdoğan ziyaretinde takındığı tutumun nedeni asla vatanseverlik veya ideolojik etkenler değildir,  iki temel nedeni vardır. Birincisi İran’ın ajandası altında hareket etmeyi kabul etmiş olmaları ve Irak’ta ki hareketlerini İran yanlılığı üzerine kurmuş olmaları. İkinci de Türkiye’nin onları kabul etmemiş olması.

YNK ve PKK Erdoğan karşıtlığı Kürdistanilikle ilgili değildir

Örneğin,  Bafel Talabani Bağdat’ta Erdoğan’ı karşılayan güç içinde olmak için Bağdat’ta gizli bir ziyaret yaptı. Ama Bağdat kabul etmedi. Bu olmayınca da Kubat Talabani Erbil’deki heyet içinde olmak için Mesrur Barzani’ye özel istek gönderdi. Türk tarafı yaşanan sorunlar neden ile Kubat Talabani’nin heyet içinde olmasını istemedi fakat Başbakan Mesrur Barzani’nin ısrarı sonucu Kubat Talabani Erdoğan’ı karşılayan heyet içinde yer aldı.  Ve Kubat Talabani Erdoğan’dan Süleymaniye hava alanının açılmasını istedi. İşte YNK’nin gerçek duruşu budur. Bafel Talabani’nin çıkıp sözde dolaylı Türkiye’yi “düşman” ilan etmesi ise sadece bir tiyatrodur.

 PKK’ye gelince Erdoğan’ın 2004-2016 yılları arasındaki Türkiye’de ki iktidar olma mücadelesinde en büyük desteği veren güçtür. Anayasa değişikliği için PKK’liler Şemzinan, Gewer hattında gezip evet oyu verin diyordular. Mahmur’daki halka “akrabalarınıza telefon açın evet desinler” diye görevlendirme yapıyordu. Sabri Ok, 2016 yılında MiT Başkanı Emre Taner’in arabasına oturup İmralı’ya gidiyor, aynı biçimde Kandil’e gelip gidiyordu. O zaman da Türk devleti Kürt öldürüyordu. Ama o zaman PKK, AKP’ye her türlü tavizi vermekten çekinmedi. Şimdi aynı tavizleri İran’a veriyor. Öte yandan CHP’ye heyetler gönderip Erdoğan’la geçmişte kurduğu ilişkinin benzerin Özgür Özel ile kurmak istiyor. Şimdi de vay efendim “Biz Türk bayrağına karşıyız”. Elbette ki hepsi yalan dolan ve propaganda.

Erdoğan’la görüşmek için zamanında takla atan YNK ve PKK’nin bugün yaptığı sadece zehirli bir propaganda biçimidir. İran istihbarat güçleri ve Ortadoğu’nun en gerici gücü Haşdi Şabi ile gizli kapaklı görüşme yapan YNK ve PKK’nin bu çirkin propagandası maalesef ki yeterince boşa çıkarılmadı. Bu da KDP medyasının ve aydınlarının yetersizliğidir. Bu yetersizlik halkı, tiktokçu soytarıları gibi siyaset yapan Bafel Talabani’nin kalitesiz şovları ile PKK’nin zehirli medyasının söylemlerinin insafına bırakıyor.

Diğer Haberler