“Erbil planı” nedir? 

“Erbil planı” nedir? imralı, Abdullah Öcalan, Hasan Atilla Uğur, Medya Savunma Alanları, Barzani, Talabani, Türk devleti, PKK, Orhan İlbey, İsa Dersim, PKK Kongresi, Öcalan'ın avukatları, 1 Haziran Hamlesi, Gare, Metina, Zap, Biradost

“Erbil Planı” askeri ve siyasi bir amacı içeren, özünde Kürdistan’ın Güney’inde varlık bulan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin kazanımı olan Kürdistan Bölgesel yönetiminin yok edilmesini içeren bir projedir. Bu projeyi orijinal kılan şey ise Kürt adını kullanan bir hareketin sömürgecilere sunduğu bir proje olmasıdır.

 Bu proje, Kürtler açısından yeteri kadar anlaşılmamış, görmezden gelinmiştir.  Oysa ki 21. Yüzyılın ilk çeyreğindeki pek çok olaya damgasını vuran önemli durumdur. Projenin Türkiyeci ve İrancı iki versiyonu vardır.

  1. Bölüm: Erbil planının Türkiyeci versiyonu

Erbil Planı, mimarlığını Abdullah Öcalan’ın yaptığı ve 1999 yılı Haziran ayında Türk devletine önerdiği “Erbil’i işgal” projesinin adıdır.

Öcalan, İmralı da ki ilk sorgusunda Türk Ordu komutanı Hasan Atilla Uğur’a bir teklifte bulunur ve derki: “Şimdi bu Barzani-Talabani halk bunlarda nefret ediyor. Halkın bizimkilere olağan üstü bir ilgisi olduğunu biliyorum, çok iyi biliyorum. Ufak bir destek verilse, bunları dıştalama, kısa bir süre sonra da bu kitlenin dört dörtlük tutturulmasıdır. Bu tarihi bir olay, bana göre epey de gizli kalmalı. Burada ufak bir destek, bakın para, silah falan demiyorum, ufak bir yönlendirme ilişkisi ile her şey hal olur. Bu Barzanileri, Talabanileri falan güçlendirmeye hiç gerek yok. Barzani’nin Talabani’nin gücünü küçümsemeyin, arkalarında çok büyük güçler var. Onların Türkiyeci olduğuna inanmayın.  Biz ilkeli davrandıktan sonra bunları aşarız. Bunları nefes alamaz durumda Türkiye’ye bağlarız. Bunun için Erbil planını önerdim. Biraz Türkmenler çalışma imkanı da verin bize, bunlar köpek gibi bağlanırlar.”

Öcalan’ın Türk devletine sunduğu “Erbil Planı” aslında Kürdistan’ın kuşatılıp işgal edilmesi plandır. 2014 Kasım ayında devlet içindeki bir kanat Öcalan’ın bu teklifinin ses kayıtlarını yayınladı.

 Videoyu yayınlayanlar, videonun orijinal olduğunu eğer isterlerse Öcalan’ın avukatlarına verebileceklerini ve hür türlü teknik soruşturmaya hazır olduklarını söylediler. Fakat ne Öcalan ne de PKK bunu yapmadı. Yani Öcalan’ın görüntüleri yüzde yüz orijinal görüntülerdi. Erbil planı Öcalan’ın ağzından anlatılmıştı. Fakat Kürt aydınları her nedense elindeki bunca önemli delile rağmen hala Öcalan’ın “Erbil işgal planını” deşifre etmedi. Türk devletine “bize destek verin, Türkmenler bizi desteklesin” diyen Öcalan’da Kürtlere önder olarak pazarlandı.

Türk devleti Abdullah Öcalan’a Erbil planını uygulama görevi verdi

1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye gitmesinden sonra PKK önemli bir çıkmaz yaşadı. Örgüt yapısı dağılıyor- eriyor; kitle Öcalan’ın İmralı’da gösterdiği tutum nedeni ile olan inancını yitiriyordu. Türk devleti eğer isterse PKK’yi en üst düzeyde minimize edebilirdi.
Fakat Türk devleti bunun yerine, İmralı’ya “Başkan APO” olarak giren Öcalan’dan “Önder Apo” yaratmayı, bu lider aracılığı ile PKK’yi, PKK aracılığı ile Kürtleri kontrol etmeyi tercih etti.

Çünkü 21’inci yüz yılın, Kürtlerin yüz yılı olması tartışması vardı. Güney Kürdistan, siyasal, ekonomik vb birçok açıdan Kürtlerin bu altın yüzyılına öncülük yapacak potansiyele sahipti. Kürtler kendini yönetmeye başlamıştı. Özellikle de 11 Eylül 2002’de ikiz kulelere yapılan saldırı ve Saddam Rejiminin sonunun görünmesi Güney Kürdistan’ın tüm Kürtlerin özgürlüğünün önünü açacak gelişmelerde merkez rol üslenmesine yol açıyordu. Bu da doğal olarak işgalci güçlerin stratejik planlarında Güney Kürdistan’ı yok etme amacını liste başı yapıyordu. Hem İran hem de Türkiye 2000 yılından beri Saddam’ın yıkılması ile Ortadoğu’da Kürt inkarına dayalı statükonun değişmesi kaygısı ile hareket ettiler.  PKK bu açıdan Ortadoğu’da statükocu güçlerin kullandığı önemli bir aparat olarak rolü gördü. Türkiye, PKK’yi kendisine Güney Kürdistan’da yol açma ile görevlendirildi. Elbette ki bu bir günde olmadı. Devlet aklının uzun süreli bir projesi kapsamında oldu.

Türk devleti birkaç aşamada PKK’yi bu göreve hazırladı.  Türk devleti tarafından PKK’ye suni teneffüs yapıldı ve Güney Kürdistan’a yerleşmesi sağlandı.

    1- Öcalan’ın PKK üzerindeki hakimiyeti için Örgüt ile düzenli yazışma, mektup, avukat geliş gidişi vb her şey organize edildi. Öyle ki Öcalan’ın 2002 yılındaki bir mektubu PKK yönetimine hızlı ulaşsın diye helikopterle gönderildi. Öcalan İmralı’dan PKK’nin Başkanlık Konseyi denen yapısını tehdit ederek “ben hala önderim beni dinleyecekseniz” mesajı verdi. Öcalan’ı ret eden PKK yöneticisi İsa Dersim (Orhan ilbay)) vurularak aslında Öcalan’ı sorgulayan herkese göz dağı verildi. PKK’nin ipleri, ipleri Türk devletinin elinde olan Öcalan’a verildi.

2- Kuzey Kürdistan’daki legal siyaset alanı PKK’nin yeni Türkiyeci söylemlerine göre yeniden dizayn edildi, radikal öğeler ayıklandı. PKK’nin ve Öcalan’ın Kuzey Kürdistan’daki legal alanı büyütmesine izin verildi.

3- Geri çekilme denen tüm süreçlerde Öcalan Türk devletinin bilgisi dahilinde gerillalara, “Güney’e geçme talimatı verdi”. Güney Kürdistan’da PKK’nin güç biriktirmesi devletin eli ile oldu.

4- Öcalan 2002 yılında PKK’ye Güney Kürdistan’da Medya Savunma alanları diye bir alan kurmalarını ve bu alanın Gare’de hükümetinin kurulmasını önerdi

5- En önemlisi de PKK’nin 1 Haziran Hamlesi adı altında savaşı yeniden başlatması kararıydı.

Bu maddeleri ayrıntılandıra biliriz ama özellikle Medya Savunma alanlarının kuruluşu ve PKK’nin gerilla savaşını yeniden başlatma kararları Güney Kürdistan’ın Federe yapısına karşı yapılmış bir hamle olduğu tartışmasız bir gerçektir.  Öcalan devletin bilgisi dahilinde her gün avukatları ile konuşuyor, avukatlar İstanbul’dan Kandil’e geliyor “savaş başlatmak istemeyen yöneticileri Öcalan adına tehdit ediyor, kelleler gider” diyordu. Medya Savunma alanları ve PKK’nin 1 Haziran kararı kesinlikle Türk Devleti’nin Öcalan’a verdirdiği kararlardır. (1 Haziran kararında Türk devleti içindeki iç çatışmanın da belli etkisi vardır, fakat asıl amaç PKK’yi sahada aktif kılmaktır)

Öcalan PKK’ye Bıradost’dan Haftanin’e değin tüm Güney’de yerleşme ve büyük bir askeri güç oluşturma perspektifi verdi. Öcalan devletin gözleri önünde “Güney’deki her dağa yerleşin” talimatı veriyordu. Örneğin Öcalan 14 Haziran 2000 tarihinde şunları söyleyecekti: “Güney’de yapılacaklar var. PKK’nin Güney’deki güçlerine veya Güneyli güçlerine ilişkin pratik olarak söyleyeceklerim var. Güney’de onların parlamentosu varsa arkadaşların önderliğinde üçüncü kuvvet olarak yerel bir parlamento kurulmalı, yerel bir hükümet oluşturulmalı, yerel valilikler geliştirilmelidir. Askeri güçlerini yeniden gözden geçirip alanlara hakim olsunlar, bunu yaparlarsa oyun bozulur. Bu durumda demokratik uzlaşma gelişir. Kim gelirse onlarla yürünür. Sistemi iyi kurmak gerekir; askeri ve siyasi olarak. Gare merkezli üç bölgeden yapılabilir. Parlamentonun yarısı Avrupa’da olabilir. Bunu PKK yapsın demiyorum, destek olsun. Oradaki halk yapsın. Bu, Türkiye’ye de anlatılabilir. Türkiye’nin çıkarlarına aykırı değil.

Cumhuriyet ideolojisine aykırı değil. Türkiye’ye en iyi yardım 1925 Musul-Kerkük oyununu bozmaktır. Türkiye’ye demokratik hizmet etmektir. Önemle üzerinde durulsun, kadrolar kendilerini geliştirsinler. Kendilerini yeniden organize etsinler.”

Öcalan’ın 2000 yılından sonraki adı Görüşme Notu olan “PKK’ye talimatlarının” tümünde PKK’yi Güney’ye yerleştirmenin nasıl olacağı anlatılır. Öcalan’ın Türk devletine “beni kullanın, beni taşeron olarak kullanın” sözleri eğer Türk devleti tarafından kabul edilmemiş olsa Öcalan’ın dışarıya selam bile göndermesi kabul edilmezdi.

 Daha sonra 2012 yılında bu askeri yerleşme perspektifini genişletti ve bu kez de Öcalan’ın “Orta kuşak dediği Xanaqin’den başlayarak, Kerkük, Mahmur, Musul, Şengal hattına yerleşmesi talimatı yine devletin gözetiminde verildi.

Devlet Öcalan’ı yaşattı ve PKK’yi Güney’de besledi. Uzun süreçler olmakla beraber 2013 yılında değin Erbil’i işgal planı Öcalan’ın liderliğinde yürütüldü. Buna Erbil Planının Türkiyeci versiyonu diye biliriz.

PKK, 1991’den sonra kontrol altına aldığı Bıradost, Zap Vadisi, Metina, Haftanin alanlarını nasıl oldu da Türk devletine bıraktı. Türk devleti eğer sınırı 45 km geçip içeri gelip Duhok-Amediye_Şeladize gibi şehirlerin yanı başına gelmişse bunda Erbil planının rolünü görmek gerek.

Erbil planı yeteri kadar deşifre edilirse bugün Güney Kürdistan’ın sınırları boyunca TSK-PKK çatışması adı altında yansıtılan çatışmaların gerçeği çok daha anlaşılır olacaktır.

  1. Bölüm: Erbil planının İrancı versiyonu

Diğer Haberler