Bayrak; Sömürge/devletsiz halklar için özgürlüğün,
Devletler içinse egemenliğin simgesidir.
Devlet(ler)in egemenlik alanında başka hakların özgürlüğü yok sayılmışsa, bayrak özgürlük karşıtlığını da simgeler; bayrak, bir devletin kuruluş felsefesiyle birlikte söz konusu devletin tüm uygulamalarını da temsil eder. Bu nedenle saldırgan ve katliamcı devletlerin uygulamaları protesto edilirken genelde söz konusu devletlerin bayrakları yakılır.
Bu açıdan bakıldığında Türk Bayrağı, hem T.C’nin kuruluş felsefesini hem de Cumhuriyetten günümüze devletin hayata geçirdiği tüm politikaları/uygulamaları simgeliyor. Bu nedenle Türk Bayrağı’na saygı duymak, bayrakta simgeleşen tüm insanlık dışı (Koçgiri-Zilan Agirî- Dersim v.s.) suçları onaylamak anlamına gelir.
Özgürlük talebi olan ve insani değerlerini koruyanlar faşizm ile özdeşleşmiş Türk bayrağına saygı duymaz/duyamaz. Bu haklı tepki ne Türk halkına yöneliktir ne de Türk halkının değerlerine; sadece faşist/sömürgeci devletin uygulamalarına yönelik haklı bir tepkidir.
Türk devleti kendi meşruiyetini Kürdlere kabul ettirmek için bayrağını zorla dayattı ve Kuzey Kürdistan’ın en ücra köşelerine, insanların yaşamadığı kayalık/dağlık alanlara bile egemenlik simgesini dikti/dikmeye devam ediyor. Uğradığı sayısız katliam ve soykırıma rağmen Kürdler işgal devletini simgeleyen bayrağı asla benimsemedi. Çünkü Türk bayrağının benimsenmesi, mevcut işgale Kürdler nezdinde meşruiyet kazandırılması ve Ulusal Haklar’dan feragat edilmesi anlamına geliyor. Dahası sayısız insanlık suçu işlemiş olan Türk devletine (simgesel olarak) suç ortaklığıdır Türk Bayrağına sahip çıkmak…
Türk devletinin yaklaşık bir asırdır özel çabasına rağmen Kürdlere benimsetemediği Türk Bayrağı’nı, “Kürdler adına” hareket eden ve Kürdlerin kanıyla politik bir güç haline gelen PKK/HDP benimsetti.
Kuşkusuz ki Türk Bayrağı’nın “Kürdler” tarafından sahiplenilmesi devlet açısından hayati önemdedir ve bunun için de her zaman bu yönde özel bir çabası olmuştur/olmaya devam ediyor.
Kuşkusuz ki PKK tabanı tarafından ‘indirilmek ve yakılmak’ için can atılan İşgal Bayrağı’nın sahiplenilecek duruma gelmesi ani bir kararla/değişimle olmadı. Önce bunun düşünsel zemini hazırlandı.
PKK/HDP’nin Gezi Olayları’yla başlayan, daha doğrusu düşünsel zemini olan ama Gezi ile alenen dışa vuran “Atatürk ve Bayrak aşkı” abartılı bir hal almış durumdaydı. Gezi’de mahcup mahcup taşınan ve yan yana konulan “Öcalan-Atatürk posterleri ve PKK-Türk bayrakları” artık gururla taşınmakta ve dalgalandırılmaktadır.
PKK’nin misyonunu bilenler için yaşananlar doğal bir sürecin olması gereken aşamalarıdır. PKK’nin bir devlet projesi olduğu ve misyonunun da Kürdleri ulusal kimliklerinden arındırmak olduğu gerçeğini görenler için her şey olması gerektiği gibidir; ısrarla PKK’yi tanımak istemeyenlerin şaşkınlığını ise, ya aptallıklarına ya da korkaklıklarına bağlamak dışında bir anlam verilemez.
Türk bayraklarına şu an tepki(!) gösterenler, “ulus devlet ilkelliktir; bizim devletle, bayrakla ve sınırlarla sorunumuz yoktur; Ortadoğu’da devletsiz ama özgür yaşamanın güvencesi Demokratik Özerklik ve Kanton Sistemi’dir gibi…” yıllardır PKK/HDP’nin sözcüleri tarafından dillendirilen zırvalara tepkisiz kalmışlardı. Dahası bu zırvaları alkışlamışlar ve bu söylemlerin mutlak şekilde entegrasyonu öngördüğünü söyleyenlere de saldırmayı ihmal etmemişlerdi.
Devletleşmeye karşı çıkan ama egemen devletlerin sınırlarıyla sorunu olmayan PKK ile ittifak yapmayan, birlik yapmayan ve “kanton” gibi rezaletleri kazanım(!) olarak alkışlamayan Kuzey Kürdistanlı politik aktör/yapı bulmak neredeyse olanaksızdı(r). Bu kesim içinde yer alanların bugün “bayrak rezaleti” diye tepki göstermeleri sahtekarlıktır. Çünkü işgal bayrağına düşünsel olarak sahip çıkıldığında alkışlamışlardı ve kirli gidişata ortak olmuşlardı veya sessiz kalmışlardı. Bu gün Türk Bayrağı sahipleniliyorsa, dün buna zemin hazırlayanların suç ortaklığı gizlenemez.
Gelinen aşama ihanet değildir, ihanetin alenileşmesi ve kanıksanmasıdır sadece. İhanet, “Kürdlerin devletleşmesine karşıyız” dedikleri anda açıkça devreye girmişti ve o zaman tepki vermeyenler de bu ihanete gereken katkıyı sağlamışlardı zaten.
Şimdi söz bitti!
İşgal bayrağını “gururla” sallayan bir anlayışın adı, (özellikle de “Kürdlük” iddiasıyla bir güç olmuşsa) devlet hizmetçiliğidir/taşeronluktur ve piyonluktur. Bu ihanetin PKK tarafından hayata geçirilmesinde en çok katkıyı sunanlar;
Bizler gibi PKK ihanetini dillendirenleri “yapıcı” olmamakla suçlayan orta yolcu yalakalar,
Öcalan kötü ama PKK iyi diyerek ihanetin görülmesini engelleyenler,
PKK’nin kurumsal ihanetçi kimliğine yönelik eleştiriler yapıldığında “şehitlere saygısızlık yapılıyor” diyerek PKK’nin katlettiği veya bile bile ölüme gönderdiği insanlara sahip çıkılıyormuş gibi yapan ama özünde PKK ihanetini alkışlayan şakşakçılar; amaçsız bir savaşa gönderilerek yok edilenlerle ilgili “romantik” paylaşımlarla “Kobanê destanı” yazıp duygu sömürüsü yapanlardır…
Israrla bir şeyin altını çizdik: PKK’nin kurumsal kimliği kirlidir ve ihanetçidir. Bu kurum içinde yer alan tek tek bireylerin iyi ve dürüst olması bu gerçeği değiştirmez ve PKK’nin kurumsal kirli kimliğini aklamaz. PKK saflarında yaşamlarını yitirenlerin niyeti ne kadar iyi olursa olsun, onlar Öcalan diktatörlüğüne ve PKK’nin kurumsal kimliğine kurban edildiler ve halen de PKK’nin/Öcalan’ın en büyük propaganda malzemesi yaşamlarını yitiren “şehit edebiyatı’dır…
PKK’nin şekillendirdiği insanların sorgulama ve eleştirme yetileri yok edilmiştir. Bu nedenle fetişizm bu insanlarda belirleyicidir.
Fetişizm bataklığına saplananların dönem dönem fetişleri değişse de “mutlak inanç” ve “mutlak itaat” değişmiyor. Bu nedenle “Türk Bayrağı’nın sahiplenilmesi” gerektiğine karar verildiğinde gıdasını fetişlerden alan PKK tabanı sadece bayrağı sallamakla kalmaz, bu bayrak uğruna şuursuz bir şekilde Kürdlere saldırır da. Şayet radikal bir şekilde müdahil olunmazsa, yakında bayrak fetişizmi başlar ve PKK/HDP’liler Türk Bayrağı bekçiliği noktasında MHP’nin rolünü kaparlar. Bu rol kapıldığında faşizmin (fetişlerle beslendikleri için zaten yapı olarak müsaittirler) en saldırgan halini PKK/HDP’de buluruz.
Unutmamalı ki, Türkiye’de faşizmin düşünsel ve ideolojik kaynakları (Mustafa Kemal, Ergenekon’dan çıkış, Çanakkale zaferi/yenilgisi, kahramanlıklar gibi) da fetişlere dayanıyor. Yine unutulmamalıdır ki İttihat ve Terakki de ilk başlarda “Halkların Kardeşliği” ve “Özgürlük” söylemlerini referans alıyordu; Türk-İslam anlayışını/faşizmi dışa vurmaları güç olmalarından sonradır.
Yine dikkat çekici nokta, Cumhuriyetin yönetici kadroları faşizmin teorisini yaparken, en alt tabakada yer alan ve sistemden pay alamayan insanlar (yani faşizmin en kolay taban bulduğu alan) da pratiği üstlendiler. 1980 öncesi militan faşistlerin daha çok Elazığ-Malatya-Bingöl-Erzurum gibi yoksul Kürd illerinden çıkması tesadüfü değildir. Bu nedenle, “Öcalan-şehit ve kahramanlık” fetişizminin biçimlendirdiği PKK’lilerin Bayrak fetişizmine geçişleri; bayrak fetişizminden de faşizme geçişleri zor olmayacaktır.
Ya kendinizi kandırmaya devam edeceksiniz ya da Apocu/PKK’li faşistlerin saldırılarına karşı hazır olur gereken tedbiri alırsınız…
Süleyman Akkoyun