19 Ekim günü HPG bir ani bir açıklama yapılarak Mahmur’daki güçlerini çektiklerini açıkladılar. Bu açıklama hem askeri hem de siyasi anlamda önemli sonuçları olan bir olaydı. Fakat genel olarak gözler İsrail-Hamas çatışmasında olduğu için olayın askeri, siyasi boyutu ve Kürtler açısından nasıl bir anlam taşıdığı meselesi yeterince tartışılmadı.
Oysa ki gerçekte 19 Ekim günü Mahmur’da HPG mevzilerinin bırakılması olayı 17 Ekim 2017’de Kerkük’ün YNK-PKK ittifakı tarafından Şii milislere bırakılmasının, 18 Mart 2018’de Efrin’in PKK tarafından Türk devletine bırakılması olaylarının bir devamıdır. Çok büyük askeri ve siyasi sonuçları vardır. Ortadoğu’nun üçüncü dünya savaşının ayak seslerini duyduğu bir döneme Kürdistan savunmasında açılan büyük bir gediktir. Birkaç başlıkta inceleyecek olursak.
Bırakılan Mahmur Kampı değil Karaçoğ dağıdır
HPG açıklamasında “Güçlerimizi Mahmur kampından çekiyoruz” sözü bilinçli olarak tercih edilen bir tanımdır. Özünde bırakılan Mahmur kampı değil Karaçoğ dağıdır. Yoksa PKK Mahmur kampında tüm kadroları ile beraber durmaktadır. O mevzilerde Irak ordusuna değil Haşdi Şabi’ye teslim edilmiştir.
Karaçoğ dağı tarihi ve güncel konumu ile Kürdistan coğrafyası açısından oldukça önemlidir. Çünkü Kürdistan ile Arap coğrafyası arasındaki doğal bir sınır olarak tarihten beri çatışmalar yaşandığı bir yer olmuştur.
Tüm Irak’ta Arapların rakım olarak Kürtleden yüksek olan hiç alanı yoktur. Bu nedenle de Hemrin ve Karaçoğ dağı tarihi olarak Arap işgalcilerinin her zaman gözünü diktiği ilk yerler arasında yer almıştır.
Tarihten beri Kerkük’e hakim olmak isteyen ve Musul-Hewler-Kerkük arasındaki coğrafyaya hakim olmak isteyenlerin ilk yönünü çevirdiği yer Karaçoğ dağıdır. Zamanında İngilizler bile burada üslenerek Irak’ı şekillendirmeye çalışmıştır.
Karaçoğ dağı İran’ın Şii Hilal projesi kapsamındadır
Karaçoğ dağı güncelde de stratejik önemini korumaktadır. Çünkü Kerkük’ten Musul’a, Şengal’e uzanan hatta egemen olmanın temel şartı Karaçoğ’a hâkim olmaktır. Saddam zamanında buralara Arapları yerleştirerek bir Arap kuşağı yapmak istedi. Bugün ise bu alan İran’ın Şii Hilali projesinin bir parçasıdır. İran alandaki istikrasızlığı desteklemek ve Peşmerge güçlerinin alana hâkim olmasını engellemek için 2012 yılından bu yana alana dönük bir plan vardır. PKK’nin Karaçoğ dağına gerilla göndermesi de İran’ın projesi sonucu olmuştur.
Karaçoğ Hewlerin savunmasıdır
Karaçoğ dağı Hewler’den sadece 45 km uzaklıktadır. Pirde, Dubiz, Guver gibi alandaki Kürt köyleri ve ilçeleri bu dağın hakimiyeti altındadır. Yani Karaçoğ dağı sadece Kerkük’e hakim olmak için değil Erbil’e saldırmak için gereklidir.
2020-2021 yılı içinde Hewler çevresine atılan birçok füzenin Karaçoğ yamacından atıldığı bilinmektedir. Irak devleti şu anda halkın içinde bulunduğu ekonomik durumu da kullanarak Haşdi Şabi için burada milis toplamaktadır.
Yani Karaçoğ dağı görüldüğü gibi sadece Hewler’in değil Kürdistan’ın savunmasıdır. Ortada bu kadar önemli bir durum vardı. Yani mesele Murat Karayılan’ın öyle “alanın savunmasını gençlere bırakıyoruz” dediği masumiyetle alakası yoktur. PKK bilinçli bir biçimde sosyal medyada kendi hesapları aracılığı ile “Türk devleti Mahmur kampını vuruyordu, PKK bir hamle yaptı, Türk devletini ters köşe yaptı, Irak ordusu geldi, Mahmur halkı rahat edecek” diyerek durumu kabul edilebilir hale getirmek istiyor.
Oysa ki olayın özü şudur: PKK Kürdistan’ın tarihi sınırı ve stratejik savunma hattı olan Karaçoğ’un önemli bazı zirvelerini ve stratejik yol hatlarını Haşdi Şabi’ye yani Şii Hilal projesine teslim etmiştir.
Bunu PKK’den kim istedi?
Irak devleti tarihinde hiçbir zaman olmadığı kadar Kürtlere karşı organize hareket etmektedir. Ekonomik ambargo, modern cahşlar yaratma, diplomaside pazarlık konusu yapma gibi çok başlıklı bu programın Irak’ta değil komşu İran’da yapıldığı herkesin üzerinde mutabık olduğu bir gerçektir.
Tahran’ın bu projesinin izlerini PKK’nin 2012 yılından bu yana olan hareketlerinin tümünde tespit edebiliriz. Murat Karayılan’ın Mahmur kampının bırakılması konusunda “kimse bizden istemedi biz kendimiz çıktık” demesinin hiçbir anlamı yoktur.
PKK’nin 2014 yılında IŞİD saldırılarından sonra tekrar Mahmur kampına yerleşmesini isteyen de bizzat Kasım Süleymani olmuştur. Yani PKK’nin oradaki askeri güçleri Kasım Süleymani’nin projesi kapsamında oraya yerleşmiştiler.
PKK’nin bugün çıkması da Kasım Süleymani’nin temsil ettiği Devrim Muhafızları ordusu tarafından kararlaştırılmış, Irak ordusu ve PKK tarafından da pratiğe geçirilmiştir.
Karaçoğ dağının bu biçimde ani el değiştirilmesi İsrail-Hamas çatışması etrafındaki bölgesel savaş ile ilgilidir. İran’ın ABD karşısında mevzilenmesi anlamına gelmektedir. Yani doğal olarak İran’ın Hewler’e karşı mevzilenmesi demektir.
Mevzilerin Peşmerge’ye değil Haşdi Şabi’ye teslim edilmesi ulusal ihanettir
Tüm bunları bir araya getirince ortaya çıkan sonuç şudur: HPG yani PKK 19 Ekim günü Karaçoğ dağındaki Kürdistan savunma mevzilerini Haşdi Şabi milislerine teslim etmiştir. Bu da Erbil ve Kerkük şehir merkezleri, ilçeleri, petrol kuyuları ve Kor Mor gaz sahasının da Haşdi Şabi’ye teslim edilmesi demektir.
Haşdi Şabi milisleri Efrin ve Serekaniye’yi işgal eden Sünni Arapların ve Türk askerlerinin Şii versiyonudur. Efrin’i işgal edenler Kürtlere karşı nasıl soykırımcı bir zihniyet taşıyorsa, Haşdi Şabi milisleri de taşıyor. Bunun için HPG’nin Karaçoğ dağındaki mevzileri Kürt düşmanlarına teslim etmesi ulusal ihanettir.
Kürdistanı kuşatma projesi: Tepe Casusan, Kandil, Şengal ve şimdi de Karaçox
Kürt aydın ve tarihçilerinin üzerine araştırma yapması gereken önemli bir konu vardır. 40 yıldır PKK’nin “burası benim hiç kimse giremez” dediği her yer daha sonra sömürgecilerin kalesi olmuştur. Uzun bir inceleme isteyen bir konudur. Biz sadece son on yılda PKK’nin İran’a teslim ettiği yerleri de şöyle özetleye biliriz.
PKK 5 Ekim 2011 tarihinde Irak ve İran arasındaki ihtilaflı sınır hattını İran’a teslim etti. Geçmişte Kandil zirvelerinde hiçbir devletin gücü yoktu. PKK buralara Peşmergelerin gelmesini kabul etmedi, İran güçlerine teslim etti. Başta Casusan tepesi olarak bilinen önemli bir zirve İran devletini elindedir. Kürtlerin en önemli direniş kalesini PKK bu biçimde teslim etti.
1 Haziran 2018 yılında İran Pasdar Ordusu komutanı Serdar Şekuri şu sözleri kullandı. “İran’ın sınır güvenliğinin sağlanması için önemli hazırlıklar yaptık ve başarılı sonuçlar elde ettik. 60 yıldan sonra Kandil dağına bayrağımızı diktik. Planımızın uygulanmasında yerel güçlerin büyük katkısı oldu” dedi. Bu sözler PKK’nin Kandil zirvelerini Kürtlere teslim etmek yerine İran devletine teslim ettiğini net göstermektedir.
Daha sonra benzer durum Şengal’de yaşandı. Şii Haşdi Şabi güçleri PKK’nin üzerinden kayarak Şengal’e girdi. PKK nasıl ki Karaçox dağına bekçi olarak bırakılmış ve çık denince çıkmışsa aynı şey Şengal için de geçerlidir. PKK Şengal’e kendi iradesi ile gitmemiştir. PKK Şengal’e İran tarafından gönderilmiştir. Bırak denince de bırakacaktır.
Karaçox’un Haşdi Şabi’yi verilmesi de bu çerçeveden bakınca daha anlaşılırdır. Ortada bir bir Kürdistan’ı kuşatma projesi vardır. PKK eğer gerçek anlamda bir Kürt partisi olsa Kürtlere dönük bunca saldırı olunca önce mevzileri Peşmergelere devretmeyi düşünecekti. Veya nasıl ki Mahmur’u bırakıyorsa TSK girmesin diye Şekif’i, Metin’yı, Cudi tepesini de Peşmerge güçlerine bırakacaktı. Peşmerge bayrak asacak o zaman toprak kaybı yaşanmayacaktı. PKK Bunları yapmadı. Çünkü PKK bu oyunda “Kürdistan’ı kuşatma ve yok etme porjesinin sahipleri ile ortaktır”. Karaçox’da mevzilerin bırakılması da bu çerçeveden bakınca anlaşılırdır. Karaçox’da yaşananlar Kürdistan’ı kuşatma projesinin devamıdır.