2. Bölüm: Ortadoğu krizi, sömürgeci güçler ve PKK’nin Kürdistan Bölgesi ve Şengal’deki varlığının gerçeği

Bölüm: Ortadoğu krizi, sömürgeci güçler ve PKK’nin Kürdistan Bölgesi ve Şengal’deki varlığının gerçeği; Necmettin Kerim, Saddam, Türkiye, Lozan, Ensar'l İslam, Agırê Sor, Yalçın Küçü, Abdullah Öcalan, Ortadoğu krizi

Şengal’de PKK’nin 2014 yılında başlayan varlığı ve ısrarı hala tam olarak açıklanmamıştır. PKK’nin Şengal’deki varlığını “Ezidileri 12 gerilla kurtardı” diyerek olayı efsaneleştirmeye ve meşrulaştırmaya çalışan girişimlerinin dönemin hakikati içinde hiçbir karşılığı yoktur.  PKK’nin Şengal saldırıları ve Şengal’in kurtarılma operasyonundaki tutumu gün ve gün deşifre edilmelidir. Fakat özündü PKK’nin Şengal’deki varlığının bölgesel ve tarihsel düzlemde ki anlamı deşifre edilmelidir.

PKK, Şengal’e kendisi gitmemiş götürülmüştür. Kim götürdü, neden götürdü sorusuna cevap vermek için Ortadoğu hala devam eden kriz sürecini bir iki basamak haline hatırlamak gerekir.

Ortadoğu krizindeki üç pik, Kürtler ve PKK’nin misyonu

Siyasi, askeri, toplumsal yapısı ile büyük sorunların yaşandığı Ortadoğu siyasal sistemi 1990’lar ve 2000 ve 2010 yıllarının başında üç pik yaptı. Bu pikler Kürtleri ve geleceklerini direk etkiledi.

1990’daki birinci pikte; ilk kez uluslararası sistem tarafından tanındılar. 1992 yılında Güney Kürdistan parlamentosu ve meclisi ile siyaset sahnesine çıktı.

2000’deki ikinci pikte ise Kürtler 2004 yılında Kürdistan Bölgesel yönetimi olarak sahneye çıktı.

2010 üçüncü piki ise Kürdistan Bölgesi pratiğinin diğer parçalara taşınması ve Kürtlerin bağımsız idarelerini oluşturmasının önünü açacak bir dönemdi.

Bu ilk iki pikte Kürtlerin meşrulaşması, kendini yönetmesi, ekonomik birikim elde etmesi ve Kürtlerin zihnindeki öz güven sorununu aşması ciddi korkulara yol açtı. Özellikle de Kürtlerin yokluğu üzerine kurulu dört devlet “devlet aklı” ile hareket etti. Kendileri direk sahneye çıktıkları kadar ayrıca bir de Kürtleri de Kürtlere karşı kullandılar. İşte tam bu noktada PKK’nin misyonu netleşiyor.

PKK’nin 1990’lardaki tarihine bu perspektif ile bakınca günümüzdeki PKK’yi anlamak da daha kolay olmaktadır. Şöyle özetlersek; 1990’lar Ortadoğu’sunda Kürtlerin Lozan’da belirlenen sınırların dışına çıkmasını istemeyen dört temel güç var. İran, Irak, Türkiye ve Suriye. Hemen PKK’ye bakalım. Abdullah Öcalan Şam’da Esad’ın güvencesi altında. Yanında ise Kemalist Türkiye sisteminin düşünce adamı Yalçın Küçük var. Türkiye Öcalan’a yapılacak suikastı bile kendi başbakanı aracılığı ile Öcalan’a bildirip tedbir almasını istiyor. İran ise daha ilginç başta Cemil Bayık olmak üzere PKK yöneticileri Urmiye’de sabit kalıyorlar ve korunuyorlar. Irak daha ilginç çünkü PKK’nin Saddam rejimi ile de ilişkisi var. Mesela PKK Yöneticisi Rıza Altun Saddam rejiminin Kerkük-Musul ordu komutanı ile görüşmeler yapa biliyor. Irak üzeri Suriye’den silah getiriyorlar. Yani nasıl oluyor da Kürtleri sevmeyen bu dört devletin tümü PKK ile aynı anda ilişkili oluyor.

PKK’liler bu meseleyi Abdullah Öcalan’ın müthiş siyasi zekasına bağlıyor. Öcalan’ın herkesi kullandığını söylüyor. Oysa ki gerçekte PKK kimseyi kullanılmamış, kendini kullandırtarak kendisine yol ve yer açmış, kendi bir gurup elitinin hayatını garanti altına almıştır.
PKK İran’daki tüm Kürt örgütlerine daha 1990’da düşmanlık yapmış örneğin 2001 Mayıs ayında Kelaşin adlı bölgede Doğu Kürdistan partisi Agirê Sor’un 15 üyesini İran devletine teslim etmiş. İçinde Genel Sekreterin de olduğu bu kişilerin büyük çoğunluğunun idam edildiği bilgisi var. Bunun karşılığında ne oluyor İran PKK alanlarını bombalamıyor, Cemil Bayık Tahran’a giderek Şam’a uçakla geçiyor. Bu tarihi gerçekler gizlenerek herkesin “Öcalan ve PKK’nin müthiş diplomatik zekasına” inanması bekleniyor. Oysa ki durumun özeti şudur: “PKK diğer Kürt örgütlerine karşı savaştığı kadar, o parçadaki Kürtleri sömürgeci sisteme kanalize ettiği kadar taviz almıştır”

Ortadoğu kaosunda üçüncü pik ve Kürdistan’ı kuşatmak için atılan 6 adım

Ortadoğu krizinin ikinci ve üçüncü pikleri çok iç içedir ve Irak- Güney Kürdistan bir merkezdir. Ortadoğu devletleri bu gerçeği görerek ikiz kulelere yapılan saldırı ve Saddam rejiminin yıkılmasından sonra ırak merkezli siyaset yürüttüler. 2004’de kurulan Kürdistan Bölgesel yönetimini küçülerek yok etmek var olan ve kendi genişleme ajandalarına uygun biçimde statükoyu korumak temel çabaları oldu.

Biz Kürdistan üzerindeki bu süreci ayrıntılandırmadan 6 başlıkta özetlersek

  1. Abdullah Öcalan’ın imarlı ’da Türk devletinin kontrolü altında PKK’nin 1999’da ilan ettiği ateşkesi 2004 yılı 1 Haziran’ında bitirmesi
  2. Şii ve İran yanlısı Irak hükümetinin Kürdistan Bölgesi’nin maaşlarını kesmesi ve gerginlik siyaseti uygulaması
  3. IŞİD’in Kürdistan Bölgesine saldırması
  4. PKK’nin İran tarafından Kürdistan’ın sınırları Xanaqin, Germiyan, Kerkük, Şengal hattına yerleştirmesi.
  5. Kerkük’te ihanet işgal ve tartışmalı bölgelerden Peşmerge’nin çıkarılması
  6. Kürdistan petrol gelirlerinin Bağdat’da devri ve ekonomik teslim alma girişimi

PKK’nin Güney Kürdistan’daki varlığının anlamı

Kürdistan’a karşı komplo-imha sürecinin bu 6 başlığında PKK’nin isminin yer alması bir tesadüf değildir.  Kürtlerin 2000’lerdeki Güney Kürdistan parçasındaki Kürdistan Bölgesi kazanımına karşı PKK İran ve Türkiye tarafından sahneye sürüldü.

Türk devleti 1999 yılında da PKK’ye silah bırakın demedi, PKK’yi Güney’e yerleştirdi. Tıpkı nadasa bırakılmış bir toprak gibi tuttu ve ihtiyacı olanca da 2014 yılında savaşı yeniden başlattı. PKK’nin 1 Haziran dediği hamlenin Türk devletinin isteği ve icazeti ile olduğu kuşkusuz doğrudur. Bugün Türk devletinin tüm Kürdistan Bölgesi’nin sınırına yerleştiği sürecin başlangıcı budur.

İran’da benzer siyaset yürüttü. İran IŞİD saldırıları sonrası Kerkük ve Ninova ovasına ilerleyen Kürdistan Bölgesi’ne karşı planlarını devreye soktu. 2014 Haziran ayında Neçirvan Barzani Tahran’a davet edildi ve kendisine şu söylendi: “Bağımsızlık adımları atmanızı kabul etmiyoruz. Bize karşı hareket ederseniz bizde size karşı hareket ederiz. Rojhilatlı partileri devreye sokarsanız biz de Ensaru’l İslam ve PKK’yi devreye koyarız, ticaretimizi baltalamaya çalışırsanız biz de uyuşturucuyu devreye koyarız”.  Böylelikle yapacaklarının sinyalini verdi.

PKK’yi 2014 Ağustos ayında Kerkük’e getiren güç İran’dır. Dönemin Kerkük valisi Necmettin Kerim bunu şu biçimde ifade etmişti: “IŞİD Kerkük çevresinde harekete geçince İran Kudüs güçlerinden bir gurup Kerkük’ü koruyacağı bize bildirildi. Bir ay sonra ise bize PKK’de Kerkük’e geliyor, eski hava alanını onlar için hazırlayın dendi”.
PKK’yi Kerkük’e İran getirdi. Mahmur Kampı’nın IŞİD saldırılarından sonra başka yerlere sevk edilme şansı varken PKK kamp halkını yine ısrarla eski yere götürdü. Bu da Kerkük- Musul arasına yerleşmek içindi ve bunun da kararı Bağdat’a alınmıştı. PKK yöneticileri Sabri Ok ve Rıza Altun’un yaptığı Bağdat ziyaretlerinde Kerkük- Musul- Şengal hattına PKK’nin yerleşmesi kararı alındı. Bunu da organize eden İran’dı.

Yani PKK’nin 1990’lardan bu yana Güney Kürdistan ve daha sonrasında Kürdistan Bölgesi’ndeki varlığı ve hamleleri hiçbir zaman PKK tarafından planlanmamıştır. Kürt karşıtı çevrenin planı dahilinde olmuştur.  Şengal’de PKK’nin varlığını ve ısrarını bu tarihsel arka plan dahilinde bakınca gerçekler daha net anlaşılacaktır.

12 gerillanın binlerce Ezidi kurtardığı bunun için bugün Şengal’e sahip çıktığı söylemi sadece bir siyaset bilmeyenlere hikayedir.

Diğer Haberler