Aptallık mı İhanet mi?

Aptallık mı İhanet mi? Sülayman Akkoyun, Salih Müslum, PKK, Rojava, PYD

İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsanın bireysel evrimi genel olarak toplumsal evrimle bağlantılıdır ve ona tabidir. Bazı bireyler düşünsel alanda toplumsal evrimin ilerisinde düşüncelere sahip olabildiği gibi, bazıları da toplumsal evrimin geldiği aşamanın çok çok gerisinde kalabiliyor. Toplumsal evrimin ilerisinde düşüncelere sahip olanlar genelde “Deha” olarak anılırlar ve birçoğu da tarihte filozof olarak bilinir. Bu dehaların/düşünürlerin zamansız düşünceleri toplumda pek karşılık görmez; yıllar, hatta asırlar sonra bu düşünceler toplum tarafından kabul görmeye başlar.

Toplumsal evrimin gerisinde olanların çoğunda ciddi bir zekâ geriliği söz konusudur. Çünkü ortalama bilgi birikiminden kendi paylarına düşeni almadıkları için düşünsel evrimde de ortalamanın altındadırlar. Bu tip insanlar başkaları tarafından kullanılmaya çok müsait olurlar. Hele hele kendi akıl ve becerileriyle asla ulaşamayacakları bir mevki, sıfat verilirse her şeyi yaparlar. Bu tip geri zekâlılar genelde egemen akıl tarafından egemenliğin aracı olarak değerlendirilirler.

Dikkat edilirse Batı sömürgeciliğinin Ortadoğu’da öne çıkarttığı ve kullandığı çoğunlukla bu tip insanlardır. Kimisi “dini lider”, kimisi “kurtarıcı Mehdi”, kimisi de “siyasi önder” diye pazarlanır. Batı sömürgeciliğini örnek alan yerel sömürgeci devletler de aynı yöntemi benimseyerek aptal insanları Kürdlerin “önderi” diye pazarladılar. Amacına ulaşan sömürgeci devletler, ortalama insanların savunamayacağı ve toplumsal gerçeklikte yeri olmayan fantastik düşünceleri de bu aptal “Kürd temsilcileri” vasıtasıyla Kürdlere benimsettiler.

Bilindiği gibi ulus devlet, Rönesans, Reform ve Aydınlanma süreçlerinin bir ürünü olarak ortaya çıkıyor. Ulus devlet anlayışını benimseyen ve öncülük edenler ise, Ortaçağ karanlığına ve kutsal imparatorluklara karşı çıkıp bireyselleşmeyi savunan Özgür Bireylerdir. Bu tarihsel gelişim dikkate alındığında, devletleşememiş Kürdlerin özgürlüğü mevcut devletlerin/bütünün parçası kalmakla değil, kendi başına devletleşmekle (bireyselleşmekle) olanaklı olduğu rahatlıkla görülebilir.

Hem bireysel özgürlüklerden söz edip hem de ulus devlete karşı çıkmak tarihsel gerçeklikle bağdaşmıyor. Bağlantılı olarak, 200’ün üzerinde devlet varlığını koruyup yenileri eklenirken ve ulusal çıkarlar için bu devletler ve devletleşmeye çalışanlar didişirken “ulus devlet dönemi bitmiştir” demek ne somut gerçeklikle ne akıl ile açıklanabilir.

Kürdistan’ın tam merkezinde olduğu ve bütün dünya devletlerinin taraf olduğu Ortadoğu’nun yeniden paylaşılması savaşında her devlet kendi çıkarı için savaşıyorken, Neredeyse militarizmin ayakları altında ezilmeyen tek karış toprak kalmamışken, Kürdler tarihi trajedilerinden birini yaşıyorken, Kürdlerin varlığını sürdürebilmesinin ulus devletlerden elde etmeye çalıştığı silahlarla olanaklı iken “Kürdistan’da devletsiz özgür bir yaşamın” mümkün olduğunu söylemek ya aptallıktır, ya da egemen devletler adına Kürdleri kandırmaktır/satmaktır. Her iki koşulda da PKK ve türevlerinin Kürdlerin özgürlüğü önünde en büyük engel oldukları açıktır. Aptalların peşinde gitmek de, İhanetçilerin kuyruğuna takılmak da Kürdlerin/Kürdistan’ın zararınadır.

PKK Kuzey Kürdistan’daki ulusal dinamikleri yok ettikten sonra diğer parçaları da egemenlere peşkeş çekmeye çalışıyor. Güneybatı Kürdistan’da PYD adıyla aynı aptallık/ihanet hayata geçirilirken, Kürdler ölüyor ama ortada Kürdistani talep yok; dahası ulusal talebi olanlar da yine PKK/PYD eliyle yok ediliyorlar.

 Öcalan’ı piyasaya sürenler aynı anlayışla Salih Müslim’i de piyasaya sürdüler. Bu iki insanın hem fiziki hem de düşünsel benzerliği tesadüf olamaz. Fiziksel evrimlerinde olduğu gibi düşünsel evrimlerinde de toplumsal evrimin çok gerisinde kalan bu iki aptalın “Kürdlere lider” olarak pazarlanmaları büyük ve uzun vadeli bir projeden, egemen akıldan bağımsız düşünülemez.

 Sömürgeci devletlerin istihbarat örgütleri nasıl ki Öcalan’dan fantastik ve Kürdlerin varlık koşullarını yok eden düşünceler savunmasını istedilerse, aynısını bu kez de Salih Müslim’e söyletiyorlar. Salih Müslim bir Arap gazetesine verdiği bir röportajda, “Irak ve Kürdistan halkının kararına saygı duyuyorum ancak ulus devlet fikrinin geride kaldığını düşünüyorum. Ulus devleti savunmuyoruz. Kürt, Arap veya Türkmen olsun, o dönem geçti. Demokrasi döneminde yaşıyoruz” diyerek hem sömürgeci devletlerin sözcüsü hem de Öcalan gibi aptal/ihanetçi olduğunu bir kez daha ispatlamış oluyordu.

PKK ve türevlerinin savunduğu anlayışın bilimde, felsefede, sosyolojide, siyasette bir karşılığı yoktur. Hele hele bir halkın/ulusun özgürlüğü ile bağdaştırılacak hiçbir yanı yoktur. Bu açık gerçekliğe rağmen nasıl oluyor da bu anlayış görece daha zeki ve sorunların bilincinde olan insanlar tarafından destekleniyor sorusu kafaları karıştırıyor.

Belki de aptallığın/ihanetin görülmemesinde en büyük etken, bu zeki ve sorunların bilincinde olan insanların yanlış karşısındaki tutumudur. Aptallık veya ihanet olduğunu bile bile bir anlayış neden desteklensin ki? Kuşkusuz burada belirleyici olan kişisel kaygılar, çıkarlar ve korkudur.

Zeki insanlar aptallar/aptallık sayesinde var olabiliyorsa ve onların sayesinde kişisel amaçlarına ulaşabiliyorsa aptalları/aptallığı olumlamaları anlaşılırdır. Dünyada birçok kişiliksiz ama kurnaz ve zeki okur-yazar geçimini aptallıktan sağlıyor.

Ne yazık ki PKK’nin aptallığından beslenen “aydın/okur-yazar/siyasetçi” ve aynı zamanda da korkak kesim, yanılsamanın devamına en büyük katkıyı sağlıyorlar… PKK’nin şekillendirdiği insanlar arasında, ‘bağımsızlık istemek ilkellik ve ihanet; bağımsızlığa karşı çıkmak devrimcilik’ olarak kabul görüyorsa, yaşananların yanılsama olduğu ve aptallığın kanıksandığı açıktır…

Sonuç Olarak; Aptallığın/ihanetin kanıksandığı bir dönemde herkes gibi olmak mı, yoksa aforoz edilen gerçekleri haykırmak mı doğru olan? Kuşkusuz ki bu dönemde doğruları dillendirmenin bir getirisi yoktur; dahası birçok olumsuz yan etkiye neden olur. Zaten yanılsama dönemlerinde doğruların getirisi olmaz! Ama doğrular, yanılsamanın bitmesi ve gerçekliğin görülmesi için tek silahtır. Özelde gençler ve genelde tüm onurlu insanlar bu silahı (doğruları) kullanmaktan kaçınmamalıdır. Bugün olmasa da yarın mutlaka meyvesini verecektir.

Diğer Haberler