Ümit Özdağ gibi bir isimin ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimi için masaya oturup protokol imzaladı. Bu ümit Özdağ’ın başarısı değil HDP’nin başarısızlığının göstergesidir. Ve Kürtler HDP’nin 14 Mayıs seçimleri için uyguladığı yanlış siyasetin ceremesini Kürtler ödemeye devam edecek.
HDP’nin kendi adayını çıkarmaması ve hemen ardından Kılıçdaroğlu’nu “hiçbir şey beklemeden, şartsız destekleme” kararı alması Kürtlerin Türkiye devleti içindeki pozisyonunu sarsan önemli bir süreci başlattı.
Türkiye Cumhuriyeti içindeki siyasi aktörler 1970’lerden beri Kürtlerin oylarının siyaset açısından önemli bir belirleyen olduğunu düşündüler. Bunun için Kürt ağaları, şeyhlerini, aşiretlerini muhatap aldılar. Kürtler o dönemler ağırlıklı sağ partilerden yana oy kullandı. 1990’lardan sonra durum değişti. Kürt oyları sağ ve sol partiler arasında dağıldı. Fakat mecliste çoğunluk olmak isteyen önce Diyarbekir’e, Batman’a, Mardin’e ve diğer Kürdistan şehirlerine geldi. Çünkü her kes Kürtlerin dengeyi değiştireceğini biliyordu. Bunun içinde Kürtlere şirin görünmek istiyordu.
Bu da normalde Kürtlere bir pazarlık yapmak fırsatı sağlıyordu. Özellikle 2001 yılındaki Türkiye seçimlerinden sonra Kürt oyları çok daha değerli oldu.
Fakat her ne hikmetse Kürtlerin bu oyları Kürtlere pek bir şey kazandırmadı. Kürtler inkar ve sömürü düzeninden çıkmadı. Bunun nedeni sadece Türk sömürgeciliği değil PKK’nin tekeli altına aldığı Kuzey Kürdistan siyasi hareketlerindedir.
2004 yılından sonra kurulan Demokratik Toplum Hareketi DTP ile başlayarak günümüze değin gelen Demokratik Toplum Partisi ve yerine kurulan HDP ile YSP bu konuda büyük günahları olan hareketler oldular. Kürtlerin 15 milyonu aşkın oyunu götürüp hiç karşılık istemeden, beleş bir mal gibi Millet ittifakı, CHP ve Kılıçdaroğlu’nun cebine koydular.
Ümit Özdağ’ın oy oranı 2,2 ve 1,5 milyon oyu var. HDP’nin ise yüzde 8.8 oyu var yani dört katı. Fakat oyu sadece Diyarbekir oyları kadar olan ümit Özdağ kalkıp siyaset yapıyor. Kürtlere ise hamallık kalıyor.
Türkiyelilleşme siyasetinin Kürtleri götüreceği yer hamallıktır. Kürtler, Öcalan’ın İmralı’da yazdığı PKK’nin yaydığı Türkiyelileşme siyasetinin kurbanı olmuşlardır. Çünkü bu sonuç şunu göstermektedir Kürt sorunun artık Türk devletinin birinci sorunu değildir. Kürtler de önemli aktör değildir. Kürt sorunun Türk devleti açısından minimalize edilmiştir. Diye biliriz ki bu biçimde Kürt sorunun Türk devleti için artık diğer sorun başlıklarından herhangi biri gibi olmuştur. Daha net söylersek Öcalan Türk devletine verdiği sözü tutmuştur. O söz neydi? “Kürtleri devlet için tehlike olmaktan çıkaracağım”. Öyle de oldu.
Bakınız Kılıçdaroğlu 2,2 oy almış faşist ve Türk miliyetçisi ümit Özdağ’ın oyunu olmak için Kürtlere karşı dura biliyor. CHP kurmayları ve ittifakları seçim gününden bu yana Kürtlere atıp tutuyor, operasyonlar devam edecek diyor, özel ordu kurmaktan söz ediyor. Üstelik bunların hepsi Kürtlerin oyu ile seçilmeye çalışıyor. HDP ise hala Kürtlerin varlık ve kimlik sorunu yokmuş gibi “demokrasi, kadın, ekoloji vb” sorunlardan söz ediyor. Oysa ki Türkiye’de milliyetçilik öne geçmiştir. Kürt karşıtlığı yükseliştedir. Kürtler kritik bir eşiktedir. Bir şey yapılacaksa şimdi Kürtleri korumak ve haklarını almak için yapılmalıdır.
Kürtler imralı’daki paradigmanın, Kandil’deki perspektifin ve HDP’nin pratik uygalamasının kendisin Türk miliyetçiliğinden korumayacağını, Kürt kimliğini garanti altına alamayacağını ve Kürtlere hamallıktan başka bir şey getiremeyeceğini görmek zorundadır.