Her sistem, karşıtı üzerinde baskı uygulayarak varlık kazandığı için, karşıtını zararsız hale getirmek için belli önlemler alır. Baskı, yok etme, sindirme gibi kaba uygulamalar sonuç alıcı olmadığında daha ince politikalar devreye girer. Bu ince politikalarla karşıtını zarar vermeyeceği ya da en az zarar verebileceği şekilde biçimlendirmeye çalışan sistemin başvurduğu yollardan biri de karşıtını temsil edecek, denetleyecek, kontrol edecek (kendisine benzer) yerel bir alt sistem kurmaktır. Bu alt sistemler zamanla özerkleşebilirler ama biçimlendirildiği ilk dönemden farklı özellikleri kendilerine katsalar da öz olarak kendisini yaratan sistemden tamamıyla farklılaş(a)mazlar.
Türkiye devletinin alt sistemi olarak PKK
TC’nin kurulma aşamasında İngiltere-TC ilişkisi sistem-alt sistem politikalarına verilebilecek en sade ve anlaşılır örnektir. Bir alt sistem olarak kurulan TC’nin de zamanla bir alt sisteme gereksinim duyması, Devleti, Kürdleri denetleyecek, yönlendirecek bir alt sistem kurmaya sevk etti. PKK’nin bu kadar devlete/devleti kuran anlayışa (özellikle TC’nin kuruluş dönemi) benzemesine anlam veremeyenlerin anlamadığı şey, Devlet-PKK arasında var olan sistem- alt-sistem ilişkisidir.
Bir alt-sistem olarak kurulan PKK, özerkleşerek Kürdistan’da bir sistem kurmayı başarmıştır. Bu gerçekliği kabul etmeden doğru politikalar üretmek olanaklı değildir. Kürdistan’da kendi sistemini kuran PKK’nin, diğer yapıları önce kaba yöntemlerle, şimdi de ince politikalarla kendisine benzeterek alt-sistemler yaratmaya çalışması sistemlerin yapısı gereğidir. Kürdistanlı politik aktörlerin/yapıların hemen hemen hepsi de, Devlet-PKK arasındaki sistem-alt sistem ilişkisini biliyor ve bunu değişik ifadelerle ayrı tonlarda dillendiriyorlar. Göremedikleri şey ise, kendilerinin de bir alt-sistem olarak varlık kazanmaya çalışması ve bu nedenle de alternatif olamayacaklarıdır.
Kürt hareketleri PKK’yi neden aşamıyor
Farkında olsunlar ya da olmasınlar, birden çok sistemin etkisiyle biçimlenen Kürd hareketleri alt sistem olmanın ötesine henüz geçebilmiş değildir. Kürd oluşumlarında, Kürdistan’da iktidar/özerk bir sistem olan PKK ile pratik ilişkilerde de sistem(ler)in etkisini fazlasıyla görüyoruz. PKK’yi “incitmeden”, ona dokunmadan örgütlenmeye çalışanlar olduğu gibi, PKK’den icazet alırcasına örgütlenmeye çalışanlar da vardır. PKK ile seçim ittifakı veya başka platformlarda birlikte olmak gibi sistemi aklayan davranışlar herkesçe çok doğal karşılanabiliyor… Sistem ile karşı karşıya gelmeden ve onu mahkûm etmeden yeni bir örgütlenme yaratılamaz; Yaratılanlar ise sadece sistemin öngördüğü ve bir alt sistem olmaktan öteye gidemeyecek bağımlı yapılar olabilir ancak. Ve tam da bu nedenle alternatif olma şansına sahip değildirler…
Legal Mücadele ve Meclis
Sistem(ler)in etkisini kıramayan Kürdistanlı hareketlerin ortak noktalarından biri de, legal mücadele denilince akıllarına seçimin ve devamında da meclise gitmenin gelmesidir. Oysa sömürge bir halkın politik yapıları açısından legal alanda birçok mücadele aracı vardır ve seçim/meclis sadece bunlardan biri, belki de en sonda yer alması gerekendir. Bu noktada PKK’yi eleştirmek haksızlık olur; Çünkü meclis aşkı hem bireysel hem de kurumsal olarak Kürdistanlı oluşumların ortak aşkıdır ne yazık ki…
PKK’nin (1991’den beri) meclis hevesi, meclisi bir araç olarak görmekten ziyade, onu meşrulaştıran ve aynı zamanda tabanın ulusal taleplerini yavaş yavaş sistem içi taleplere dönüştüren bilinçli bir politikanın eseridir. Bu politikanın amacı, seçimi bir umut olarak sunmak, var olan ulusal potansiyeli seçimler vasıtasıyla eritmek ve tabanda oluşan tepkinin/enerjinin seçimler vasıtasıyla boşalmasını sağlamaktır.
Kontrollü ve sisteme/devlete zarar vermeyecek ama var olan enerjiyi de dışa vuracak olan seçimlerin, Ulusal Demokratik Mücadele’ye katkı sunması beklenemez. Bu noktada PKK’nin seçim(ler)i bir ölüm kalım sorununa dönüştürmesi dikkat çekicidir. Seçimlerde alınacak başarılı(!) bir sonuçla taban belli bir süreliğine de olsa yatıştırılacak ve beklentilerinin karşılanmaya devam edileceği umudu tekrar aşılanacaktır. Bu taktik, yavaş yavaş ve fark ettirmeden tabanı sisteme entegre etmektir.
PKK’nin bu noktada başarılı olduğu inkâr edilemez. PKK, misyonu gereği bunu bilinçli yapıyor ve bu taktik ‘Türkiyelileşme’ anlayışlarıyla/amaçlarıyla da örtüşmektedir. Anlaşılır olmayan PKK dışında kalan hareketlerin de aynı heyecanla seçime/meclise sarılmasıdır. Bu durum, birileri görmek istemese de, sistemin tepesinde ciddi bir uzlaşmanın olduğunu gösteriyor. Hem bireysel hem de kurumsal olarak, meclise girme olanağı olup buna hayır diyebilecek kimse var mı? Ne yazık ki bu soruya tereddütsüz evet diyemeyiz. Politikacılarımızda böyle bir zaaf, böyle bir meclis aşkı varken, ulusal taleplerin taşıyıcısı olduğunu iddia etmeleri hiç de inandırıcı olamaz. Bu durum, Kürdistan’da neden etkili bir muhalefetin bir türlü ortaya çıkmadığını da yeteri kadar gösteriyor.
Sağlıklı Ulusal Demokratik bir muhalefetin ortaya çıkması, ‘Politikacıların, Kürdistan halkının Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nde politik bir güç olmasına fırsat vermeyecek yeni oluşumlarla/anlayışlarla’ olanaklı olur ancak. Bu ihtiyacı karşılamak ise, mevcut oluşumların ve bu oluşumları yöneten politikacıların aşılmasını gerektiriyor…
Süleyman Akkoyun