Doğru tanımlanmayan bir suçun sorumluları, hak ettikleri cezaya hiçbir zaman gerektiği gibi çarptırılamazlar. Cezalandırılıp mahkûm edilmeyen suçlar da her an tekrarlanma riski taşırlar. Bu nedenle suçları, özellikle de insanlığa karşı işlenen suçları doğru tanımlayarak mahkûm etmek, hem söz konusu suçlara hedef olanların vicdan rahatlığı ve hem de bu suçların bir daha tekrarlanmaması açısından çok önemlidir.
Herhangi bir olayın, ortak bir mutabakat ile tanımlanmış bir suçun kapsamına girip girmediğini tespit etmenin en sağlıklı yolu, olay ile tanım arasında örtüşme olup olmadığına bakmaktan geçiyor. Halepçe’de yaşananlar anılırken genel olarak “katliam” tanımı kullanılır. Katliam, insanlık suçu, barbarlık, trajedi ve benzeri birçok tanımı Halepçe için kullanmak mümkündür ve hepsi de belli bir doğruluğa sahiptir. Ancak Halepçe’de yaşananları en doğru tanımlayacak olan tanım SOYKIRIM.
Birleşmiş Milletler “Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılması Sözleşmesi” de, hangi suçların Soykırım kapsamına girdiğini zaten çok net olarak ortaya koymuştur.
Sözleşmenin 2. Maddesi, “Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, Soykırım suçunu oluşturur. ” Bu fiiller; a) Gruba mensup olanların öldürülmesi; b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek; d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek; olarak sıralanmıştır.
Bu fiillerden her hangi biri bile Soykırım suçunun oluşması için yeterliyken; a, b, ve c fıkralarında geçen fiillerin tamamen Halepçe’de işlendiği, tartışma gerektirmeyecek kadar açıktır.
Soykırım Sözleşmesi’nin 1.Maddesi, “Sözleşmeci Devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder.” Ermeni halkına karşı yapılanı “Soykırım” diye nitelendiren bir dizi Avrupa Birliği ülkelerinin kervanına, ABD ve İsveç’in de katılması, İsveç’teki kararın Asuri-Süryanileri de kapsaması insanlığın yüreğine su serpen bir teyitlerdi. Bu madde elbette ki, Saddam ve Irkçı BAAS Rejimi’nin suçuna işaret ediyor. Ancak, suçun oluşmasına engel olmayanlar, Saddam’a silah ve teknik malzeme satanlar ve işlenmiş olan bu suçun cezalandırılması için çaba sarf etmeyenler de dolaylı da olsa, bu suçun ortağıdırlar. Yalnız bu da değil! Unutmayacağımız suç ortakları arasında, Halepçe’de yaşananlara sessiz kalıp, “Emperyalist İşgale Hayır” sloganıyla Saddam’ın devrilmesini engellemeye çalışan, Kemalist/Devletçi solcular da var. Unutmayacağımız suç ortakları arasında, “Din Kardeşliği” adı altında müdahaleye tepki gösteren, ama özünde Saddam’a destek veren, siyasal İslam da var. Ve hiçbir zaman unutmayacağımız suç ortakları; Kürdler adına hareket edip, “Sol Dayanışma” adı altında ve “İşgale Hayır” maskesi takınarak, Saddam’a destek veren, Kemalist Kürdlerdir.
Halepçe Soykırımı’na sessiz kalanların, Saddam ile dayanışmaya girenlerin kimliği unutulmamalıdır. Bu Soykırım ortaklarını tanımak, bugün ve yarın için dost-düşman seçiminde de bize yardımcı olacaktır. Hem Kemalist Sol hem Türk-İslam anlayışı hem de Yerel Kemalistler “Halepçe Soykırımı’nda” gerçek niteliklerini ve Kürdistan halkına olan düşmanlıklarını somut olarak gösterdiler. Bu gösterge, bugün yaşanan sistem içi hesaplaşmada, “Ne Kemalizm Ne Türk-İslam” tutumunun ne kadar hayati bir duruş olduğunu bir kez daha gösteriyor… Halepçe ile birlikte (Ermeni, Süryani, Rum, Êzidi, Alevi..) tüm Soykırım Kurbanları’nı saygıyla anarken, soykırımcıları ve onların direkt, dolaylı destekçilerini/suç ortaklarını da lanetliyorum…
Süleyman Akkoyun