Hamit Bozarslan: “Her iç savaş istesek de istemezsek de bir intihar savaşıdır”

Hamit Bozarslan: “Her iç savaş istesek de istemezsek de bir intihar savaşıdır”

Paris École des Hautes Etudes en Sciences Sociales (Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamit Bozarslan’ın dün Erbil’de yayın yapan BasNews dergisinde bir röportjı yayınlandı. Röportajında Kürtler arası savaşı, Rojava’nın durumunu ve daha pek çok Kürdistan gündemini değerlendiren Bozarslan’ın değerlendirmelerinde Kürtlere aklıselim çağrısı olduğu kadar tehlikeleri de gösteren değerlendirmeler yaptı. Bozarslan’ın değerlendirmelerinin bir bölümünü sizler için derledik.

“Kürtler Ortadoğu’nun en dinamik halkı ve gelecek hayalleri var”

Bütün bu koşullar içerisinde yaşanan bu çürümüşlüklere rağmen Kürt toplumunun ayakta kalabilmesi bir dinamizm kazanmasına yol açmıştır. Örneğin, şu an Türkiye’de bu kadar baskı, zulüm, cinayet uygulanmasına rağmen Kürt halkı içerisinde bir tarih, toplum, coğrafya algısı gelişmiş durumda. Bunun yanı sıra bir gelecek hayalleri var. Dinamizm var. Yine olup bitenleri anlamlandırma kapasitesi yaratılmış durumda. İran’da şu an Kürt toplumu çok kötü bir durumda. Ama buna rağmen Fars toplumu ya da İran’da yaşayan diğer halklara kıyasla daha dinamik bir durumda Kürtler. Suriye ve Irak’ta da aynı şeyleri söylemek mümkün. Irak’ta, Kürtlerin referandum yapması ardından Kerkük trajedisine rağmen, Suriye’de gelişen mücadele ve Efrin ile Gri Spi trajedilerine rağmen direngen bir duruşun gelişmesi, bu direnişin yok edilememesi, yarın Irak ve Suriye’de gelişecek çözümlerde Kürtlerin önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Tabii ki bu direnişçi ruh, ya da bölgedeki rejimler gibi çöküş yaşanmaması nedeniyle “Kürtler çok büyüktür veya alkışlanmalıdır” gibi bir sonuca varabilmemiz mümkün değildir. Bununla birlikte, Kürtler, Kürdistan bütün hatalarına, eksikliklerine ve yenilgilerine rağmen Ortadoğu’nun en dinamik halkı olarak karşımıza çıkmakta.

Türkiye’nin anti–demokratik uygulamaları karşısında Batı’nın diz çöktü

 Kürtlerde bir iç entegrasyon sorunu var. En başta Irak Kürdistanı’nda bu iç entegrasyon sağlanabilmiş olsaydı Kerkük’ün düşmesi gibi bir durum yaşanmazdı. Aynı şekilde Irak Kürdistanı ile Rojava Kürdistanı arasında bir iç entegrasyon olmadığı veya çok az olduğu açık. Bu yönüyle Kürt hareketinin bir bütün olarak geleceğe yönelik bir proje oluşturması ve geçmişinden dersler çıkartabilmesi gerekmektedir. Çünkü 1980’lerde Kürt hareketi içerisinde ciddi kırılmalar yaşandı, iç savaşlar yaşandı, “Brakuji” denilen kardeş kavgaları yaşandı. 1990’larda aynı benzer şeyler Irak Kürdistanı’nda yaşandı. Bu zemin sayesinde 1980’lerden sonra özellikle İran ve Türkiye, Suriye ve Irak’ta Kürt hareketlerini kullanmaktan geri kalmadılar. Ellerinden geldiği oranda Kürt hareketlerinin içerisinde kanlı savaşların yaşanmasını sağladılar. Bu açıdan sanıyorsam yapılması gereken en doğru şey Kürt hareketinin 30-40 yılın muhasebesini yapmak ve buna bağlı olarak bir gelecek tahayyülü oluşturmaktır. Ben bir siyasetçi değilim. Fakat var olan zorlu ve büyük koşulları görmek mümkün. Özellikle Türkiye’nin Irak Kürdistanı’nda ciddi bir varlığı var. Aynı şekilde Suriye’de de benzer bir durum oluşmakta. Türkiye’nin anti–demokratik uygulamaları karşısında Batı’nın diz çökmesi gibi bir realite de söz konusu. Buna karşın Kürt hareketinin yerine getirmesi gereken çok önemli sorumluluklar bulunmakta. Hem Kürdistan’da hem diasporada geçmişle bir hesaplaşma ve bugün açısından iç dinamizmi güçlendirme adımlarının atılması, Kürtler arasında bir daha iç savaş, kan dökülmemesini sağlayacak adımların atılması gerekli diye düşünüyorum.

 “Kürtler arası bir iç entegrasyon şart”

Şunu ısrarla belirtiyorum. Kürtler arası bir iç entegrasyon şart. Bu entegrasyonun sağlanması halinde bu tür yanlış anlamaların önüne rahatlıkla geçilebilir. Burada şunu da belirtmem gerekiyor; Kürt hareketi aslında 1920’lerden itibaren bir bütünselliği yakalamış olan bir hareket. Kürt hareketinin sembolik bir evreni var. Bu tarihten itibaren ortak bir tarih okuması durumu söz konusu. Kürtlerin 1920’lerden sonra ortak bir kültür, ortak bir coğrafya tahayyülü var. Aynı şekilde ortak bir bayrak var. Kısaca Kürt hareketinin sembolleri 1920’lerden – 1930’lardan bu yana oluşturulmuş ve dört parçadaki hareketler tarafından kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak bu sembol birleşimleri yani tarih okuma, kültür, coğrafya, bayrak vs. sembol birleşimlerinin pratik olarak da hayata geçirilmesi gerekiyor.

“Kürtler arası entegrasyonun gelişmesi için diplomatik yollar sonuna kadar kullanılmalıdır”

Bütün bu entegrasyonun gelişmesi için diplomatik yollar sonuna kadar kullanılmalıdır. ABD’yle ilişkiler geliştirilebilir, Türkiye’ye karşı siyasi baskıları arttıracak yollar kullanılabilir vs. elbette dediğim gibi ben bir siyasetçi değilim ama Kürt hareketi içerisinde bu kapsamdaki çalışmalarla entegrasyon süreci geliştirilebilir. Yani bu konuda kısaca şunu söylemek istiyorum; bütün yollar kapalı değil, bütün yöntemler uygulanamaz değil. Ama şu kesin bir şey ki; Kürt hareketi içerisinde asla yeni bir “Brakujinin” yaşanmaması şart. PKK kesinlikle buna yol açacak adımlar atmayacağından ve Kürdistan Bölgesi Yönetiminin de sağduyuyla olası bir “Brakujinin” önünü alacağından eminim.

PKK yanlısı bir hareket Irak Kürdistanı’nda kesinlikle sosyolojik bir taban bulamaz”

İkinci olarak PKK yanlısı bir hareket Irak Kürdistanı’nda kesinlikle sosyolojik bir taban bulamaz. PKK yanlısı bir hareket seçimlerde olsa olsa %0,5 veya en fazla % 1 oy alabilir. Bunun değişik bir çok sebebi var. Çünkü Kürt siyasi gerçekliğinin Irak’taki konumu farklı. Ama sokağa çıktığınızda gençlerle, taksi şoförleriyle konuştuğunuzda bunların % 99’u PKK’yi Kürt hareketi ve dolayısıyla kendi partileri olarak görürler. PKK militanlarını kendi savaşçıları olarak değerlendirirler. Burada Kürtlük olgusu çok açık bir biçimde kendisini gösterir. Yani sosyolojik bir taban bulmasa bile, seçim sosyolojisinin ötesinde bir tahayyül olarak bir Kürtlüğün sembolik birleşmesi, ciddi bir dayanışma gerçekliliğiyle karşa karşıyayız. Bunu Türkiye’de de gördük. Mesela PDK’ye yakın olan bir parti aynı şekilde Türkiye’de kesinlikle % 0,5 bile oy alamaz, ama aynı zamanda 1991’leri hatırlayın, Enfal katliamı, Serhildan sonrası yaşanan göçte Türkiye’deki Kürt hareketi, Kürt toplumu bir bütün Irak Kürtlerini, Kürt hareketlerini destekledi, sahip çıktı. Benzer bir durum yarın İran Kürdistanı çerçevesinde gerçekleşebilir.

“Her iç savaş istesek de istemezsek de bir intihar savaşıdır”

Güney’deki bir üniversite hocası bana şunu söylemişti; “Söz konusu olan bir “Brakuji – kardeş kavgası” değil “Xukuji – kendini yok etme, kendini imha etmeydi.” Ve her iç savaş istesek de istemezsek de bir intihar savaşıdır. Eski Yunanlılar bunu çok açık bir şekilde dile getirmekteler. Bu açıdan “Brakujinin” aynı zamanda “xukuji” olduğu açık bir şekilde anlaşılmalıdır. Bu gerçek kamuoyunda tartışılmalı ve kamuoyu hareket geçirilmelidir. Bu harekete geçiş nasıl olabilir bilemiyorum, ama gösterilerle olabilir, sanatsal yaratıcılıkla olabilir, televizyon programlarıyla olabilir, pedagojiyle olabilir. Ve burada söz konusu olan Kürtler arasında bir krizin yaşanması değil. Kürt hareketi her zaman çoğulcu olmak durumundadır. Çünkü Kürt hareketinin geleceği çoğulcu olmasında yatmaktadır. Kürtlerin çok dilli olmaları, çok gelenekli olmaları, referanslarının çoğul olması, kültürel modellerinin zengin olması Kürt hareketi açısından zenginleştirici unsurlar olarak kabul edilmelidir. Sorun kesinlikle iç ihtilaflar değil çünkü demokrasinin kendisi de bir iç ihtilaflar sistemidir. Bu yönüyle Kürt hareketi içerisinde oluşacak ihtilaflar meşru ihtilaflar olarak kabul edilemezse ve müzakerelerle çözümü esas alınmazsa, şiddete kayarsa o zaman ciddi bir tehlike arz eder. Bu da Kürtler için ciddi tehlikeler doğurur.

“Kürtlerin hem çoğulcu ihtilaf sistemine hem de aynı zamanda bir konsensüse ihtiyaçları var”

Yani bir demokratik sistemin kurulabilmesi için ihtilaflar şarttır. Fakat bunun yanında ihtilafların yönetilebilmesi, çözülebilmesi için da aynı zamanda bir konsensüsün olması da şart. Şayet konsensüs olmazsa bir toplumun var olabilmesi mümkün olamaz. Bu açıdan demokrasinin iki ayaklı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Demokrasinin bir ayağı konsensüs yani bir toplumun bir kimliğe, bazı kurumlara sahip olabilmesi ve müzakereleri yapabilme konusunda hem fikir olabilmesi. Diğeri de bölünmüşlük, dissensüs. Kürt toplumu her ikisine de sahip. Hem çoğulcu ihtilaf sisteminin hem de aynı zamanda konsensüsün meşrulaştırılması şart. Sanıyorum bu konuda Kürt siyasi elitlerine çok önemli görevler düşmekte. Önümüzdeki süreçlerde sanırsam Kürtler açısından en önemli sorumluluk bu olacak. Ve burada kamusal bir pedagojinin rolü de çok önemli diye düşünüyorum. Genellikle toplumun elitler tarafından yönetildiği söylenir. Ama siyasi elitlerin ötesinde toplum bünyesindeki değişik aktörlerin, kültürel aktörlerin, entellektüellerin de önemli roller oynayabileceklerini düşünüyorum.

Yazının tamamına şu linkten ulaşa bilirsiniz: https://www.basnews.com/tr/babat/696608

Diğer Haberler