6’inci öykü: Sarışın Cizreli kız Dicle Fırat’a ne oldu
Dicle Cizre’nin toprağında büyümüş bir kız. Narin yapılı, incecik ama çelik gibi bir iradesi ve fiziki gücü var. 1989 yılında 14 yaşındayken PKK’ye askeri kanun denen kaçırma yöntemi ile getirilir. Sonra da gönüllü kalır. PKK’nin ilk askeri kadın komutanlarından sayılır. Daha 1991’de komutanlık yapmaya başlamıştır. Savaşta en öndedir, erkeklere komutanlık yapar. Parlak bir yıldız gibidir. Fakat 1997 yılında Şam’a Abdullah Öcalan’ın yanına gitmesi ile hayatında yeni bir sayfa açılır.
Dicle yıllarca savaşta kalmış, yaralanmış, onlarca eyleme katılmış biridir: Şam’da kendisine bu özellikleri nedeni ile büyük değer verileceğini, daha büyük görevlere hazırlanacağını düşünür. Savaş sahasının vazgeçilmez komutanlarından Dicle’nin hayal ettiği gibi yürümez işler. Çünkü Öcalan’ın kurduğu dünya çok farklıdır.
Öcalan’ın ölçüsünün temeli Türkçe konuşan, şehirli, güzel ve Öcalan’ı merkez alan kadınlardır. Bu özelliklere sahip kadınlar Parti Merkez Okulu’nda Öcalan’ın sürekli konuştuğu, derslerde kaldırıp sorular sorduğu kişilerdir. Okuldan çıktıktan sonra kendi vasıflarına göre Öcalan’ın kullandığı “yoğunlaşma evleri” denen evlere giderler, Rojava’nın değişik alanlarına halkın içine gönderilirler. Öcalan özellikle de beklentisi olan, rol biçtiği kadınları bu aşamalardan geçirir.
Dicle bunları yakından görür. Kendisi tek bir devre 3,5 ay Suriye’de kaldıktan sonra hemen savaş alanına geri gönderilir. Dicle köylülerin sevilmediğini, Öcalan’dan değer gören bir insan olmak şehirli, Türkçe bilen biri olmak gerektiğini görür. Dicle yıllarca uğruna savaştığı örgütün ve önder gördüğü kişinin bu tutumu karşısında bir travma yaşar. 1997 sonbaharında dağlara geri döner ve Botan alanına gider. Yaşadığı travma gittikçe derinleşir. Öcalan hakkındaki düşüncelerini ve Şam’da gördüklerini yakın çevresi ile paylaşır. Artık PKK’de yaşamak istemez. İnanmadığı bir şeye hizmet etmenin yanlışlığına inanır. Gabar’da bölük komutanıdır. Kaçacağı gerekçesi ile tutuklanır. Ağır bir soruşturma süreci geçirir. Öcalan’a inanmadığını, Öcalan’ın kadınlara yaklaşımından iğrendiğini açık açık soruşturmada söyler. Beni öldürün der, çünkü bu örgütte kalmak ile ölmek aynı şeydir. Bir Nisan günü önce kendi mezarı kazdırılır. Ölüme giderken sakindir, sarı saçları, küçük parlak gözleri ile hiç gözünü kırpamadan ölümü karşılar.
Dicle belki Öcalan’ı görmezse yıllarca PKK saflarında savaşacak ve hatta belki bir çatışmada hayatını kaybedecek, duvarlara Şehit Dicle diye resmi asılacaktı. Oysaki Dicle hain ilan edildi. Bunun için şimdi bir mezarı yok.
Türk devletinin hain gördüğü insanların mezarlarını tahrip etmesi ile PKK’nin intihar etmiş veya idam edilmiş kişilerin isimlerini ve mezarlarını yok sayması aynı şeydir. İkisi de hayat hakkı olmadığına inandığı insanın ölümünü bile yok saymaktadır. Dicle işte bu denli unutturulmuştur. Bunun için tek bir resmini bile bulmak mümkün olamadı.
7’inci öykü: Sorgül ( Betül Cici) neden idam edildi?
Betül Cicim yani Sorgül’ün hikâyesi hiç kimseninkine benzemez. O her hangi bir siyasal nedenle idam edilmedi, her hangi bir politik eleştirisi yoktu, Betül Cicim sadece psikolojik sorunları olduğu için idam edildi.
Betül Cicim Bingöl’lü İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. Betül üniversitede PKK ile tanışır ve Suriye’ye kısa süreli bir eğitime gider. 1992 yılının sonunda İstanbul’a geri gönderilir. Burada ki bir itirafçı tarafından ismi verilir ve tutuklanır. Betül ağır işkence görür ve gerçek ismini bile söylemez. Dönemin Emniyet Müdürü Necdet Menzir mecbur kaldığı için Sorgül’ün resmini medyaya dağıtır ve ailesi gazetelerden resmini görür ve bizim kızımız diye başvuru yapar. Çok ağır işkence ve cinsel baskı görmüştür. Psikolojisi tahip olmuştur. Üzerine ispatlı hiçbir bilgi olmadığı için iki yıl içinde bırakılır. Bırakıldığı gibi tekrar gerillaya gelir. Garzan Eyaletine gelir. Fakat cezaevinin psikolojisini üzerinden atamamıştır. Dağda karşılaştıkları ve baskıcı ortam bu psikolojiyi derinleştirir. Şizofreni atakları geçirir. Güney Kürdistan’dadır. Koşullar elverişli değildir, Sorgül’ün tedaviye ihtiyacı vardır. Kadın bir yönetici Abdullah Öcalan’a Sorgül’ün Şam’a gitmesini önerir. Öcalan “benim işim delilerle uğraşmak değil” diyerek tepki gösterir. Oysaki her gün gençlere gelin katılın çağrısı yapılır. Sorgül çok zeki bir kadındır, gördüğü işkenceler nedeni ile psikolojik sorunlar yaşamıştır. Sorgül yıllarca o psikolojik sorunlarla ortada kalır.
En son olarak savaş alanı bile olmayan Süleymaniye’nin Karadağ mıntıkasında 1997 yılında idam edilir. Sebep, psikolojik sorunları olmasıdır.
7’inci öykü: Bir insan kendini neden yakar? Viyan Soran’ın öyküsü
Viyan Soran ( Leyla Vali) PKK’nin sembol haline getirdiği isimlerden. Öyle bir kutsallık kalkanı kullanılmış ki Viyan neden kendini yaktı derseniz tüm Kürdistan’a ihanet etmiş olacaksınız. Oysaki 24 yaşında, düşmanın olmadığı bir yerde kendini yakmayı bir direniş olarak yansıtmak kabul edilemez. Düşmanın içinde kendini yakmak, bir çatışmada vurulmak anlaşılır şeylerdir. Fakat protesto için kendini yakmak psikolojik bir açmaz sonucu kendini yakmakla eşdeğerdir. Ailesini kızarak kendini yakan kadınlar, kendine kızdığı için intihar eden kadınlar, koşulları değiştiremeyeceğini bilen ve çaresizlikten kendini yakan kadınlarla Viyan Soran’ın kendisini yakması arasında bir benzerlik vardır. Viyan Soran hayata güç getiremediği ve kendi yetersiz gördüğü için kendini yakmıştır.
Viyan Soran 1981 doğumlu Süleymaniye’li genç bir kadındır. Daha 19-20 yaşlarında sadece Süleymaniyeli olduğu için kendisine kaldıramayacağı sorumluluklar yüklenmiştir. PKK’nin Güney partisinde yönetici olur, PKK’de yönetici olur. PKK’nin kadrolara dönük ideolojik propagandası hayatın kötü ve yaşanılmaz olduğu, insani duyguların insanı kirlettiğine dönüktür. Viyan genç yaşta siyasi sorumluluklar ve kendi kişiliğini-kadınlığını fark etme ve propagandalar arasında sıkışmıştır. Kendisine mükemmel olmak dayatılır, Viyan mükemmel olmalıdır, insani zaaflar göstermemelidir. Sürekli bir eleştiri ve mükemmele çekilme ve mükemmel olmaya çalışma durumu Viyan’da artık kendi varlığını kaldıramayacak duruma getirir.
Viyan Soran kendini affedemez bir duruma getirilmiştir. Kendisi ile küsmüş bir duruma getirilmiştir. Viyan Soran büyük bir çıkış yapmak için bir mektup yazar ve 6 Şubat günü kendini yakar. Viyan Soran mektubunda şöyle söyler: “Başkanım eylemim aynı zamanda yetersiz yoldaşlığımın bir özeleştirisi, halk ve tarih karşısında utanç duygusundan kurtulmak içindir.” Viyan Soran mektubunda bu eylemi geç yaptığı için özür diler. 24 yaşındaki bir insanın kendi yaşamından, kendi varlığından utanır hale gelmesi ve getirilmesi PKK’nin kadro başarısıdır. İnsanlar yaşama değil ölüme meyilli hale getirilmiştir. İnsanlar ölümü kutsamıştır.
Özünde Viyan Soran’ın eylemi PKK’nin insanları getirdiği noktanın bir özetidir. Viyan Soran PKK’nin kendisine dayattıklarını kaldıramadığı için kendini yakmıştır.