PKK yöneticilerinden Murat Karayılan İsrail’de yayın yapan aşırı sağcı The Jerusalem Post adlı gazeteye konuştu. The Jerusalem Post gazetesi siyasi çizgisini sık sık değiştiren bir gazete. Başlangıçta sol görüşleri ile bilinen gazete özellikle son 10 içerisinde belirgin olarak sağa kaydı. The Jerusalem Post özellikle de Erdoğan karşıtı yaptığı haberlerle tanıyordu. Özellikle 2010 yılında Türkiye’de ki Anayasa değişikliği referandumu ve 2011 yılında da seçimler döneminde açık olarak Erdoğan’a karşı çıkan The Jerusalem Post Türkiye’de laik kesimleri desteklediği de biliniyor.
The Jerusalem Post’un Erdoğan karşıtlığı ve Türkiye’de laik kesime destek vermesi Karayılan’la neden böyle bir dönemde röportaj yaptığını anlamak açısından önemli. Çünkü Türkiye’de CHP’nin de dahil olduğu bir kıpırdanma var. Zaten röportajda Karayılan’a CHP hakkındaki düşünceleri de soruluyor.
The Jerusalem’in ismini de bu çerçevede şimdilerde daha fazla duya biliriz. Karayılan’ın röportajında böyle bir arka planın etkisi var. Karayılan’ın The Jerusalem Post’da röportaj aynı günlerde Cemil Bayık’ın da l’Humanite gazetesinde bir makalesi yayınlanarak Avrupa’nın PKK üzerindeki yasakların kaldırılarak PKK’nin resmi olarak tanınmasını istedi.
PKK bir çıkış yolu mu arıyor?
Askeri olarak sıkışmış, kitlesini harekete geçiremeyen, Avrupa’da marjinalliği kabul edilen PKK bir çıkış yolu arıyor. Özellikle son dönemde PKK’nin Çemanke’de Orman Koruma Peşmergelerine saldırıp bir peşmergeyi şehit etmesinden sonra ABD ve Fransa cephesinden olayın kınanması PKK’yi daha çok endişelendirdi. Şimdi bir yandan Güney Kürdistan’a medya ve askeri anlamda saldırırken öte yandan bunun üstünü örtmek içinde biraz diplomasi atağı yapmak istiyorlar. AKP uygulamalarının özellikle de bu denli teşhir olduğu ortamda AKP mağduru gibi görünerek kendilerine yer açmaya çalışıyorlar. Öyle görünüyor ki PKK İran etrafından gelişe bilecek olası bir gerginliği de hesaplayarak iki yönlü oyun kurmayı düşünüyor. Cemil Bayık-Mustafa Karasu üzerinden İran ile stratejik ortaklık devam ederken birde Batı dünyası ile ilişki arıyor.
PKK’nin Ortadoğu’da İsrail’i şeytanlaştıran güçlerin başında geldiğini biliyoruz. PKK Ortadoğu’da ki tüm kötülükleri İsrail’e yükleyen bir hareket. Hatta Bağımsız Kürt devletine karşı çıkınca bile ikinci İsrail olacak diye karşı çıkıyor. Öcalan’ın Türkiye’ye verilmesinden İsrail’i sorumlu tutuyor. Karayılan röportajında hem İsrail’e hem de ABD’ye çiçek uzatıyor.
PKK’nin karnesinde çok zayıf var
Yalnız hem PKK’nin hem de Karayılan’ın Batı dünyasında cebelleşeceği en büyük sorun PKK’nin güvenilirlik karnesinin zayıflarla dolu olması. Çünkü PKK ne İsrail ne ABD ne de batı ile ilk kez ilişkilenmiyor. Rojava döneminde bir yandan Rojava yönetimi üzerinden bir yandan da direk PKK adına görüşmeler yürütüldüğünü, ABD’nin PKK’ye bazı telkinlerde bulunduğu biliniyor.
ABD’nin arayışlarına rağmen PKK tercihini İran’dan yana yapınca ABD tarafından dışlandı. Karayılan röportajında 6 Kasım’da içinde kendi ismi de olan bazı PKK yöneticilerinin ABD tarafından ödüllü listeye alınmasına ilişkin “isimlerimizim terör listesini alınması Türkiye’ye ayar vermek içindi” diyor. Aslında PKK meselenin bu olmadığını çok iyi biliyor. Zaten PKK yöneticisi Cemil Bayık da bir ay sonra isimlerinin terör listesine konmasını şöyle değerlendirmişti: ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden düzenlemesine engeller var. PKK engeli en büyük engeldir. Kendine göre bir İran engeli var. Bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yani görünen o ki aslında ABD Türkiye’yi, Irak’ı, Kürtleri yanına almaya ve İran’a karşı konumlandırmaya, harekete geçirmeye çalışıyor. Fakat burada PKK engeli ortaya çıkıyor. PKK, Kürtlerin bir bütün bu koalisyona dahil olmasını önlüyor. Bunu görüyor, bu engeli ortadan kaldırmak istiyor. Eğer İran’a karşı 5 Kasım’da, hemen 6’sında da PKK’ye yönelik karar aldıysa bununla bağlantılıdır”.
PKK’nin balans ayarı tutar mı?
Elbette ki PKK Cemil Bayık’ın dediği gibi küresel bir gücün planını boşa çıkaracak bir engel değildir. Hatta bu durumda ısrar ederlerse ABD’nin kendilerine fiziki olarak yöneleceğini biliyorlar. Şimdi bir balans ayarı yapmak istiyorlar. Fakat bu balans ayarını PKK’nin herkese mavi boncuk dağıtarak yapması zor. Çelişkili gibi görünse de PKK İran ve Türkiye arasındaki bir dengeye bağlı yaşıyor. Bu dengenin bozulması PKK’nin bitmesi demek. Bu nedenle PKK her iki gücünde yaşamasını istiyor. Fakat son dönemde Abdullah Öcalan’a rağmen direksiyonu çok fazla İran’a kırdı. Şu anda da Şengal anlaşmasına karşı PKK Şii cephenin çıkarlarına göre hareket ediyor. PKK, Kürtler içinde KDP’yi teşhir etse de Hewler-Bağdat arasındaki anlaşmanın bölgesel bir ajandaya göre yapılmadığını biliyor.
Yani PKK Şiilerle stratejik hareket etmesine rağmen madem Şengal için bir plan var acaba bana da bir şeyler verilir mi diye bir yandan da kendini pazarlığa açık tutuyor. Direk hedeflenmeyi de engellemeye çalışıyor. Batı siyaset dünyası nezdinde sempatik bir imaj yaratmak istiyor. Bunu için Karayılan Batı’nın kulağına hoş gelecek şeyler söyledi. Wilson ilkelerini överek ABD’ye çiçek uzattı ve hiç gerek yokken PKK’nin İran partisi PJAK’ın adını anarak İran PJAK’a saldırıyor dedi. Böylelikle ABD’ye ev İsrail’e bir sinyal vererek “bak bizde İran’a karşı savaşırız” dedi. Tabi PKK’nin stratejik ortağı İran’ın da pek hoşuna gitmeyeceğini söyleye biliriz.
Karayılandan ABD’ye arabuluculuk teklifi
Daha öncesi PKK-Türkiye görüşmelerinde direk Abdullah Öcalan masada üçüncü bir gücün gözlemci olarak olmasına karşı çıkmıştı. Karayılan ABD’ye kendileri ile Türkiye arasında bir çeşit arabuluculuk yapabileceğini de söyledi. Bunu da önemli bir sinyal olarak göre biliriz.
Fakat yukarda söylediğimiz gibi PKK güvenilirlik meselesinde ki kötü karnesini bu tür jestlerle düzeltemez. Öncelikle ciddi bir tutum değişikliği yapmalıdır. İlk yapması gereken şey de Batı’nın temel dayanağı olan Güney Kürdistan’ı yıkmak isteyenlerle yolunu ayırması ve Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarından vaz geçmelidir. PKK’nin tutarlılığının en büyük ölçüsü Güney Kürdistan karşısındaki tutumudur. Diğeri ise Rojava’da ki siyasi güçler arasındaki ittifakı engellemekten vazgeçmelidir. Bu iki tutumunda devam ederse ABD’nin PKK’yi hedeflemesi olasıdır.
Sonuç olarak şunu söyleye biliriz; PKK bazı çelişkilerden faydalanarak düze çıkmak istiyor. Fakat siyaset her zaman cambazlığa da izin vermez. Bu denli stratejik bir konuda bir iki röportajda kasaba politikacıları gibi hamaset, edebiyat ve ideolojik söylevler vererek diplomasi yapılmaz, çözüm bulunamaz. PKK Ortadoğu da ki istihbarat örgütleri MİT; İtlaat, Muhabarat’ın ajandalarına göre hareket ettikçe hiç açıklama ve röportaj PKK’yi kurtaramaz. PKK bu biçimde hareket ederse askeri ve siyasi yenilgisi daha vahim bir duruma gelecektir.