Theodor Adorno’nun ünlü eseri Minima Moralia’nın 18. bölümündeki o sihirli aforizması hayatı, hakikati, geleceği sorgulayan herkesin bir gün kendine söyleyeceği büyük bir sözdür: Yanlış hayat doğru yaşanmaz.
Biz HDP’yi ve şu an PKK’yi savunmuyoruz diyenlere bir cevap ararken ancak bunu söyleye biliyorum. Yanlış hayat doğru yaşanmaz. Yanlış bir hareket ile doğruya gidilmez, yanlış bir felsefe ile hayat düzeltilmez. Son yüzyılda orta doğunun en yakıcı sorunlarından olan Kürt realitesinin ulus haklarına sahip olması ve siyasal düzleme dahil olması meselesi HDP ve PKK ile çözülmez. Bunu söylemek hain olmak, ajan olarak yaftalanmak olsa bile bu gerçeği söylemek zorundayız.
Biz ne PKK’nin devlete eklenmeci siyasetine ne de devletin Kürt inkarına dayalı sömürgeci siyasetine dahil olmak zorunda değiliz.
Ben bir Kürt olarak HDP yürüyüşü engelleniyor diye şehirlere giriş çıkışlar yasaklandı, HDP’liler tutuklandı diye HDP’yi destekleyemem. Çünkü HDP bir demokrasi neferi değil, HDP bir halkın ulusal kimlik kazanma, kendini yönetme hakkı gibi büyük meseleyi “ demokratik Türkiye” adı altında yok ediyor.
HDP, Kürt hakikatini Türk hakikati içinde eritiyor.
HDP Kürt kimliğini belirsizleştirip Türkiye kimliğini başat kılıyor. Bunun için HDP vekilleri yaptıkları yürüyüş içinde dayak yeseler, vurulsalar bile HDP’nin kurulmasındaki “ Türkiyelilik tözünü” değiştiremeyecekler. HDP ve AKP nerden bakarsanız bakın aynı nehre doğru ilerliyor o nehrin adı “Güçlü Türkiye” biz o nehrin dalgalarına kapılmayacağız.
Özgürlük, bir arada yaşayabilme iradesi, farklıların eşitliği ve eşitsizlerin eşitliği gibi insan soyunu kurtaracak erdemler HDP ve PKK tekelinde değiller. Bizlerde insanların bir arada yaşamı sağlaya bilecek siyasal düzeneklerin gerekliliğine inanıyoruz ama insanoğlunun binlerce yıl dinler, kitaplar, filozoflar ile çözüm üretemediği ve başaramadığı bir kavramın içini Kürtlerin Türkiye’ye feda edilmesi ile doldurmak her şeyden önce insanoğlunun bir arada yaşaya bilme ülküsüne ihanettir. Çünkü eşitsizlerin eşitliği sağlanmadan atılacak her adım sadece güdülmeye yol açar.
HDP’nin zora düştüğü zaman Kürt ulusal birliği, Kürt sorunun çözümü gibi kavramlara sığınması da kabul edilmemeli. Çünkü HDP bu kavramaları da Kürdistan için değil daha iyi bir Türkiyelileşme siyaseti için tüketiyor.
15-16 Haziran gecesi yani bu gün TSK’ye bağlı uçaklar Güney Kürdistan topraklarında bulunan 81 noktayı eş güdümlü olarak vurdu deniyor. Ben hiçbir Kürdün hatta kötü Kürtlerin bile işgalcilerin eli ile vurulmasına sevinmem, her insanın olduğu her Kürdün’de yaşam hakkı kutsaldır. İşgalci savaş uçaklarının ne Bradost’ta ne Kandil’de ne Şengal’de ne de Mahmur’da uçmasını ne de Kürdistanın tek bir karışını vurmasını siyasi ve insani ahlakım, ulusal duygularım nedeni ile kabul etmem. Ama Türk devletinin işgalci her hareketlerine karşı olmam beni PKK’yi savunmaya itmez. Çünkü PKK’nin Türk derin devleti ile olan ilişkileri ve Abdullah Öcalan’ın devlet ile yaptığı anlaşmalar PKK’nin de Türkiye devlet çarkının bir parçası olduğunu ortaya koyuyor.
PKK’nin savaşı Kuzeyden Güney Kürdistan’a kaydırmak istediği çok nettir. Her gün PKK’ye bağlı ANF gibi ajanslarda Haftanin’de 5 asker öldürüldü, Kani Masi’de suikat yapıdı iki asker öldü gibi haberler yapılıp gerilla başarısı olarak veriliyor. Bir gurup inanmış kitlesi de bunu büyük bir zafer olarak görüp alkışlıyor.
Hayır, ben bunu yapmıyorum. Çünkü Türk devleti işgal ettiği Kürdistan toprakları ile beraber 783,562 km² toprağa hükmediyor. 783, 562 km² toprakta hiç öldürecek asker yok, hiç vurulacak askeri hedef yok, hiç vurulacak bürokratı yok mu? PKK onun yerine Hewler’de konsolos görevlisi vuruyor, Duhok’un arka tarafında eylem yapıyor. Soruyorum acaba PKK Türkiye’yi Güney Kürdistan’ın içine taşıyacak bir araç rolümü oynuyor. Evet, 1990’ların başından beri bir biçimde Türkiye Kürdistan topraklarına giriyor. Buna da her ne kadar aksini iddia etse de PKK yol açıyor.
Theodor Adorno “ yanlış hayat doğru yaşanmaz” sözü Almanya’da yaşanan soy kırım karşısında düşülen dehşet ve insanların doğrudan uzaklaşmasına karşı duyulan öfke ile söylenmiş bir söz. İçinde derin bir felsefe var. Bir insan olarak o felsefeyi bir lamba gibi elime alıp Kürdistan’ın içinde bulunduğu durumu onunla inceliyorum. Bir gurup insan bir partinin, bir liderin peşine takılmış, gerçekler ve yanlışlar, hakikatler ve simülasyon olan çok iç içe geçmiş.
Son yirmi yıldır Kürtlerin sosyal, kültürel, siyasal paradigmasına dışardan bizim bünyemize ait olmayan bir aşılama yapıldı. O aşının adı “ demokratik Modernite” “ demokratik Konfederalizm” “ ekolojik, demokratik, cinsiyet özgürlükçe toplum paradigması” veya ne olursa olsun. O aşı Kürt bünyesine uymadı, hasta etti. İnsanlarımızı otoasimilasyon, işgalciye öykünme, ulusal kimliğin silikleşmesi gibi marazi haller bıraktı. Ve o paradigma kendini bir gerçek gibi sundu.
Adorno bu durumu için şunu söyler: Hakikatin yalan, yalanın hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi”. Kürtlerde aynı durum ile karşı karşıya, gerçek ve yalan çok iç içe geçmiş gibi. Kürdistan’ın tarihinin son 40 yıllık dönemi bir yalan üzerine kuruluyor, kelime oyunları yapılıyor, felsefik karmaşa yaratılıyor. Bağımsız Kürdistan diyoruz, hayır o çok geri bir özgür ülke istiyoruz deniyor. Ulusal kimlik diyoruz hayır o çok geri halkların bir aradanlığı diyor. Apoculuk idelojik, paradigmal ve kültüre bir hegemonya kurmak istiyor. O hegemonyanın kullandığı kavramların dışı doğru içi yanlış. O kavramlar bizi ülkeye uzaklaştırıyor. Ve yeni Adorno’nun dediği gibi “ yalanların uzun bacakları vardır”. Evet, bunun için önde gidiyor gibi görene bilirler.
Fakat artık Kürdistan’da bu Apo’cu paradigmanın afyonundan içmemiş yeni bir kuşak canlanıyor. Bu kuşak ne sömürgeciliği de kabul etmiyor. Kürt ulusunun özgür ve bağımsız geleceğini belirleyecek bu kuşak üzerindeki ölü toprağı atıyor, canlanıyor. Hakikat ve yalanı birbirinden ayırıyor.
Eğer başa dönecek olursak: Biz sadece dayak yiyor diye HDP’yi desteklemiyoruz, onu sömürgeciliği aşma niyetinde görmüyoruz. Biz PKK içinde gençler vuruluyor ve uçaklar onu vuruyor diye PKK’yi desteklemiyoruz. Biz diyoruz ki yanlış hayat doğru yaşanmaz, yanlış örgütlerle doğru yöne gidilmez, yanlış liderle hedef varılmaz, enstrümanlarla Kürdistan marşı çalınmaz bunun için biz Türk işgalciliği ile PKK’nin ona eklenmeciliğinin dışında bir yol seçiyoruz.