1 Haziran’dan Zine Werte’ye PKK’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimine yaklaşımı

1 Haziran’dan Zine Werte’ye PKK’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimine yaklaşımı KDP, Barzani

1.Bölüm:  1 Haziran Kararını kim aldı?

1 Haziran 2004 tarihinde PKK yayınladığı bir deklerasyon ile 1 Eylül 1999 tarihinden beri devam eden ateşkesi bitirdiğini duyurdu. Resmi açıklamalara bakınca PKK “devletin barış çağrılarına cevap vermediğini” bu nedenle yeniden bir meşru savunma savaşı verileceğini açıkladı. Zaten açıklamanın yapıldığı tarihten üç ay öncede devlet de  “PKK’nin eylemlerini tamamen bitirmediğini ve bazı eylemleri teşvik ettiğini” açıklamıştı. Dışardan bakınca iki güç arasında ki görüşmelerin tıkandığı, karşılıklı sözlerin tutulmadığı ve Türk devletinin barış görüşmelerine yanaşmadığı gibi bir sonuç ortaya çıkar. Oysaki 2004 yılı Ortadoğu için çok önemli bir yıldı. Irak eksenli yaşanan yıkım ve yapım süreci günümüzde hala devam ediyor.

Peki, bu kadar büyük bir yıkım- yapım sürecinin başlama tarihi 2004 yılında PKK’nin savaş başlatması bir tesadüf mü? Elbette ki değil.

Eğer olaylar ve aralarındaki korelasyonlar particilik, sloganlar, ezberler dışında incelenirse 1 Haziran’ın bir direniş hamlesi olmadığı anlaşılır. Özünde PKK’nin 1 Haziran’da savaşı yeniden başlatma kararından üç temel sonuç çıkar.

  1. 1 Haziran PKK’nin tek taraflı aldığı bir karar değildir. PKK lideri Abdullah Öcalan ve Türkiye Cumhuriyeti derin devletinin ortak kararıdır.
  2. Amaç, Irak merkezli Oradoğu gelişmelerine müdahil olmak için Türkiye Cumhuriyeti’nin önünü açmak. Dünya Küresel Güçlerinin yeni bir rol biçtiği Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına siyasi ve askeri güç olarak yerleşmek. Böylelikle Kürt meselesini kontrol etmek
  3. Kandil gibi Türkiye sınırına uzak coğrafyadaki kadroların Güney Kürdistan’ın Kuzey ile sınır olan bölgelerine gelerek Kuzeyin içlerine kadar gitmesi. Büyük bir kadro ve gerilla gücüne sahip örgütün kadro sirkülasyonunu ile varlığını devam ettirmesi.

Bu tespitler bir PKK karalaması değildir, Kürdistan’ın yakın tarihine ilişkin bir durum tespitidir. Yukarda belirtilen üç madde dönem olayları, tanıkları ve belgeleri ile ispatlana bilir niteliktedir.  1999 sonrası yaşanan süreci genel hatları ile takip etmek bile durumu görmeye yeterli olacaktır.

2003 yılında neler oldu?

Irak savaşı 20. Yüzyıl siyasal sisteminin yeni bir aşamasaydı. Irak’ta ben varım diyen Ortadoğu’nun her yerinde ben varım diyecekti.

 Devletlerin akılı bu gerçeği görüyordu ve herkes bir biçimde Irak’a sızmak istedi. İran bunu Şiiler üzerinden yaptı. Türkiye nüfusu küçük, dağınık ve ekonomik gücü olmayan Türkmenler üzerinden bunu yapamazdı. Irak operasyonu sırasında TBMM Irak savaşın için gerekli teskereyi 1 Mart tarihinde çıkaramamıştı.

Türkiye derin devleti bu durumun Ortadoğu’nun gelecek planında olamamak anlamına geldiğini biliyordu.

Irak’a uzanmak için yeni bir yol bulması gerekiyordu. Bu yolda PKK’den geçecekti.

Türkiye’yi Irak ve Güney Kürdistan’a PKK’mi KDP’mi getirdi?

Türkiye’nin 2004 sonrası Irak’ta gün be gün etkinliğinin artması meselesi çetrefilli bir konudur. Bu konuda KDP ve PKK karşılıklı olarak birbirlerini suçluyorlar.

Dünya da ki pek çok siyasi olayın bilinmeyen yönlerini deşifre eden Wikileaks belgelerinde KDP Genel Başkanı ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi Eski Başkanı Mesut Barzani’nin 2003 yılında Türkiye’ye ilişkin net tutumu yer alır.

ABD’nin Irak planına göre Türkiye Sünnilerin yoğun yaşadığı Anbar vilayeti çevresinde yer alacaktı. Fakat Mesut Barzani bu plana şiddetle karşı çıkarak şunu söyler: “Türkler ABD ile beraber gelse bile KDP itiraz edecek ve Türkleri işgalci olarak görecek. Türklerin gelmesi bizim için ölüm kalım meselesidir. Bu bizim Türk hükümranlığı altına girmemiz anlamına gelecektir.”

Türkiye’nin Irak operasyonunda yer almasını ret eden KDP Kürdistan halkı içinde de büyük bir örgütlenme yapar. Duhok, Hewler vilayetlerine bağlı il, ilçe ve köylerde Türk ordusunun Irak’a girmesine karşı büyük halk eylemler yapılır. Halk birçok yerde peşmerge ile beraber Türkiye’nin Irak’a girmesine karşı durur.

PKK ise her zaman ki gibi slogan ve yazı ile asıl yaptığı şeyi örtme beceresi gösterecektir.

 Medya Savunma Alanları bir iktidar kavgası

9 Nisan 2003 tarihinde Saddam Hüseyin Rejimi resmen yıkıldı.  Artık Irak yeni bir sürece girdi. YNK ve KDP’de tüm çelişkileri bir yana bırakmış Bağdat’ta Kürtler için statü sağlanması çabası içindeydi.

PKK bu sürece nasıl katıldı? Elbette ki Bağdat’a karşı Kürdistani ittifaka katılmadı. Hatta alternatif bir güç olduğunu dosta düşmana (!) göstermek istedi.  Bunun ilk adımı olarak da Medya Savunma Alanları diye bir bölge ilan edildi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi toprağında alternatif bir alan kurulur.

Abdullah Öcalan Medya Savunma Alanlarına özel bir anayasasının hazırlanmasını, meclisler kurulmasını, bunun da BM, vb. uluslararası kuruluşlara gönderilmesini istedi. Somut gerçeklikte bunun yeri yoktu. Bu gerçekleşmedi. Ama Medya Savunma alanları sürekli olarak Kürdistan Bölgesel Yönetiminin bir alternatifi gibi tutuldu. Medya Savunma Alanlarının varlığı Kürdistan Bölgesel yönetimini güçlendirmedi, tam tersine her anlamda ziyan görmesine yol açtı.

Öcalan yeniden savaşın talimatını nasıl verdi?

PKK yayın organlarında 1 Haziran kararı yıl dönümü anmasında şu söylenir: Düşman 1999 geri çekilmesinden sonra PKK’nin, gerillanın bir daha savaşa bileceğini hiç kestiremedi.

Oysaki devletin hazır olduğu görüşmelerde Öcalan avukatlara yeni bir savaş başlamalı diyordu. Hatta devletin elinin altından geçen mektuplar gönderiyordu.

Öcalan’ın görüşme notları ve yaptığı değerlendirmelere bakılırsa Öcalan ilk olarak 2003 Nisan ayında yeniden savaş sinyali veriyor. Ve kararın 2003 yılı 15 Ağustosunda alınmasını istemiş. Fakat o zaman ki PKK yönetimi bu kararı gerçekçi bulmaz. “Kürtler için bir siyaset ve masaya oturma” dönemi gelmişti onlara göre. Birçok diplomatik arayışları olur.

2003 Temmuz ayında KADEK yönetim kurulu genişletilmiş bir toplantıda “Öcalan’ın yeniden savaş başlatma dayatmasına” sessizce hayır diyor. Daha sonra tartışılmak üzere bir kenara koyuyor. Bunun üzerine Abdullah Öcalan “yeniden savaş kararı alınmamasını” kendisine hakaret kabul eder. Ağustos ayı boyunca bu kararı aldıramayan Abdullah Öcalan bir ay boyuna görüşmelere çıkmaz. Avukatlarına örgütü protesto ediyorum der. (Abdullah Öcalan imaralı görüşmeleri kitabı)

Fakat bu durum uzun sürmeden Öcalan tekrar duruma müdahale etmek için harekete geçer. Avukatlarından iki kişi Mahmut Şakar, İbrahim Bilgin görevli olarak Kandile giderek Öcalan’ın sert uyarı mesajını götürür. Buna rağmen PKK’nin yeni örgütü Kongre Gel’in 27 Ekim-6 Kasım tarihlerinde yapılan kuruluş kongresi savaş kararı almaz.

Öcalan PKK’yi bölmeyi göze aldı

Öcalan ve Türkiye Cumhuriyeti PKK’nin artık Öcalan kontrolü dışında hareket etmesini büyük bir tehlike olarak görür. Gerekirse örgüt bölünecek, kan dökülecek ama PKK yeniden kontrol altına alınacaktı. 7 ay boyunca Öcalan’ın avukatları savaş kararının alınması için İmralı ve Kandil arasında mekik dokurlar.  Devlet hiçbir geliş gidişe ses etmez. Avukatlar kamp kamp, kişi kişi konuşarak savaşın nasıl bir gereklilik olduğuna insanları inandırmaya çalışırlar. İşin ilginci bu avukatların hiçbir mermi sesi duymuş insanlar değildir. Bu avukatlardan M. Ş. savaş kararı aldıktan sonra Almanya’ya iltica eder. İrfan Dündar’ın ise zaten devlet ajanı olduğu devletin resmi belgelerine de geçer.

Abdullah Öcalan kendi eli ile PKK’yi böler. Aslında hepsi birbirine benzeyen, yıllarca beraber yürümüş insanlar birden bire sağcı solcu diye lanse edilir. Tek neden Abdullah Öcalan’ın sözünü dinleyecek bir tek elden idare edilen bir PKK yaratmaktır.

Öcalan’ın kararına uymayanlar hain ilan edilir, Kani Yılmaz ve Sipan Rojhalat, Kemale Sor ve Hikmet Fidan gibi isimler vurulur. Sonuç olarak PKK yönetiminin yarısı PKK’den kopar, PKK’yapısının yarısı da ayrılır, kan dökülür. Ve Öcalanın devletle anlaşarak yeniden savaş kararı almasına karşı çıkan PKK uzantıları yok edilir. Abdullah Öcalan’ın “küçük olsun benim olsun” dediği yeni PKK’nin temelleri atılır.

Yarın: Öcalan ve devlet ne üzerine anlaştı, Kürdistan Bölgesel yönetimi hangi zararları gördü

Diğer Haberler