Modern tarihin en saygın liderlerinden olan Nelson Mandela Afrika’daki apartheid sistemine karşı mücadele etti. Mandela barış ve diyalog süreçlerinde adı sembol isim olan biri haline geldi. 1993 yılında Nobel Barış ödülünü aldı.
Geçtiğimiz günlerde feshedilen PKK lideri Abdullah Öcalan için uzun bir zamandır bir PR çalışması yapılarak Barış-Demokrasi -Özgürlük kavramları ile özdeşleştirilmek isteniyor. Ve konuda Kürtlere de böyle kabul ettirilmek istenen kapsamlı bir proje var. Bu projenin ayaklarından biri de Abdullah Öcalan ile Mandella arasında bir bağ kurmak ve onu Mandella’ya benzetmektir.
Mandela’nın da bir ada cezaevinde kalması, bazı sözlerin benzerliği yan yana getiriliyor ve yüzeysel bilgilerle her iki isim arasında yakın benzerlikler varmış gibi bir sunum yapılıyor. Zaten Öcalan’ı Mandala’ya benzeten ilk kişi de yine Öcalan’ın kendisidir. Öcalan Mandela’nın bazı belirleme ve özlü sözlerini kullanarak kendini ona yakın göstermek istemiştir. Şimdi ise Kürtlerin kafasında Öcalan’da bizim Mandela’mızdır gibi algı yaratılmak isteniyor. Oysa ki siyasete katılış biçimleri, siyaset içindeki duruşları, pratikleri ve düşünsel yapıları ile Mandela ve Öcalan tamamen zıt iki kişiliktir.
Mandela: Afrika kökenlimle gurur duyuyorum
Afrika Ulusal Kongresi liderlerinden olan Mandela çok net bir siyasi çizgiye, amaca ve hayata sahiptir. Mandela 1964 yılında 46 yaşındayken ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Mahkemedeki tutumu saygı duyulacak bir tutumdu. Mahkeme’de açık bir siyasi savunma yaptı. “Tüm siyahilerin özgürlüğünü” savundu. Özetle şu savunmayı yaptı: “Gurur duyduğum Afrikalı kökenlerimle, liderlik yaptım. Ben Komünist değilim, ben her şeyden önce Afrikalı bir yurtseverim”. Evet o da beyazların ve siyahların beraber yaşayacağı bir ülke istiyordu, diplomasi yaptı, görüşmeler yaptı ama siyahilerin kimliğini ve tarihini pazarlık konusu yapmadı.
Öcalan mahkemesinde 32 kez “yaşamak istiyorum” dedi
Fakat Öcalan çok farklıydı. Öcalan 1999 yılında Türkiye’ye götürülürken daha uçakta kendi hayatını kurtarmak için “Devlete hizmet etmek istiyorum” diye açık açık söyledi. Ve kendi “Annem de Türk’tü” diyerek neden kendi kimliğini bile inkar etti. İmarlı sorgulamalarında “Taşeron olmak istiyorum, tüm Kürtleri Türkiye’ye bağlamak istiyorum” dediği video görüntüleri hala var. Ve 31 Mayıs 1999 yılında yapılan ilk mahkeme oturumunda tam 32 kez “Ben yaşamak istiyorum” dedi.
Oysa Mandela müebbet hapis cezası aldığı 1963 yılındaki mahkemede şunları söyledi: “Yaşamım boyunca hayatımı siyahların mücadelesine adadım. Tüm insanların bir arada, uyum içinde, eşit fırsatlarla yaşadığı demokratik ve özgür bir toplum düşüncesini kutsal bildim. Bu, benim yaşamayı ve başarmayı ümit ettiğim idealdir. Fakat, eğer gerekirse, uğruna ölmeye hazır olduğum idealdir.”
Öcalan 27 Şubat tarihli PKK’ye çağrı metninde Kürtler için “Devlet, otonomi, eşit siyasi haklar vb hiçbir şey istemediği Kültüralist çözümleri bile gereksiz bulduğunu söyledi. Mandela ise meşhur Rivoniya davası savunmasında halk olarak talepler için şunları söyledi: “Her şeyden önce eşit siyasi haklar istiyoruz çünkü onlar olmazsa zaaflarımız kalıcı olacak.” Yani Mandela siyahilerin hakları ve siyahi kimliğinden taviz vermedi.
Ve en önemli konu şu ki Mandela’nın çok net ve hiç kuşkuya yer bırakmayan bir mücadelesi ve hayatı vardı. Tüm görüşmeleri şeffaf ve halka açıktı. Oysa Öcalan’ın hayatı, örgütü kuruşu, evlilikleri, devlet ile görüşmelerinde kuşku vardı.
Mandela hiçbir yoldaşının ölümünden sorumlu değildir
Mandela silahlı mücadele örgütü kurmuş biriydi. Mahkemelerde yaptıkları bazı eylemleri de savunuyor ve “50 yıl silahsız kaldık ama bu bize bir şey kazandırmadı” diyerek silahlı mücadeleyi savundu. Fakat birey olarak hayatı barışçıl ve eşitlikçiydi. Diktatör değildi, zalim değildi, narsist değildi bencil değildi, kişisel nedenlerle hiç kimsenin ölümünden sorumlu değildi. Üyesi olduğu ANC içinde hiç kimse ile bir iktidar savaşına girmedi, kimseyi itmedi, kimsenin yerine geçmedi. Bir sükûnet ve huzur insanıydı.
Öcalan ise bambaşka bir ruh haline sahipti. O patolojik bir kişilik ve ruh ile kendini tek önder yapmaya çalıştı. 1990’larda kendisinin de bir röportajda kendi için söyledikleri bile bunu göstermeye yeter. “Başkalarının elinden su içen yemek yiyen kuşlarımın kafalarını koparıyorum” diyordu. Ve aynı Öcalan kendi arkadaşlarının kafalarını da koparmaktan hiç tereddüt etmedi. Öcalan’ın kendi ifadesi ile PKK içindeki 15 bin infazdan Öcalan sorumludur. Öcalan’ın tek lider olmasına karşı çıkan, onu eleştiren insanların kafalarını kopardı. Şimdi söyleyince bile inanılmaz geliyor ama Lübnan’da Berlias şehrinde PKK’nin bir meyve paketleme merkezinde ki asit varilinde Öcalan’ın talimatı ile öldürülen insanların kemikleri eritiliyordu. Hayır bu uydurma değil. Bu Öcalan’ın binlerce söz ile yoldaş katilliğini devrimci ve sınıfsal mücadele olarak kabul ettirdiği bir sistemin sadece bir işaretidir. Mandela’nın öldürttüğü tek bir yoldaşı yoktur.
PKK, kendi içinde infazların dışında birde tekleşmek için diğer Kürt hareketlerine yaptığı vicdansızlıklarla biliniyor. Ferit Uzun umut vaat eden bir Kürt liderdi. Kucağında küçük kızı varken PKK tarafından vuruldu. Hüseyin Ali Akagündüz KOMKAR’ın Paris sorumlusuydu 1987’de Paris’te öldürüldü. PKK onlarca Kürt gencini sınıfsal, ideolojik mücadele diye öldürdü. Oysa, Mandela’nın öldürttüğü tek bir Siyasi siyasetçi yoktur.
Öcalan kendini uğruna ölünecek tanrısal bir insan olarak göstermek için her türlü hileyi denedi. Özellikle de Türkiye’ye gittiği 99 sonrası onlarca insan Öcalan’ın koşullarını düzeltmek için kendini yaktı, Öcalan, kendini onun için yakanları kutsallaştırıp, özel bir yer atfederek kendisi için ölmeyi bir mücadele yolu olarak gösterdi. Kendisi tek bir gün açlık grevi bile yapmadı fakat kendisi için insanların ölmesini, kendini yakmasını övünülecek bir mesele olarak gördü. Yani sadece ona muhalifleri değil onu sevenlere de ölüm yolunu açtı. Mandela, 20 yıllık tutukluğunun 18 yılını Robben Adasında geçirdi. Mandela bu adada her gün gün taş kırma, yerleri temizleme, tuvalet kovalarını boşaltmak gibi işler yaptı. Fakat bir gün kendi hayatını, kendi doğum gününü, kendi sağlığını gündem yapmadı.
Tek bir insan Madela’ya özgürlük diyerek ölmedi. Mandela ölümü meşrulaştırmadı. Mandela tek bir yoldaşı için ölüm emri vermedi, tek bir insanı kendi iktidar mücadelesi için harcamadı. Mandela sadece beyazlarla barış yapmadı, kendi yoldaşları ve tüm siyahilerle barış yaptı. Tek bir siyahi lider öldürtmedi. Bu duruşu ve kararlığı neden ile Barışın sembolü oldu. 1993 yılında Nobel Barış Ödülü yılında Nobel duruşunun bir sonucuydu.
Fakat Öcalan ölümler üzerine, bir liderlik inşa etti. Bunun için eğer Öcalan’ı ila tarihteki birilerine benzetecek olursak Stalin’e benzete biliriz, Öcalan’ı Hitlere bile benzete biliriz. Fakat açık ve nettir Öcalan Mandela değildir.