Hatırlarsınız: Sağcısı, solcusu, liberal-İslamcısı, Kemalist’i, serserisi, fahişesi, Ağustos 2016‘da ellerinde kanlı bayraklarla “İstanbul Yenikapı Meydanı”nı kana boyamişlardı: “tek ses, tek nefes, tek yürek” diye. Alanlarda olmayanlar; bu kanlı bayraklı ellerin tehdidi altında olduklarının mesajını 9 yıl boyunca; operasyonlarla, tutuklamalarla, işten atılmalarla, mahkeme kapılarında „teröre destek“adı altında sürünmelerle geçirdiler. Bu oluşumun mimarları, Türk devletinin kollarını oluşturan AK Parti, CHP ve MHP idi. Bu üç parti, o dönemde, kurdleri tehdit ederek, Kurdlere meydan okurcasına İstanbul Yenikapı Meydanında kanlı bayrak gösteri yapmışlardı.
O dönemde, “Vatan için, bayrak için haydi Yeni Kapıya” diye direktif veren anti Kurd koalisyonu, “yeni Türk devlet erkanı” olarak, yeni sürecin açılışını yapıyorlardı. Yukarda sözünü ettiğim üç parti, bu kanlı gösteride kol kola yer almışlardı.
Bugün bu koalisyonun, yerini CHP ve MHP’nin derin devlet içindeki bazı kanatlarına yönelik operasyona bırakmış durumda. Derin devlet içindeki bazı kanatların bugünlere nasıl getirildiğinin de elbet sebepleri ve bir hikayesi vardı. O dönemde yazmıştık bu sebepleri.
Bu kanlı ve anti Kurd birlikteliğin bir parçası olarak; perde arkasında anlaşarak, birdenbire artarda katil diye yargılanan Ergenekoncuların tahliye edilmesi ve 9 yıl boyunca uygulanan siyasetin başlangıcı olmuştu. Bu yeni bir iktidar ve devlet içi ittifak anlamına geliyordu. Kanımca o dönemde Kurdler, 15 Temmuz 2016 tarihli olayları değerlendirerek; Kurdler olarak, Kurdistanlılar olarak sonuç çıkaramamışlardı. Kafalarını “seni başkan yaptırmayacağız“ gibi ucube bir sol paramiliterleri sloganı ile sıyırmışlardı.
Türkler, devletlerinin yeniden reorganizasyonu için ilk adımını atıyorlardı. “Bizimkiler” şalak salak, “bağımsız Kurdistan fikrini çöpe attık” ve “Türkiye’yi demokratikleştirme” hesapları yapan, “ayrılmak ve devlet kurmaya karşı” olduklarını her fırsatta hançer gibi yüreğimize saplayarak; 13 Kurdistan şehrini harabeye çevirerek, Kurdlerin evlerini başlarına yıkarak, milyonların göçüne, binlerin ölüm, tutuklamalarına sebep oldular. Gencecik kızlarımızı ve gelinlerimizi mahzenlerde Türk paramiliter güçlerine peşkeş çektiler. Kemalist Türk sol paramiliterlerin peşine takılarak, 9 yıl boyunca etraflarında biriken Kurd potansiyeli bunlara peşkeş çektiler. Hatırlarsınız o dönemde “neden Türk milli cephesine alınmadıklarının utancı içinde “aklı tazeleme” toplantıları ile meşgullerdi.
9 yıl boyunca, Türk devleti Güney Batı Kurdistan’ı dövdü, kan kusturdu. Sularına, yiyecek depolarına ve Elektrik santrallerine kadar bombalayarak, yaşam hakkını bile ortadan kaldırmaya çalıştı. Ele geçirdiği bütün alanları Türk devletine bağlı harami sürülerine teslim etti. Bölgedeki gelişmeler, 7 Ekim Hamas’ın İsrail’e açtığı kanlı saldırı ile birlikte, yeni bir sürece girdi.
Ahtapot gibi, bütün bölgeyi kendisine bağlı vekâlet örgütleri ile kontrol etme aşamasına gelmiş bir İran vardı ve Suriye’de saltanat kurmuştu, Hamas’ı, Hizbullah’ı ve Yemen’deki Husileri, Irak’taki Haşdi Şabi‘leri besleyerek, bölgeyi ele geçirmiş bir İran vardı. Bu İran, Türkiye, Rusya ile de bir cephede hareket ederek, bölgede taht kurmuşlardı. PKK’de bu vekalet güçlerinin bir parçası olarak yer alıyordu.
7 Ekim, Ortadoğu’nun asla eskisi olmayacağının açık bir sinyali idi. Hamas, Hizbullah ve Husilerin kolları kesildi. Lojistik ve uyuşturucu üretim merkezi haline getirilerek, bu savaşı finanse eden Suriye rejimi yıkıldı, kaynaklar kesildi ve birdenbire, bir sabah her şey tersine dönmeye başladı.
Tam bu değişimin sıcak günlerinde Türkiye, yeniden Kurd dosyasını ve Abdullah Öcalan’ın ellerinde olduğunu hatırladı. Bu hiç de hayra alamet değildi. Birdenbire, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Terörist başı gelsin TBMM’ndeki DEM grubunda, örgütünü feshettiğini ve silahları bırakıp teslim olacağını açıklasın, biz ondan sonra duruma bakarız” diye bir açıklama yaptı. Bu aslında, Türk Devleti’nin yeni sürece uygun, yeni hesapların içine girdiğinin ilk işareti idi.
Tütrk Devleti, Ortadoğu’daki olası Yeni siyasi ve ekonomik dizayn projesi çerçevesi içinde, Kurdleri yanına alarak, yeni bir bölge siyasetini geliştirme hesabı hamlesi yaptığının açık belirtileri idi. Sonra Abdullah Öcalan’ı çıkararak, beklenen “Örgütümü feshediyorum ve silahlı mücadeleye son veriyorum” açıklaması ile birlikte; “Kurdlere devlet, federasyon, otonomi ve kültüralizm gerekli değil “açıklaması ile, Türk devletinin talepleri Kurdlere dayatılıyordu.
Ardından önce; Türk derin devletin milliyetçi kanadının bir kısmının temsilcisine operasyon çekildi. Ardından CHP’ye operasyon çekerek, İstanbul Yenikapı Meydanında oluşan milli ittifak bozuldu. Devleti yeniden reorganize etme dinamiklerinin değiştirilmesi yeni güçlerin yedeğe alınması anlamına geliyordu bu.
Bölgede yıldızı parlayan Kurdleri ne yapıp yapıp yanıma, kontrolüme almalıyım hesabıdır. Bu hesabın ne olduğu, aslında Hem Abdullah Öcalan ve hem de Salahattin Demirtaş’ın adına dışarıya çıkarılan metinlerinde açıktır. “Türkler ve Kurdlerin 1000 yıllık beraberliği var, kardeştirler. Türk devleti bizim de devletimizdir” belirlemeleridir. Zaten bu çerçevede yıllardır HDP ve DEM parti kanalıyla “Türkiyelileşme ve Türkleşme” programı Kurdlere dayatılmıştı.
Bu ne anlama geliyor?
Kanımca Türk devleti, sürece ve bölgeye ilişkin yeni bir aşamaya doğru gidiyor. Bu devleti yeni sürece uygun reorganize etme hamlesidir. Bu hamle yapılırken, devlet içindeki aşırı anti Kurd uçları susturarak, tasfiye ederek, yeni bir ittifak zemini yaratılmaya çalışılıyor. Bu ittifakta, Abdullah Öcalan ve PKK etrafında birikmiş kitleyi, bu amaç için kullanma hamlesidir. Yani “Türkiyelileşme ve Türkleşme” garantisi ile, Abdullah Öcalan etrafında biriken kitleyi iktidara ortak edilecek hesabı yapılıyor.
Bunun da açık itirafı, hani “Türk devleti bizim de devletimizdir” diyorlar ya! İşte bu mesaj yeni bir ittifak mesajıdır. Bu mesaj AK Parti-MHP ve DEM Parti koalisyonu hazırlığı gibi duruyor. Büyük bir ihtimalle, Türk milliyetçi kanatlara yönelik operasyonun bir parçası olarak da DEM Parti içindeki Türk Sol Paramiliter kesime de yapılacak ve tasfiye edilecekler. DEM Parti yeni bir iktidar ortağı olarak, yeni sürece hazırlanacak.
Abdullah Öcalan ile yapılan hesabın özü; Kurdlerin Türk devletine entegre etme hesabıdır. Bunu da etrafında biriken mürit kitleyi kullanarak, yapma planı olarak önümüzde duruyor.
Süreci iyi gözleyip bakmamız lazım. Bu Türk devlet hesabı tutar mı tutmaz mı, ancak gözlemleyerek görebiliriz.