Öcalan’la yapılan görüşmeler konusunda kim doğruyu söylüyor?

Öcalan’la yapılan görüşmeler konusunda kim doğruyu söylüyor?

1999 yılından günümüze Öcalan-Kandil ve Türk devleti arasındaki görüşmeler hiç kopmadan devam etti.

Ne zaman ki taraflar istedi o zaman halk bu görüşmelerden ve görüşmelerin içeriğinin istenen bölümünden haberdar oldu.

Devlet Bahçeli’nin “Öcalan gelip TBMM’de konuşsun” dediği 24 Eylül tarihinden bu yana da Devlet-Öcalan-PKK üçgeninde görüşmeler hiç durmadan devam ediyor.

Şu ana değin biri Abdullah Öcalan’ın yeğeni ve diğerleri de DEM Parti heyeti olmak üzere üç görüşme kamuoyuna aktarıldı.  Fakat hiçbir taraf bu görüşmelerde ne konuşulduğunu ve gizli masalarda gerçekten neler konuşulduğunu söylemiyor.

KCK Eşbaşkanları Cemil Bayık ve Bese Hozat TV ekranlarına çıkarak “Bize Önderlikten gelen sözlü veya yazılı bir mesaj yok, bizde süreci televizyondan takip ediyoruz” dedi.

Elbette ki her ikisi de doğru söylemiyor: 24 Aralık günü DEM Parti Eşbaşkanı Tülay Hatimoğulları Süleymaniye’de giderek İmralı ve devletten KCK yönetimine mektup getirdi ve mektubun cevabını alıp Ankara’ya gitti.

Üstelik Bese Hozat ve Cemil Bayık’ın hiçbir şey bilmediğini iddia ettiği görüşmelerin içeriği için
HSD komutanı Mazlum Abdi iki kezdir çıkıp Avrupa medyasına “15 Şubat’ta İmralı’dan önemli açıklama yapılacak, PKK’lilere af çıkacak” dedi. Demek ki tüm PKK yönetimi Öcalan ve devlet arasında ne görüşme olduğunu biliyor. Fakat herkes göz göre göre halka yalan söylüyor.

Siyasal bilimci, Hannah Arendt , Siyasette Yalan adlı kitabında şunları söyler.  “Bir ülkede sürekli yalanlar söylenmesinin vahim sonucu herkesin o yalanlara inanmaya başlaması değil, artık kimsenin hiçbir şeye inanmadığı bir iklim oluşmasıdır. Bu iklimde de istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.”

Evet Abdullah Öcalan-PKK-Devlet arasındaki üçgende Kürtlere 26 yıldır yalan üstüne yalan söyleniyor. Öyle bir hale geldi ki aslında halk artık halk hiç kimseye güvenmiyor, herkes kapalı kapılar ardında bin bir türlü yalan olduğunu biliyor ve hem PKK hem devlet halkın bu ortamında artık istediği her şeyi yapıyor. Kuzey Kürtlerini öyle bir hale getirdiler ki “Bağımsız bir devlet, özerklik, federalizm” gibi somut bir çözüm isteyen bu halkı “savaş bitsin de nasıl biterse bitsin” noktasına getirdiler.

Sırrı Süreyya Önder 12 Ocak 2025 tarihinde İmralı’da yaptıkları görüşmeler için şunları söyledi: “Gündemimizde çift dil ve bayrak yok, barış var”.  Hadi bayrağı geçtik Kuzey Kürdistan’da 40 bin şehitten sonra, yıkılan 5000 köyden sonra Abdullah Öcalan Kürtler için Kürtçe dilini bile istemiyor.

Abdullah Öcalan’ın yeğeni ve DEM Parti milletvekili Ömer Öcalan Rudaw ekranlarına çıkıp hiç utanmadan açıkça şunu söyledi: “Türkiye kendini çözüm için hazırlamazsa, gelecekte Suriye, Irak, İran ve uluslararası güçlerin birçok planı var dedi. Buralarda devlet ilan edilmesi ihtimali de var.”

Yani Abdullah Öcalan bir Türk devletine danışmanlık yapıyor ve Kürt devletini nasıl engelleye bileceklerine dair yol gösteriyor. Bunu biz söylemiyoruz Öcalan’ın yeğeni söylüyor ve bunu övünerek söylüyor. Oysa ki utanarak söylemesi gerekirdi. Çünkü Öcalan’ın yaptığı şey ihanettir.

Fakat tıpkı Hannah Arendt’in dediği gibi öyle yalanlar söylenmiş ki artık devlette, Öcalan’da, PKK’de her istediğini yapıyor.  Halka da bu yalanın peşinden gitmek kalıyor.

Peki kim doğru söylüyor?

 Tek doğru söyleyen Abdullah Öcalan’dır.

 Abdullah Öcalan 1999 yılında Türkiye’ye giderken uçakta dedi ki “Ben devletime hizmet etmek istiyorum.” Daha sonra da dedi ki “Benim kişisel varoluş gerekçem; Sevr’den daha tehlikeli olabilecek bir Kürt oluşumunu engellemekti.”

Evet Öcalan doğru söylüyor ve kendi misyonunu ortaya koyuyor. Bunun için diğerlerinin söyledikleri sadece bizi kandırmak için söylenmiş sözlerdir ve hiçbir belirleyiciliği yoktur. Gerçek Öcalan’ın söylediğidir.

Diğer Haberler