Esad rejiminin yıkılması ile beraber Kürtlerin Rojava’da adı ne olursa olsun resmi tanınacağı bir yapılanmanın Kürtler için her koşulda büyük bir kazanım olacağı konusunda Kürtler hem fikir. Güney Kürdistan’daki Kürdistan Bölgesel yönetimi ile darbe yiyen Kürt karşıtı Lozan anlaşması Rojava’nın da kendi statüsünü kazanması ile tarihe gömülecek. Yani Güney kazınım Lozan’ı felç etti, Rojava ise öldürecek.
Tüm Kürtler büyük bir umut ile Rojava sürecini destekliyor. Fakat maalesef ki sadece Rojava meselesi ile değil tüm Kürtlerin önündeki en büyük engel bölünmüşlük ve siyasi yapıların birbiri ile olan düşmanlığı. SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin Hewler’e gelerek Başkan Barzani ile görüşmesi Kürt toplumunda büyük bir sevinçle karşılandı. Bu görüşme ile Kürtlerin birlik olamama tarihinde büyük bir kırılma olacağı yönünde büyük umut yaşandı.
Kürt birliği geçmişin özeleştiri yapılmadan susarak sağlanamaz
Şu an herkesin merakla beklediği şey bu görüşme sonrası daha büyük adımlar atılıp atılmayacağıdır. Bu çok zor değil fakat sadece umutla ve duygusal söylemlerle olacak bir şey de değil. Hele hele susmak ve susarak umut yaratılacak bir şey değil. Şimdi bir siyasi tarafa eleştiri yapınca “susun, ulusal birliği bozacaksınız, birlik karşıtısınız” deniyor. Oysa ki Kürt ulusal birliği için önce tarihi hatırlatmalar yapılmalı, eleştiri ve özeleştiri gerçekleştirilmeli. Daha sonra da bunun üzerine somut ilkeler ve program üzerinde anlaşmalar sağlanmalı.
Eğer bir Kürt birliği çalışması olacaksa bu birlik KDP ve PKK’nin anlaşması ile olacaktır. Evet Başkan Barzani ve Mazlum Abdi görüşmesi çok önemlidir fakat buz dağının sadece görünen yüzüdür. Çünkü KDP ve PKK’nin son 40 yıl içinde birçok kez görüştüğünü ve anlaşmalar yapıldığını biliyoruz. Fakat açık ve net söylemek gerekirse tüm bu anlaşmalar PKK tarafından tek taraflı olarak bozuldu. PKK bu anlaşmaların hepsini ihtiyacı olduğu müddetçe gündeme getirip, bir propaganda ve magazin konusu olarak ele aldı, pragmatik yaklaştı ve ihtiyacı kalmayınca da süreçleri heba etti.
PKK’nin 1982’den bu yana tutumu
1983 yılında Başkan Barzani ve Abdullah Öcalan arasında imzalanan protokol ile PKK Güney’e KDP’nin imkanları ile yerleşti. Kuzey’deki sınır hattına bu protokol ile girdi. Fakat daha sonra Saddam ile ilişki geliştirerek, Kürdistan Komünist partisine saldırdı ve anlaşmayı baltaladı.
1992’de Güney Savaşı denen süreçte YNK ve KDP ile saldırmazlık protokolü imzaladı. Savaşın yenilgisini atlattı ve daha sonra 1994 yılında yine KDP’ye saldırdı.
1999 ile 2013 yılları arasında KDP ile zımmi bir anlaşma oldu. Öcalan’ın tutuklanmasından sonra yaşanan kırılma ve örgütün 2004 yılında yaşadığı büyük kopuşlarda KDP’nin desteği ile aştı. Fakat 2013 yılında anlaşmayı bozdu.
2013 yılında Kürt Ulusal Konferansı çalışmalarında masayı kim devirdi?
Kürtler hep Türkiye’deki çözüm süreci masasını AKP’mi, KDP mi devirdi tartışması yapıyor. Oysa ki asıl tartışılması gereken 2013 Kürt Ulusal Konferansını masasını kimin devirdiği sorusudur.
2013 yılı Temmuz ayında Başkan Barzani’nin çağrısı ile Kürt ulusal konferansı çağrısı yapıldı. PKK yöneticileri Sabri Ok ve Ronahi Serhat (Filiz Duman) Hewler’de Başkan Barzani’nin yanında oturarak medyada Kürt ulusal konferansı yapılacak açıklaması yaptılar. 65 parti bir araya geldi. O dönemde Arap Baharı Kürtler için önemli koşullar yaratmıştı ve Kürtler büyük kazanımlar elde edebilirdi.
PKK aylarca tüm çevreleri oyaladı, normalde temel ilkeler üzerine partiler arası yapılması gereken uzlaşmayı “eş başkanlık, demokratik ulus, kadın kotası, halklar kotası, Türk sol örgütleri ve sendikaları kotası vb vb kavramlara boğarak kamuoyunu oyaladı. Bu arada Rojava yönetimi Barzani hareketinin imkanları ile kendilerine birçok cephede mevzi açtılar. Ve ansızın daha hazırlık komitesi toplantısı sürerken o dönem KCK Eşbaşkanı olan Cemil Bayık hiçbir şey yapılmamış gibi çıkıp “KDP hayindir” dedi. Öcalan İmralı’da Türk devleti ile Cemil Bayık Kandil’de İran ile anlaşarak Kürt konferansı masasını devirdi.
Mazlum Abdi, Murat Karayılan’ın rolünü mü oynayacak yoksa PKK’yi aşabilecek mi?
PKK’nin tarihine çok girmeden Mazlum Abdi’ye PKK’nin biçtiği rolü de sorgulamak gerekiyor.
PKK’nin her zaman herkes için kullandığı ayrı ayrı yumuşak yüzleri ve kadroları vardır. 1980’lerde ilk olarak duruşu herkeste saygı uyandıran Mehmet Karasungur milli yönleri ile KDP ile ilk ilişki kuran isim oldu. Onun kuşkulu tasfiyesinden sonra bu kez Duran Kalkan PKK’nin KDP’ye karşı kullandığı yumuşak yüzüydü. Kalkan o zamanlar -biraz da gerçekten inanarak ve gıpta ederek- KDP’li Felakettin Kakayi gibi isimlerle görüşüyordu. Öcalan bu durumu bildiği halde hiç sesini çıkarmadan Kalkan’ın KDP’den bir şeyler koparmanın aparatı gibi kullandı.
2000’lerden sonra ise bu görevi Murat Karayılan devraldı. Karayılan KDP’ye karşı kullanılan Kürtçü görünümlü, Barzani hareketine saygı duyan biri olarak PKK tarafından öne çıkarıldı. Karayılan, PKK’nin her başı sıkıştığında KDP’den bir şeyler isteyen biri olarak kullanıldı. Güney halkında ve hatta KDP’de öyle bir imaj yarattılar ki Cemil Bayık vb isimler Murat Karayılan’a izin veriyor yoksa Karayılan KDP ile büyük anlaşmalar yapacak, Karayılan Kürdistanidir. Oysa ki gerçek böyle değildi. Karayılan, KDP’nin cömertlik, vefa ve misafirperverlik yönlerini istismar etmek için kullanılan bir anahtardı. Zamanı gelince de Karayılan çıkıp “Her yerde APO’culara KDP’ye saldırma emri veririm” diyerek gerçek yüzünü gösterdi.
Yani PKK ara sıra böyle yumuşak yüzler ortaya çıkarsa da özünde bu kadroların hepsi zamanı gelince PKK siyaseti dışında tek bir adım atamazlar. Tüm bu tarihi süreci bilenler şunu soruyor: Mazlum Abdi bir zamanlar Karayılan gibi bir istismar kişisi mi yoksa gerçekten bir şeyler mi yapmaya çalışıyor?
Mazlum Abdi’nin 12 yıllık Rojava pratiği PKK’yi aşmak konusunda yeteri kadar başarılı olmadığını gösteriyor. Fakat yine de adım adım takip ederek kendini PKK’den kurtarıp kurtarmadığını göreceğiz. Fakat mesele Mazlum Abdi’de bitmiyor. Mesel PKK’de bitiyor.
Şam’a karşı Kürtler bir olacaksa, Bağdat’a karşı da bir olmak zorundadır
PKK’nin Başkan Barzani ile Mazlum Abdi görüşmesini sindirmediğini ve mecburiyetten kabul ettiğini görüyoruz. Görüşmeyi olumlayan tek kelime sarf etmedikleri gibi kendi çevreleri aracılığı ile görüşmenin “Türkiye’nin isteği ile gerçekleştiği” bilgisini yaydılar. Doğru değildi, Türkiye görüşmeden bihaberdi. Görüşme ABD’nin arabuluculuğunda yapıldı. PKK bunu engelleyemediği için razı oldu.
Şimdi yapmak istediği şey bir yandan bu görüşmeler nedeni ile Başkan Barzani ve KDP’ye artan sempatiyi gidermektir. Öte yandan da acaba bu görüşmelerle ne kadar oyalar ne kazanırız meselesi vardır. PKK’nin istediği şey şudur, bu görüşmeler ile herkesi oyalayalım, alttan alta kendi çevremizle bir birlik konferansı örgütleyelim. Zamanı gelince masayı deviririz.
Bu farazi bir yorum değildir. PKK yöneticilerinin açıklamaları ve medyasının tutumu bunu reel bir olgu olarak net biçimde önümüze koyuyor.
Sırf Kürt birliği görüşmeleri ve umudu var diye tüm bu gerçekler yokmuş gibi davranıp pollyanacılık oynayamayız. ENKS’nin haksız yönleri vardır, evet var. Yanlışları var, evet var. Fakat ne PKK ne de Rojava’daki yapıları daha az suçlu veya daha az günahkar değildir. Ulusal birlik istiyoruz diye ENKS’yi şeytanlaştırıp, yok sayıp HSD, PYD veya başka bir yapıyı şartsız koşulsuz destekleyemeyiz. Yukardaki özetlediğimiz PKK’nin 40 yıllık ulusal birlik oyununu bunun için özetliyoruz, ders çıkarmak ve yine oyuna gelmemek için.
Kürtler Şam’a birlik olarak gitmeli deyip feryad figan edenler PKK’nin Bağdat ve Haşdi Şabi ile ilişkisini kesmesini istemek zorundadır. PKK bunu yapmadığı müddetçe Kürt birliğinin sağlanması zordur.
Kürt ulusal birliği tüm gerçekleri görmeden, eleştirip, öz eleştiri istemeden olmaz. Birlik bir tarafından diğer bir tarafa teslim olması değildir. Temel ilke ve politik adımlarda ortaklaşma, karşılıklı tavizler vermedir. PKK, iyi niyet adım atmadan bizler alavere dalavere oyununun bir parçası olamayız.