27 Eylül günü İsrail’in Beyrut’a düzenlediği saldırılarda Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah’ın öldürüldüğü açıklandı. Nasrallah’ın öldürülmesinin Ortadoğu hatta dünya dengelerinde önemli etkileri olacak. Bu olay 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın İsrail’e yaptığı saldırı sonrası gelişen savaş ve krizli sürecin zirve noktası oldu. Ortadoğu’da bundan sonra yaşananlar son on yıldan çok farklı olacak.
Nasrallah’ın vurulması bireye değil İran devletine karşı yapılmış bir suikasttır
Olay daha çok sıcak ve herkes aniden seyir değiştiren durumu iyi okuyup kendine yeni yol haritaları bulmaya çalışacak. Bundan sonra yakın Ortadoğu tarihinde Nasrallah öldürülmeden önce ve sonra diye bir süreç tartışılacak. Hiç kuşkusuz ki Nasrallah öncesi dönem İran’ın Ortadoğu’da hegemonyasını büyük ölçüde yerleştirdiği ve bölgenin korkulu rüyası olduğu bir dönemdi. İran özellikle de son yirmi yıldır bölgede vekalet savaşlarında kullandığı güçler ile Şii Hilal dediği projesinin kapsadığı – Erbil merkezli Güney Kürdistan dışında- tüm alanlara yerleşmişti. Fakat 2023 yılı baharı ile beraber İran ve vekilleri üst üste darbe yemeye başladı. Öncelikle Hamas’ın kalesi olarak bilenen Gazze düştü ve Hamas’ın en büyük askeri stratejisi olan yer altı tünelleri bir bir yok edildi. Ardından İran’ın kalbinde Hamas lideri Haniye bir suikast ile öldürüldü. Bunların hepsi bir yere kadar İran’ın stratejik düşünüp, tahrike gelmediği ve zamanı geldiğinde çok büyük cevap verebileceği yorumları ile tolere edilebilecek olaylardı. Fakat Nasrallah olayı bambaşka bir olaydır. Çünkü Hizbullah ve Nasrallah İran’ın bölgedeki vekillik pozisyonunun da aşan ve İran’ın projelerine ortak olan bir isimdi. Bu nedenle Nasrallah’ın vurulması İran’ın vekillerinin aldığı ölümcül bir yara olarak da görülebilir.
İran’ın bölgedeki vekilleri ölümcül darbe aldı: Husiler ve Haşdi Şabi kaygılı
Elbette İran’ın hala bölgede aktif olan iki vekil yapısı daha var; Husiler ve Iraklı Haşdi Şabi güçleri. Eğer ABD ve İsrail ittifakı İran’ın tüm vekillerini bitirme gibi bir projeye sahiplerse ki (bundan sonra bunu yapmak hem çok kolay hem de en kazandırıcı yol olacak) bu iki gücü hedeflemeleri gerekiyor. Ve bu iki vekil güç içinde bir sıralama yapılacaksa Haşdi Şabi ise Husilerden daha merkezi bir rol oynuyor. Çünkü Iraklı Şii milis yapısı Haşdi Şabi hem coğrafik olarak İran’a çok yakın, hem merkezi bir coğrafyada. Bu nedenle herkesin gözü şu anda Iraklı milis yapısı üzerinde. Her ne kadar Irak ordusuna bağlı gibi görünseler de Haşdi Şabi güçleri de hedef olmayı bekliyorlar. Haşdi Şabi’nin üst düzey komutanı Abdurrahman Cezairi’nin daha Nasrallah’ın öldüğünün açıklanmasının üstünden bir gün geçmeden Irak’ın yakın zamanda İsrail ve ABD’nin saldırılarına maruz kalabileceğini öne sürerek, “Irak artık bölgedeki savaşın bir parçası” demişti.
Irak, 2010 yılından bu yana İran’ın bir eyaleti gibi yönetiliyor ve İran’ın ileri karakolu işlevini görüyor. Tüm Arap baharı boyunca İran’ın Ortadoğu’daki büyük etkinliği ve korku yayma beceresinde Irak’ın rolü oldukça önemliydi. Fakat İran’ın Hamas lideri ve Nasrallah liderlerini kendine kurban ettiği yönünde ki tartışmalar Irak’ta da var. Tarihi boyunca tüm dostlarını arkadan bıçaklamaktan geri durmayan İran’ın bu liderleri savaşı kendi topraklarından uzak tutmak için İsrail’e yem olarak attığı iddiası kendi çevresindekilerin bile içini kemiriyor. Ayrıca Irak’ta oluşan bir Şii rant tabakası da İran adına savaşmayı kendi çıkarına görmüyor. Şiiler 10 yıl önceki gibi salt İran çıkarları açısından bakmıyor meseleye. Yani İran’ın son suikast olayları ile sadece askeri, siyasi ve coğrafik otoritesi zarar görmedi ayrıca kendi yandaşları içinde de güvenilirliğini kaybetti.
İran’ın Süleymaniye merkezli vekilleri
Kısaca Nasrallah’ın öldürülmesi bölgedeki askeri, siyasi ve ittifak başlıklarında çok önemli etkisi olan bir olay ve çok yönlü değerlendirilmek zorunda. Şimdi herkes yeni durumu ve İran’ın Arap Baharı ile büyüyen otoritesi ve korku imparatorluğunun aldığı darbeleri hesaplıyor ve ona göre pozisyon almaya çalışıyor.
Elbette ki Kürtlerin de bu durumu çok iyi okuması gerekiyor. Bu konuda Kürtler zayıf fakat İran Kürtleri çok iyi okuyor. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın “Birlik sağlamazsak Kürtler kendi başına devlet olur” sözleri çok önemliydi. Zaten İran 2010 yılından bu yana Güney’deki Federe yapının ekonomik olarak güçlenmesi ve kendi bağımsızlığını ilan etmesinden çekindi ve bunun için de geniş bir ajanda oluşturdu. Özellikle Arap Baharından sonra İran’ın temel stratejisi bunu engellemekti. Örneğin, IŞİD’in Irak’ta Şiilerden çok Kürtlere saldırmasının altında elbette ki İran vardı. Fakat İran’ın Kürtlere karşı kullandığı en büyük silahı kendi Kürtleri (!) oldu. YNK ve PKK’nin İran’ın bu siyasetindeki rolünü görmemek Kürtleri büyük bir yanlışa sürükler.
İran, Arap baharı ile beraber tarihi olarak zaten ilişkide olduğu, YNK ve PKK’yi bir araya getirip, organize edip dört parça Kürdistan’da misyon biçti. Bu bir propaganda değildir ve her iki gücün de ABD ile de ilişkili olması söylediğimiz İrancı eksende hareket ettikleri gerçeğini değiştirmez. Pratik olarak Süleymaniye merkezli siyaset İran’ın kanatları altında Türkiye’ye karşı konumlandırmış ve onun vekalet savaşını vermektedir.
Mam Celal’in hastalanarak YNK’yi yönetemez duruma geldiği zamandan bu yana İran kendi YNK’sini kurdu. Bugün Bafil Talabani’nin çıkıp Türkiye’ye meydan okuyan tutumu kendi cesareti ve iradesi ile değil İran’ın söylettiği ve Haşdi Şabi’ye dayanak söylenmiş sözlerdir. Ayrıca şu an Kürdistan Bölgesi’ndeki seçim sürecinde de Bafil Talabani’nin KDP’ye bu kadar cesur düşmanlık yapma cesaretini de yine İran’dan ve Haşdi Şabi’den almaktadır. Olayların durumu nereye gider bilmiyoruz ama seçimler sonrası Bafil Talabani üzerinden tıpkı 1990’lardaki gibi bir proje yürütülmek isteniyor. İran, Haşdi Şabi ve PKK desteği ile KDP ve Erbil’e saldırtılmak isteniyor.
PKK’nin İran’ın vekili olması süreci ise durumu ise çok daha kapsamlıdır. Gerek Rojava’yı Esat’tan teslim alması gerek PJAK’ın İran’a ateşkes ilan edip sınırlada diğer Doğulu güçlerin yerleşmesini engellemesi, gerek Şengal’de resmi olarak Haşdi Şabi gücü olarak durması, Süleymaniye, Germiyan ve Kerkük hattına yerleştirilmesi gibi olayların altında oyun kurucu İran’ın etkisi vardır. Sadece Güney’de değil Kuzey’de de aynı siyaset vardır. Türk devleti ile var olan görüşme masasının devrilmesi ve 2014 yılındaki Hendek süreçlerinin altında da yine İran vardır.
Duruma haritadan da bakarsak İran’ın şu anda Ortadoğu’da istediği gibi at koşturamadığı tek alan Kürdistan Bölgesi’nde KDP’nin etkili olduğu alanlardır. İran bu duruma son vermek istiyordu kendisi birçok füze vb. ile de saldırdı fakat aslında alanda Kürdistan’ın varlığına saldıran vekilleri YNK ve PKK’dir. Bu iki güç İran milisleri Haşdi Şabi’nin resmi ve gayri resmi parçasıdır. Süleymaniye merkezli bu İran vekillerinin duruşları 2013 yılından bu yana duruşları Kürtlere büyük kayıplar verdirdi.
Kürtler YNK ve PKK’nin bu vekilliğine dur demek zorundadır. Ortadoğu’da her şey yerle bir olmak üzeredir. Kürtler kendilerine bu durumdan bir ülke çıkara bilir, kendi varlıklarını ve toplumlarını garanti altına ala bilir. Kürtleri böyle bir dönemde İran’a mahkum etmek, Haşdi Şabi’nin bir parçası haline getirmek asla kabul edilmez. İran’ı görmezden gelip vatanseverliği Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı gibi göstermek Kürtleri bitirir. Tersi durumda İran karşısında Türkiye’yi desteklemekte yanlıştır. Kürtlerin tek yapması gereken hiç kimseyi tutmadan, herkesle ilişki halinde, kimseye radikal düşman olmadan bu yıkım sürecinden çıkmayı başarmaktır. Bunun içinde YNK ve PKK’nin Süleymaniye merkezli İranı siyaseti bertaraf edilmeli.