Kürdler, dünyada devletleşmesi en zor olan ulusların başında gelir. Yaklaşık 50 milyonluk nüfusuna ve yüz yılı aşan ulusal mücadelesine rağmen hâlâ devletleşmemiş olması bu zorluğu yeteri kadar açıklıyor. Kürdistan’ın parçalanmış ve yerel sömürgeci devletlerarasında bölüşülmüş olması zorluğun bir boyutudur sadece. Yerel sömürgeci devletler kadar dünyaya yön veren tüm devletlerin de Kürdistan sorununa müdahil olması ve çoğunun bölgesel çıkarları gereği Kürdlerin devletleşmesine karşı olmaları esas zorluğu oluşturuyor. Bu zorluklara/engellere yerel taşeron çeteler de eklendiğinde durumun karmaşıklığı ve zorluğu artıyor. Bu nedenle Kürdistan sorununun yerel bir sorun olmayıp bir dünya sorunu olduğunu söylemek abartı olmaz.
Kürdlerin devletleşmesi Ortadoğu’da dengelerin değişmesini beraberinde getirecek; Ortadoğu’da dengelerin değişmesi ise başta ABD-Rusya ve AB olmak üzere neredeyse tüm devletlerin çıkarlarına bir şekilde etkide bulunacaktır. Bu gerçeklik, yerel sömürgeci ve dünyaya yön veren emperyalist devletlerin çıkar kavgaları Kürdler için bir olanak yaratıyor. Egemenlerin çelişkilerinden yararlanmak dışında Kürdlerin devletleşme şansı yoktur.
Güney Kürdistan’da devletleşme koşullarının oluşması da egemen devletlerin çıkar çatışmasının yarattığı bir olanaktı. Kuşkusuz ki verilen mücadele ve iç dinamikler çok önemlidir; ancak dış dinamiklerin (özellikle de Ortadoğu’da) toplumsal dönüşümlerde ve sınırların değişiminde belirleyici olduğu gerçeği Güney’in devletleşme aşamasına gelmesi için de geçerlidir. Egemen devletlerarasındaki çelişkilerden yararlanıp doğal bir hakkı/devletleşme hakkını elde etmek ne fırsatçılıktır ne de birilerinin çıkarlarına hizmettir. Bu noktada hem Sol hem de Din adına Kürdlerin eleştirilmesi sahtekârlıktan öte işgal devletlerinin direkt tetikçiliğidir. Gerekçeleri ne olursa olsun, Kürdlerin devletleşmesine karşı çıkan her İdeoloji ve her İnanç insanlık düşmanıdır/sapkındır. Kürdler, insanlık düşmanlarını/sapkınları ciddiye almamalı; onlara hesap vermek, açıklama yapmak yerine onlardan hesap sormalıdır; hem Kürdler adına hem de insanlık adına.
Devletlerarası yaşanan egemenlik/çıkar kavgasında hiçbir taraf ve devlet insani değerleri temsil etmiyor. Neredeyse hepsi aynı derecede kirli ve şaibelidir. Ve hepsinin de öncelikli amacı kendi çıkarlarını korumaktır. Bu gerçeklik göz önünde tutulduğunda Kürdlerin herhangi bir devletin veya cephenin taraftarı olması beklenmemelidir. Kürdler çıkarlarını ön planda tutarak ilişki kurmalı, geliştirmeli ve gerektiğinde bitirmelidir. Bütün ilişkileri ve kavgaları ulusal çıkarlar belirlerken, Kürdlerin Din ve İdeoloji adına yönlendirilmeye çalışılması aptallıktan öte ihanettir ve bazı devletlerin uşaklığıdır sadece. Basit bir mantıkla, ‘bağımsızlık referandumunu destekleyen her devlet dost, karşı olan her devlet ise düşmandır’ anlayışından hareket edilmelidir. Aynı şekilde Kürdistan’da yaşayan her kişi kurum için de ‘referandum destekçiliği yurtseverlik, karşıtlığı Cehşliktir’ düşüncesi ve duruşu Kürdlerin temel yaklaşımı olmalıdır.
Referandum kararı alan kişi/kurumlara bakıldığında, her inanç, her kültür, her ideoloji ve her halkın bu kararda söz sahibi olduğu görülür. Demokrasi, özgürlük, eşitlik, halkların kardeşliği, inanç özgürlüğü ve farklı kültürlerin biraradalığından söz edilecekse, Güney Kürdistan verilebilecek ilk örnektir. İran güdümlü Goran ve Komel dışında kalan tüm farklı Kürd politik çevreler; ‘Komünist/sosyalist/şeriatçı/dindar/sosyal demokrat/liberal/milliyetçilerle birlikte Güney Kürdistanlı her halk ‘Süryaniler/Ermeniler/Türkmenler’ bu kararda söz sahibiydi.
Kürdler için gecikmiş bir hakkın (devletleşmenin) sınırlı da olsa (sadece Güney parçasında) elde edilmesi için 7 Haziran 2017 tarihinde (Goran ile Komel dışında) tüm Güney Kürdistan partileri ile Güney Kürdistan’da yaşayan diğer halkların temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıda bağımsızlık referandumunun 25 Eylül 2017 tarihinde yapılması kararı alınmıştı. Başta Başkan Berzani olmak üzere bu tarihi kararın alınmasında rol oynayan herkesi kutluyoruz. Kuşkusuz ki bu tarihi kararı alanları Kürdler de, insanlık tarih de unutmayacaktır.
Bağımsızlık Referandumu’nun öğrettikleri
Dünya müesses nizamının ajandasında (şimdilik) Bağımsız bir Kürdistan yok(tur);
Türk-İslam ile Kemalizm (AKP-CHP) aynı fikirdeydi;
Yedekleri olan İslamcı gruplar ve sol örgütler de aynı fikirdeydi;
PKK ve türevleri sadece referandumu değil, bağımsızlığı da “Tu kaka” ilan etti, gelen tepkiler üzerine aynı karşıtlığı/ahlaksızlığı farklı cümlelerle tekrar dile getirdiler. Direkt karşı çıkmayanlar ise sessizce devlet politikalarını onayladı.
“Halkların kardeşliği” ve “Ümmet kardeşliği”nin işgalci devletlerin uzlaşması ve emperyalist devletlerle çıkar birliği yapması demek olduğunu ve bu kardeşlikte “Kürd anasını/devletini görmesin” belirleyici rol oynadığını bir kez daha gördük.
VE
Hepsinin işgalci devletlerin biçimlendirdiği faşizmin farklı renkleri/tonları olduğunu da görmüş olduk…