Yaklaşık 200 yıldır Türk devletinin en büyük korkusu Kürt uyanışıdır. Kürtler, imparatorluk bakiyesinden Türklerin elinde kalan son sermayedir.
Bulgaristan 545 yıl, Kuzey Makedonya 542 yıl, Arnavutluk 527 yıl, Kosova 524 yıl, Yunanistan 520 yıl, Romanya 484 yıl, Bosna-Hersek 445 yıl, Sırbistan 419 yıl, Karadağ 399 yıl, Gürcistan 398 yıl, Kıbrıs 343 yıl, Ukrayna 296 yıl, Moldova 274 yıl, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Arabistan, Mısır, Sudan 400 yıl civarı, Libya 382 yıl, Somali 361 yıl, Tunus 330 yıl, Cezayir 315 yıl Türk hakimiyetinde kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuştu. O günden bu yana Türklük Orta Asya’ya kovulma histerisiyle yaşıyor.
Kürdistan 1514’ten beri Osmanlı ittifakında olmasına rağmen Kürt mirleri tarafından yönetilmiş, Osmanlı’nın son yüzyılında tamamen işgal edilerek, 1846’da dönemin resmi gazetesi Takvim-i Vekâyi’de “Kürdistan’ın fethi” duyurulmuştur. Bu anlamda Kürdistan’ın 178 yıldır Türk hakimiyetinde olduğu söylenebilir.
Kürtlerin varlık mücadelesinin adı Kürt milliyetçiliğidir. Var olmak, egemen olmakla mümkündür. Kürtlerin hiçbir dil ve kültür sorunu olmasa da, egemen olmadıkça Kürt milliyetçiliği yükselerek varlığını sürdürecektir.
Kaldı ki, Kürtçenin bilinmeyen dil muamelesi gördüğü, Kürtçe konuşmanın saldırıya uğrama ve öldürülme sebebi olabildiği, Kürd’üm demenin sosyal linç ve dışlanma sonucu doğurduğu, bir Kürt kanalına röportaj vermenin sermaye çevrelerinde krize dönüşebildiği, “Önce yaya” cümlesinin Kürtçe yazılmasının bizzat devlet müdahalesiyle engellendiği, Kürt takım taraftarlarının sürekli tehdit ve saldırıya maruz kaldığı, Kürtler için soykırım ve tehcir ifadelerinin rahatça kullanıldığı bir ülkede Kürt milliyetçisi olmayan bir Kürt düşünülemez.
Türk ırkçılığının milliyetçilik istismarı Kürt milliyetçiliğinin benzer bir karaktere sahip olduğunu düşündürse de, Kürtler hiçbir zaman bir başka ulusun dil ve kimliğine düşmanlık yapmamış, baskı ve yasaklama yoluna gitmemiştir. Aksine, Kürtlerin tarihi ve toplumsal refleksi, farklı olanı koruma ve yaşatma şeklinde tezahür etmiştir.
Diğer uluslara düşmanlık ve boyunduruk altına alma yönelimi bir tarafa, karşı karşıya bulunduğu iki asırlık soykırım ve etnosite rağmen, Kürt milliyetçiliği halen egemenlik hakkını kullanma ve devletleşerek bağımsızlaşma düzeyine bile yaygın anlamda ulaşmamıştır.
Son günlerde duyurulan bir kamuoyu araştırması Kürt milliyetçiliğinin yükselişini tekrar gündeme taşıdı.
Spectrum House tarafından 12 ilde 1508 Kürt seçmenle yapılan araştırmaya göre Kürtlerin yüzde 34,9’unun “Kürt milliyetçisi”, yüzde 23,2’sinin “muhafazakar”, yüzde 19,9’unun “sosyalist” olarak kendini tanımladığı öne sürülüyor. Bu durum milliyetçiliğin Kürtler arasında her geçen gün daha fazla yaygınlaştığı şeklinde değerlendiriliyor.
Ancak devlet ve diğer aktörlerin göz ardı etmediği bir gerçek var. HDP/DEM Parti geleneğinin Kürtlerden aldığı destek Kürt milliyetçiliği oranına karşılık geliyor. Bu da ortalama yüzde 60 civarında. Çeşitli sebeplerle diğer partilere giden Kürt oylarının da Kürt milliyetçiliğinden uzak olmadığı hesaba katıldığında, Kürt milliyetçiliği oranının en az yüzde 70’lerde olduğu varsayılabilir.
HDP/DEM parti seçmeni arasında yarın yapılacak bir kamuoyu araştırmasında “Partiye hangi sebeple oy veriyorsunuz?” şeklinde bir soru yöneltildiğinde seçmenin neredeyse tamamı “Kürt partisi olduğu için” diyecektir.
Parti geleneğinin özellikle çözüm sürecindeki müdahalelerin etkisiyle Kürt milliyetçiliği karşıtı bir söylemi benimsemesi bu gerçeği değiştirmiyor.
Kürt diye toplayıp halklar diye harcasa da, parti tabanı ve seçmeni Kürt milliyetçisidir.
Türk devleti bunu bildiğinden, çeşitli yöntemlerle suyun başını tutarak Kürt milliyetçiliğini dizginleyip mecrasını değiştirme politikasını uzun bir süredir uyguluyor.
Öte taraftan tarihsel etkisi bilinen politik İslamizasyona büyük yatırım yapılırken, sosyal medyanın sağladığı kolaylıkla hiçbir ahlaki kriteri olmayan pespaye figürler üzerinden Kürt milliyetçiliğinden tiksindirme ve Kürt uyanışını marjinalize ederek boğma politikası da güçlü bir şekilde sürdürülüyor.
Ancak zaman, tüm bu girişimlerin beyhudeliğini gösterecek. Kürtler binlerce yıldır yerlisi oldukları coğrafyada sömürülen ulus olmaktan çıkıp egemenlik hakkına kavuşacak. Bu egemenlik sadece Kürtlerin değil, tüm bölgesel ve küresel dinamiklerin yararına olacaktır.
Kürt hareketinin son elli yılda sol şeritte ilerlemesi söylem olarak tüm Kürt fraksiyonlarının milliyetçiliği dışlamasını sonuç verse de, pratikte yaşanan ulusal kurtuluş arayışı yani Kürt milliyetçiliğidir. Kavram karmaşasının doğurduğu çelişkileri gidermek, Kürt aydınlarının öncelikli görevlerindendir.