Kerkük’te yerel yönetim seçimi ve daha sonrasında gelişen kriz süreci 13 Ağustos’ta Rebuvar Taha’nın mazbata alması ile değişik bir sürece evrildi. Kriz bitmedi tam tersine daha krizli bir dönemin sayfası açıldı. Çünkü Kerkük melesi vali seçiminin çok ötesinde bir meseledir. Bölgedeki birçok aktör yine belli Kürt çevreleri meselenin büyük ölçeğini gizlemek için çok yönlü olan Kerkük meselesine sadece idari bir meseleye indirgemek istiyorlar. Yani Kerkük meselesi Kerkük’te valilik koltuğunda kimin oturduğu esas mesele ve belirleyici bir husus gibi yansıtılmak isteniyor. Oysa ki Kerkük meselesi idari bir mesele değildir, Kerkük meselesi siyasi ve stratejik bir husustur. Ve şu anda koltukta bir Kürdün oturmasını öne çıkarıp Kerkük’te Kürtler kazanmış gibi bir hava yaratmak ta yanlıştır. Kerkük Valili belirleme sürecini doğru tahlil etmek için kameramızın açısını Kerkük Vali koltuğundan çok daha büyük alana doğru tutmak ve fotoğrafı geniş bir açı ile çekmek gerekiyor. Bu biçimde 18 Aralık 2023 seçimleri sonrası Irak’ta yerel yönetim seçimlerindeki gizli “İran dokunuşu” netleşe bilir.
İran’ın Iraktaki; Kürtleri, Sünnileri ve Hristiyanları
İran’ın Irak’ı kendi bahçesi olarak dizayn ettiği görüşü saklı bir görüş değil. İran öncelikle Irak’taki Şiileri kendi ajandasına göre dizayn etmişti. Fakat diğer halklar yani Araplar, Kürtler, Hristiyanlar vb tüm yapılar kendi içlerindeki sorunlara rağmen merkezi Irak yapısına karşı tek bir duruş gösteriyorlardı. Bu İran’ın Irak’ı kendi isteğine göre hızlı ve sorunsuz yönetmesini engelliyordu. Bu nedenle sıra ile Irak’taki diğer mezhepsel ve etnik gurupları da kendi çıkarlarına uygun bölüp-parçalama ve kategorize ederek bazılarına ön vitrinde yer verme sürecini başlattı. Ve bu süreci 2012 sonrası gittikçe hızlandırdı.
İran, Irak içindeki tüm yapılarda İrancı kanada yakın bir gurup koparmaya ve gurupları meşrulaştırıp, yerelde ve uluslararası toplumda kabul edilir biçimde büyütmeye ve destek vermeye başladı.
İran bu planı üç aşamada uyguladı.
- Sünni Araplar içinde maddi ve asayiş imtiyazları ile bir gurubun kopartılması
- Kürtler içinde YNK ve PKK’nin Erbil’e karşı konumlandırılması
- Hristiyan azınlıklar içinde Haşdi Şabi güçleri bünyesinde Babilyon hareketi lideri Rayan Kildani’nin güçlendirilip, siyasi bir şahsiyet haline getirilmesi.
Yani şu anda aslında İran Irak içinde kendi Kürtleri, Sünnileri ve Hristiyanlarını yaratmak için neredeyse 10 yıldan fazladır büyük bir çaba harcıyor. Bir nevi dene bilir ki Haşdi Şabileşme kimliğini kabul eden yapılar Irak’ta güçlü ve meşru birer yapı haline getirilmek isteniyor. Örneğin Reyan Kildani Haşdi Şabi güçleri içinde yer alana değin fırıncılık yapan ve siyasi kimliği olmayan biriydi. Fakat güçlendirilerek Haşdi Şabileşmeyi ret eden Süryani-Asuri topluluğu ve liderlerine karşı birer alternatif haline getirildi. Yine PKK’nin kurumlarının Bağdat’ta devlet kurumlarının imtiyazlarından faydalanması da aynı sürecin bir parçasıdır.
Irak’ta yerel yönetim belirleme sürecinde “İran dokunuşu”: Musul, Diyala, Selahattin
Kerkük’teki vali seçim süreci Kürtler için popüler ve duygusal bir konu olduğu için sadece vali koltuğunda oturan kişiye bakılıyor. Oysa ki yukarda İran’ın 12 yıllık bir kendi Arap, Kürt ve Asurilerine yaratma sürecinden söz ettik. Ve İran özellikle de bu yıl Aralık ayında yapılan yerel yönetim seçimlerinde bu çalışmasının ürünlerini toplamaya başladı.
İran’ın direk etkili olduğu Şii bölgeleri dışındaki her yerde özellikle de Musul, Diyala ve Selahaddin’de hem seçimler hem de vali tespiti oldukça gergin geçti. İran burada görünmeyen bir el gibi hareket ederek süreci organize etti.
Mesela Musul’da İran seçimde istediği isimleri kazandırmada ama seçim sonrası YNK, Haşdi Şabi’nin resmi bir parçası olan Hristiyanlar, Ezidiler, Şebekler ve Türkmenleri bir araya getirdi. Bu İran’ı kendi yapısını kurmaya yetmeyince Sünni siyasetçi Muhammed Helbusi’ye Irak parlamentosunda istediği ismi seçtirme sözü vererek bu kendi koalisyonuna kattı. Böylelikle aslında Musul vilayet meclisinde İran etkili oldu.
Diyala’da ise farklı bir süreç işledi. Bu kez Helbusi karşısında Şii siyasetçi Nuri Maliki ile işbirliği yapan Sünni Araplar öne çıkarıldı ve YNK’de sürece dahil edildi ve yine İran’ın ekibi kazandı.
Selahattin’de de benzer bir süreç gelişti ve Helbusi’ye karşı olan bunun için de Şiilerle ittifak yapan Ulusal Toplum Partisi valiliği aldı.
Kerkük’te kim kazandı?
Kerkük’te vali belirleme süreci diğer tüm eyaletlerden bağımsız değildi. Bu kez İran, Türkiye ve Irak’ın örtülü çatışması vardır.
Öncelikle daha seçim döneminde başlayan bir plan vardı. İran madem Kürtler en çok oyu alacak o zaman benim denetimimdeki YNK alsın diyerek seçimin sonuçlarını etkileyen küçük dokunuşlar yaptı. Seçimde YNK 5 KDP 2 sandalye kazandı. Ve YNK en baştan beri İran’ın ajandasına göre hareket etme dışında şansı olmadığını bildiği için sürekli süreci uzattı ve KDP ile hiçbir biçimde uzlaşı kurmayı kabul etmedi. Ya da şöyle izah edelim İran, YNK’nin Kürtlerle ittifak yapmasına izin vermedi.
Reşit Otel toplantısı ile bilenen korsan bir toplantı ile vali belirlendi.
Elbette ki İran’ın Iraklı yapıları sahnedeydi. Haşdi Şabi Babilyon hareketi lideri Reyan Kildani, Haşdi Şabi’ye yakın Türkmenler, imtiyazlar ile sürece dahil edilen Araplar ve elbette ki YNK.
Fakat bu korsan toplantı resmi prosedüre göre ayarlanmıştı.
Kameramızın açısını bu kadar geliştirdikten sonra tekrar soralım: Kerkük’te kim kazandı? Elbette ki İran.
İran sömürgeci değil mi?
Kürtler Kerkük meselesine duygusal açından baktıkları için Kerkük valisinin isminin Kürtçe olmasına ve adında Kürdistan olan bir partiden olmasına bakıyorlar. Oysa ki Kerkük valilik koltuğunda oturan ismin Kürt olması İran’ın kazandığı gerçeğini değiştirmiyor. Zaten YNK’nin yaptığı anlaşma şartları Kürtleri oldukça zayıf düşürdü ama mesele bu değildir. YNK’nin en çok oyu alan parti olarak Kerkük’ü İran ajandasına göre şekillendirmede etkili olmasıdır. Esasen Kerkük’te vali seçilme süreci İran’ın kendi adaylarını iktidara taşıma konusundaki ısrarı ve bunun için uzun bir strateji ile gözü kara biçimde hareket etmesini ortaya koyar.
Evet Kerkük’te Türkiye’nin de bir planı vardı. Fakat İran planı kazandı. Kürtlerin Kerkük’te Türkiye planı tutması diye sevinmesi anlamsızdır. Fehim Taştekin gibi Doğu bloku Şii yazarların bu konuda bilinçli bir manipülasyon yapmaktadır. Ayrıca Kürtlerin yarım aydını İbrahim Halil Baran gibileri de Kerkük meselesini laf kalabalığına boğarak Kürtlerin kazandığını iddia etmiştir. Hayır Kerkük’te İran kazanmıştır.
İran’ın kazanmış olması Kürtlerin kazanım elde edeceği bir durum değildir. Son yüz yıldır İran’ın Kürtlere reva gördüğüne bakınca bu görülecektir. İran’da en az Türkiye kadar Kürt düşmanı ve sömürgeci bir güçtür. İran’ın Irak’ın kaderini belirleyecek biçimde Irak’a nüfus etmesi Kürtler ve Irak için karanlık ve iç didişmeleri olan bir sürecin sayfasını açmıştır.
İran hiçbir zaman gittiği yere barış, huzur ve sükûnet götürmemiştir. Irak ve Kerkük’e de götürmeyecektir.