PKK, 15 Ağustos 1984’te Türk devletine karşı silahlı mücadele başlattığını duyurdu ve adı ARGK olan bir ordu kurdu. O tarihten bu yana 40 yıl geçti.
40 içinde Kuzey Kürdistan’da yaklaşık olarak 60 bin Kürt insanı çatışmalarda hayatını kaybetti, 40 bine yakın insan PKK davasından cezaevinde kaldı. Sadece 1980-1998 yılları içinde 5 bin köy PKK’ye yardım ettiği için boşaltıldı ve yüz binlerce insan şehirlere göç etti. Yine PKK’ye yakın olduğu veya Kürdistan mücadelesine destek olduğu için17 000 ’e yakın insan şehirlerde faili meçhul denen bir biçimde katledildi. Sadece 2015 yılındaki hendek çatışmasında 12 Kürt şehri yıkıldı. Kürtler özellikle de Kuzey Kürtleri PKK’ye can verdi, kan verdi, evini verdi; köyünü, dağını, yaylasını verdi, göç etti, para verdi. Kürtler PKK için her türlü fedakarlığı yaptı. Kuzey Kürdistan’da bu savaşa kan vermeyen aile yok gibidir. Ortada büyük bedeller ve ağır bir tablo var, insan uzaktan rakamlara ve yaşananlara bakınca ürküyor. Ve hemen ardından soruyor; “Peki ne kazanıldı?”
Kürtler bu 40 içinde PKK’ye her şeylerini verdi, peki PKK karşılığında bu halka ne verdi?
Geriye bakıyoruz evet Kürtler 40 içinde çok büyük değişiklik yaşadı fakat bu değişikliklerin büyük bölümü Türkiye merkezli hayatını yarattığı ekonomik değişikliklerle ilgilidir. Çok azı PKK’nin mücadelesi ile ilgilidir. Fakat 40 yıllık savaşı yarattığı bir kazanım yoktur. Yani eğer bir yerde 40 yıl savaş varsa, 40 binden fazla insan ölmüşse ve hala basit bir anadil hakkı elde edilmemişse o savaş size bir şey kazandırmıyor demektir. Evet 15 Ağustos hamlesinin Kuzey Kürdistan’da yol açtığı bir kazanım yoktur. O tarihten bu yana tek büyüyen şey PKK olmuştur. PKK’nin sayısı artmış, örgütsel kapasitesi genişlemiştir. Fakat Kürtlerin hayatında değişen bir şey olmamıştır.
Bu nedenle de 15 Ağustos’u Diriliş Bayramı, Diriliş Hamlesi gibi değerlendiren hiçbir yorum gerçek değildir. 15 Ağustos hamlesinden günümüze Kuzey Kürtlerindeki durumu özetleyelim: 1970’lerde Kürtler bugünden daha fazla Kürdistaniydi. Daha PKK yokken Kürtler Türkiye şehirleri ve Amed gibi şehirlerde “Kürtlere özgürlük” gibi sloganlar atıyordu. PKK’den önce onlarca Kürt partisi ve hareketi vardı. Örneğin daha PKK yokken Mahsum Kormaz okuduğu okulun bahçesine Kürdistan bayrağı Ala Rengin asmıştı. Devlet Kürdistan coğrafyasına bu kadar hakim değildi. Kürt toplumu resmi işlerde Türk devleti ile ama sosyalitesinde ise kendi içindeydi.
Kürtler o zaman da vatanseverdi, fedakardı ve Kürdistan’a inanıyordu. PKK 1900’ler boyunca Kürdistaniliğe inanan vatansever ve ulusal düşünen bu toplumsal yapısına hiçbir şey eklemedi tam tersine bu yapıyı sömürdü ve tüketti. Çok net diye biliriz ki PKK, Kuzey Kürdistan’daki Kürdistan ruha Türk devleti tarafından atanan bir kayyum görevi gördü. Ve PKK kuzey Kürdistan’ın gerçek Kürdistan Ulusal Kurtuluş mücadelesine vermesi gereken tüm enerjisini emdi, bitirdi. Ortada şu anda tükenmiş bir kuzey Kürdistan var.
Eğer Kürtler bu Ortadoğu karanlığından onurlu bir hayata geçiş yapmak istiyorsa bu 40 yılın muhasebesini yapmak zorundadır. Kimse bize aman şehitler var, anılar var, vefa var vb duygusal şeyler söylemesin. PKK zaten 40 yıldır Kürtleri bu duygusal söylemlerle susturuyor. İnsanlar ölenler var diye susuyor. Oysa insanlar sustukça daha fazla Kürt ölüyor. Kürtlerin çıkıp PKK’ye; “40 yıldır sana her şeyi verdik ama sen kazanmadın” demesi gerekiyor. PKK sağı solu suçlayıp, o cahildi, bu ilkel milliyetçiydi bu tasfiyeciydi, şu işbirlikçiydi diye uçan kuşu bile yargılıyor. Ama kalkıp kendisinin neden 40 yıl bu halkı savaş içinde tüketip hiçbir şey kazanamadığını izah bile etmiyor.
Eğer bu savaş 40 yıl daha da sürse PKK yine hiçbir şey kazanamayacak çünkü PKK Kürtlerin kazanması değil kazanmaması üzerine kurgulanmıştır. PKK insanları söylemler ile öyle bir çevrelemiştir ki insanlar en saçma sözleri bile birer kahramanlık söylemi diye savunuyor. PKK savaşının en büyük darbeyi aldığı 1995 yılında Abdullah Öcalan çıkıp “umut zaferden daha değerlidir” diye slogan attı. Yani adam daha o tarihte dedi ki benim zafer kazanma derdim yok benim size umut verip peşimden sürükleme derdim var. Evet 40 yıl halkın umutları istismar edildi fakat tek bir zafer kazanılmadı. Yani PKK bu halkın 40 bin evladını, analarının dokunmaya kıymadığı gençleri zafer kazanmak için savaştırmadı sadece halka umut verip peşinden sürüklemek için savaşa sürükleyip ölümüne yol açtı.
Evet 15 Ağustos çok onurlu bir adımdı ve Öcalan’a rağmen Mahsum Korkmaz ve Mehmet Karasungur gibi isimlerin başlattığı bir süreçti ve Kuzey Kürdistan halkı bu adımı sahiplendi. Fakat Öcalan’ın PKK’si Kürtlere kazandıracak bu adımı Kürtlere kaybettirmede kullandı.
PKK 1990’lı yıllardan beri savaş ile Kürtlere kaybettirmiştir. Artık adı neredeyse Uzun süreli kaybetme savaşı olacak kadar bir kayıp vardır ortada. Bundan sonra PKK’nin savaş ile hiçbir sömürgeciyi dize getirmeyeceği nettir. Savaş bundan sonra sadece ve sadece PKK’nin propagandası ve PKK’nin kendi örgütünü yaşatması için kullanılmaktadır. Hala bu savaşa insan ve can devşirmeye çalışan ve bu kaybedişi gizlemeye çalışan herkesin bu savaşta ölen herkesin kanında eli vardır. Başta Cemil Bayık ve Murat Karayılan olmak üzere Bese Hozat’ı, Abbas’ı şusu busu hepsi bu genç kıyımının ve Kürdistan’a kaybettirişin sorumlusudur. Fakat birde bu yapılanlara çanak tutan sözde aydınlarda aynı biçimde Kürtlerin akan kanından sorumludur.
Kürt aydınları 1978 yılında Kürtleri PKK cehaletine mahkum eden sistemi doğru çözmek ve 15 Ağustos atılımının Öcalan çizgisi tarafından nasıl yok edildiğini ortaya koymak zorundadır.