PKK ve TSK’nın Behdinan’daki çatışmasında asıl hedef KDP’dir

PKK ve TSK’nın Behdinan’daki çatışmasında asıl hedef KDP’dir

PKK ve TSK çatışması adı altında Behdinan’da yürütülen bir savaş var. Savaş son dönem teknikleri ve kamera kayıtları ile de bir görsel şova dönüşmüş durumda. Her iki tarafta birbirini yendiğini ve birbirine göz açtırmadığını söylüyor. Her iki tarafta bu defa zafer ilan edip birbirini bitireceğini söylüyor.

Yani iddiaya göre 40 yıldır Ankara’da, Amed’de ve Hakkari’de birbirini yenemeyen PKK ve Türk devleti Amediye’ye bağlı Sergele-Guherze ve Bahar tepesindeki tünellerde birbirini yenecek.  Oysa ki gerçekte bu çatışmada asıl hedef KDP’dir. KDP hedeflenirken de asıl öz Barzani hareketini yenmeye çalışmaktadır.

Bazı Kürt-Kürdistan düşmanları ve ortakçısı Kürtler her ne kadar bu hakikati ters yüz etmeye çalışsalar da KDP siyasi hareketi ve Barzani siyasal-toplumsal düşünce biçimi sömürgeciliğin Kürdistan’da yüzde yüz başarısını engelleyen temel etkendir.  19. Ve 20 yüz yıl boyunca Kürtsüz bir Ortadoğu çizmek isteyen Osmanlılar, İngilizler, Araplar, Farslar vb yapıların Barzani hareketine saldırılarının altında bu neden yatar.
Metina-Amediye-Gare hattındaki çatışmalarda da hedef PKK değil KDP’nin bu karakteridir.  PKK’nin anti-sömürgeci bir karakteri yoktur. Abdullah Öcalan’ın İmralı’da demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü çizgi olarak alt yapısını ilan ettiği Türkiyelileşme siyaseti PKK’nin anti-sömürgeci bir yapı olmadığı gerçeğini net olarak ortaya koymaktadır.

PKK ve TSK çatışmasının gizli dengesi: “Win-Win Approach” 

PKK ve TSK’nın Kuzey Kürdistan’da başlayan ve 40 yıldır devam eden bu savaşında şimdiye kadar her iki tarafta yenilmedi. PKK’nin “zafer yılı” Türk devletinin ise “terörü yenme yılı” ilan ettiği her hamlede sadece Kürtler millet olarak yara aldı ve yenildi. 1990’dan günümüze değin devam eden savaşın her bir hamlesini etüt edince görülecektir ki PKK ve TSK savaşı ““Win-Win Approach” denilen kazan-kazan sistemi üzerine kurulmuştur.  İki tarafta birbirine hiçbir zaman öldürücü ve yok edici darbeyi vurmamıştır. Aralarında öyle bir düzenek vardır ki sürekli olarak birbirini beslemektedir.

Türk devleti 1999’da Abdullah Öcalan şahında PKK’yi teslim almıştır. PKK ve Öcalan şahsında ise Kuzey Kürdistan halkını teslim almıştır.  Sadece Kuzey Kürdistan değil Türk devleti Öcalan aracılığı ile başta Rojava ve Güney Kürdistan olmak üzere diğer parçaları vesayet altına almaya çalışmaktadır.

1 Haziran 2004 yılında PKK’nin savaşı başlatması Türk devletinin Güney’deki meşrulaşan Kürt yönetimine karşı mücadelesinin önünü açmak içindi. O tarihten sonra Türk ordusu Güney Kürdistan’ı hedefledi.
2014 yılında Öcalan-AKP-PKK ve Türk devletinin diğer kanatlarının ortak biçimde hendek savaşını başlatarak çözüm masasını devirmesinin nedeni de Türk devletinin Rojava ve Güney Kürdistan işgalinin önünü açmak içindir. Eğer çözüm süreci olsa ne Efrin işgal edilirdi ne de şu an Berwari Bala, Rekan ve Nirweh hattı başta olmak üzere Güney’deki çatışma durumu oluşurdu.

Eğer Türk devletinin bir ateşkes veya çatışmasızlık durumuna ihtiyacı olsa Öcalan’ı konuştururdu (Bakın AKP demiyoruz, Türk devleti diyoruz çünkü Türk devleti AKP’den daha büyük bir yapıdır) Öcalan ihtiyaç olunca savaştan bıkmış ve yorulmuş bu halka “savaşı durdurun çağrısı” yapmak için bekletiliyor.

Kürtler gerçek olayı görmek istiyorsa gözlerini Metina-Gare hattında ki “direniş, mücadele, dron, kahraman gerilla, eylem vb” propagandalara değil, videolara değil Ortadoğu da gelişen yeni sürece dikmelidir.  Çünkü hiçbir halk sloganla kazanmaz, propaganda ile kazanmaz.

Arap Baharında sona doğru giderken Kürt karşıtlığı

2010 yılında başlayan Arap Baharı yeni bir evreye evriliyor. Özellikle de 7 Ekim olaylarından sonra “ABD’nin Ortadoğu’dan çıkarılması” ortak amacı etrafında ortaklaşamaya çalışan siyasi güçlerin hareketliliği var.

Irak-Suriye-Türkiye’yi bir araya getirerek yürütülmek istenen bu ittifakın ortak edim noktalarından biri de Kürtleri statüsüz bırakmak. Bu üç yapı tüm kriz ve çelişkilerine rağmen Kürt karşıtlığı başta olmak üzere birçok konuda bir araya gelmek için arayış içinde. Kürtleri küçültebilecekleri kadar küçültüp merkezi sisteme entegre etmek isteyen bu güçlerin hedefinde Rojava’dan önce Güney Kürdistan var. Çünkü ana kaynak Güney Kürdistan olmuştur.

 Ve net bir formül vardır “Güney’deki Kürt kazanımlarını bitirmek için KDP’yi bitirmek gerekiyor”.

İran ve Türkiye Güney Kürdistan üzerinde örtülü bir savaş veriyor. Fakat aynı zamanda her iki tarafta KDP’ye saldırmaya çalışıyor.  Çünkü nasıl ki Türkiye PKK’yi teslim almıştır Şii Irak’ta aynı biçimde YNK’yi teslim almıştır. İki tarafın çatışmasında herkese eşit mesafede duran ve ilişki-çelişki diyalektiğini benimseyen KDP’dir.

Türkiye’nin hedefi PKK değil KDP’dir

Türkiye derin devlet aklı KDP’nin ve Barzani hareketinin ve öncülük ettiği Güney Kürdistan’daki statünün özellikle 1992 ve 2004 yılında Güney Kürdistan’daki statünün Kuzey Kürtlerindeki ruhsal Kürdistani arayışın kaynağı olduğunu gördü.

Yukarda söylediğimiz gibi Kuzey Kürtleri Öcalan ve PKK kapanında esirdir. Fakat Barzaniler ekonomik-diplomatik ilişkileri ile çok daha fazlasına sahiptir. Bu güç Türkiye için ürkütücüdür. Türkiye’nin Irak ile son zamanda geliştirdiği anlaşmalar da hedef aslında KDP’dir.   Türk devleti Arap baharının sonunda doğru giderken içte ve dışta değişikliklere mahkumdur ve çatışmalı süreç sona ermeden Irak ile anlaşarak Kürdistan topraklarına giriyor. Ve bu girişinde bilinçli biçimde PKK medyasının KDP’yi Kürtlere hedef yapmasını sağlayacak biçimde planlı açıklamalar yapıyor. Sanki Peşmerge ortağıymış gibi bir imaj çiziyor ve Irak ile yaptığı anlaşmaya hiç değinmiyor.
Türkiye’nin Kürdistan topraklarına girmesinin en olumsuz tarafı ise bunun Şii Irak milis gücü Haşdi Şabi’nin de aynı biçimde Kürdistan’a girmesidir.  YNK zaten Haşdi Şabi’ye teslim olmuştur, PKK Şengal’i Kürdistan’dan koparıp Haşdi Şabi’nin gücü olmasını sağlamıştır.

Bu savaş PKK’yi aklama Kürtleri PKK ağına sürme savaşıdır

Türk ordusunun yaptığı bu operasyon PKK’yi bitirmemiş tam tersine PKK’nin karanlık yönlerini aklamıştır. 1999’dan beri Türk devleti ile girdiği karanlık ilişkiler bu operasyon ile örtülmüştür. Hendek yenilgisi, Kuzey Kürdistan ve Rojava yenilgileri, seçim yenilgileri, paradigmalarını çöküşü vb tüm hesap vermesi gereken şeyleri halka çok mükemmel bir propaganda savaşı ile halka unutturmuştur.

Şu anda Kürtler balıkların ağa sürülmesi gibi PKK ağına sürülüyor. Sanki PKK’nin hiç karanlık tarihi yokmuş gibi, Öcalan tutuklanınca anneme hizmet etmek istiyorum dememiş gibi, sanki PKK tüm Kuzey’i altın tepside Türkiye’ye bırakmamış gibi PKK kahraman ilan edilmek isteniyor.  Oysa ki PKK yarın Öcalan koşun gelin deyince yine asıl sahibi Türkiye’nin kollarına dönecek bir harekettir.

Kürtler milli hareketinin asıl ekseni olan Barzani hareketinden uzaklaştırılıp Türkiye’nin vesayetindeki PKK’nin ağına doğru bilinçli biçimde sürülüyor.  PKK bir Kürt mili hareketi değildir PKK sömürge sınırlarının değişmesini engellemek üzerine tüm sömürgecilerin kullandığı bir aygıttır. Çok iyi propaganda yapması bu gerçeği değiştirmez. TSK asla PKK’yi bitirmez, İran asla PKK’yi bitirmez, Esad asla PKK’yi bitirmez, Irak asla PKK’yi bitirmez. Çünkü eğer PKK biterse Kürtlerin PKK ağında hapsedilmiş milli, bağımsızlıkçı düşünce ve gücü serbest kalacak yeni bir mecraya akacaktır.  Bunun için Güney’deki saldırıda hedef asla PKK değildir, hedef Barzanilerdir.

Diğer Haberler