Diyarbakır Mardin arasında başlayarak onlarca köyü etkisi altına alan yangının yarattığı felaket yüreğimizi sızlatıyor. Şu ana değin 12 kişi vefat etti, onlarca köy ve binlerce dönüm arazi etkilendi, binlerce hayvan yanarak telef oldu. Kürtlerin öz be öz toprağında yanmış çocuklar, yanmış kuzular ve koyunlar beraber inliyor. Öyle bir çaresizlik yaşıyor ki insan görüntülere bakmak bile istemiyor, gördüklerini de unutmak istiyor.
Herkes “devlet yangına zamanında müdahale etmedi, ihmalkâr davrandı” diyerek eleştiriyor. Ya böyle bir şey olabilir mi? Cinayete kurban giden kalkıp ya “beni doktora götürmedin” diye kendisini vuran katilini eleştire bilir mi? Eleştiremez, çünkü adı üstünde adam katil. Türk devleti de yangını söndürmez, çünkü onun adı sömürgeci, sömürgecilik bir halkı yakmak, kül etmek, yok etmek sonra ele geçirip üstüne kendi hakikatini inşa etmektir.
Yüz yıldır Türk sömürgeciliği altında inleyen Kuzey Kürtlerinin en siyasileri çıkmış sömürge ülke insanı değil de Türk devletinin eşit-özgür bir bireyiymiş gibi devletieleştiriyor. DEM Parti kalkmış “yangına müdahale gecikti” diyerek açıklama yapıyor. Yazık bunun adı şuursuzluktur.
Ahmet Türk Kuzey Kürdistan’ın en eski siyasetçisi, parti başkanlığı yapmış, milletvekilliği yapmış, atası dede hepsi ağaydı, kendisi zengin bir iş insanı şu anda Mardin Belediye Başkanı ama yapacağı bir şey yok, yangın bölgesine gitmiş bir biriketin üstüne oturmuş, elini yüzüne kapatmış. Bunun adı da çaresizliktir. Ayrıca hayal kırıklığıdır. 80 yaşına gelmiş Ahmet Türk aslında o anki çaresizliği Kürtler ne yaparsa yapsın Türkiye Cumhuriyeti’nin onlarının olmadığı anladığı bir derin hüsran, hayal kırıklığıdır.
Evet Kürtler şu an Ortadoğu’daki en çaresiz halktır, sömürgeciler tarafından kuşatılmıştır. Hangi derdi yaşarsak yaşayalım altını kazıyınca görüyoruz ki temel sebebi devletsizliktir. Kim ki bize devlet kötülüktür, devletsiz yaşam özgürleştiricidir diyerek devletsizlik güzellemesi yapıyorsa biliniz ki onlar hiçbir yaramazı saramazlar ancak ve ancak bedenimizdeki yaraları arttırırlar. Kuzey Kürdistan’ın bugün bu kadar çaresiz olmasının altında yatan şey devletsiz olmak ve daha kötüsü Türk devletinin onların devleti olacağına inanmak, Türkiyelileşerek acılarını azaltacağını sanmış olmasıdır.
Öcalan’ın ve partisi PKK’nin Kuzey Kürdistan’ı 25 yıldır inandırmaya çalıştıkları “devletsizlik özgürlüktür, Türkiyelileşmek en büyük özgürlüktür” söylemi Mardin-Diyarbakır yangınında bir kez daha kül olmuştur. Gerçek şudur devletiniz yoksa dünya siyasal sisteminin acımasızlığı altında bir hiçsiniz. Eğer devletiniz kötü bile olsa sizin için bir umut vardır, kendini demokratikleştirmeye çalışmak sömürgeciyi insan yapmaya, sömürgeciyi düzeltip demokratikleştirmeye çalışmaktan binlerce kez daha kolaydır. Ve devleti olan insanlar devletsiz insanlardan hep bir adım öndedir. Küçük bile olsa kendi sisteminiz sizin hayat garantinizdir.
Kürdistan Bölgesi’nin Duhok şehri Mart ayında büyük bir sel felaketi ile karşılaştı. Bine yakın ev selden etkilendi 200 evi su bastı, şehir sele teslim oldu. Doğa büyük bir felaketle şehrin üstüne geldi. Ama ne oldu biliyor musunuz Başkan Barzani Gulan Peşmergelerini acil yarı seferberlik ederek Duhok şehrine gönderdi. 300’e yakın Peşmerge şehre geldi, insanları kucağında taşıdı, evleri yolları temizledi. Duhok valisi Eli Teter, şehrin milyonerleri sokaklara indip şehri temizledi. Ve sonuçta daha sel felaketinin üstünden bir hafta geçmeden evleri selde yıkılan 110’tan fazla aileye birer daire, 5 bin dolar para verildi. Kaldı ki Kürdistan Bölgesi bağımsız bir devlet değil, kuşatılmış bir yapıdır buna rağmen insanlar kendi çarelerini kendileri buluyor, eleştirse de kendisin eleştiriyor. Sadece bu gerçek bile onlarca sayfa ve felsefi sözle süslü hale getirilen devletsizlik övgülerini, devletsizlik ideolojisini yerle bir eder.
Kalkıp Kürdistan Bölgesi’ne saldırın PKK’si başta olmak üzere bilumum dalı yaprağı, uzantısı ortağının “Doğu’da İrancılık, Güney’de Irakçılık, Kuzey’de Türkiyecilik, Rojava’da Suriyecilik” fikri Kürt toplumunu bir toplumsal yok oluşa, intihara sürükleme fikridir.
Diyeceksiniz ki ya yine meseleyi PKK’ye getirdiniz. Kusura bakmayın ama bir doktora gittiğinizde hastalığın gerçek kökeni bulunmazsa iyileşemezsiniz. Kürtlerin bedeninde şu anda büyük bir acı var, bu acının adı sömürge olma acısıdır, devletsizlik acısıdır. Bu acının kanserleşmiş hali ise “devletsizliğin özgürleştirici” olduğuna inanmaktır. Kürtlerin bedenini iyileştirmek ekonomisini düzeltmek, hayat koşullarını iyileştirmek, yangını, seli her türlü felaketten en az zararla çıkmasını isteyenler önce Kürtlerin beynine enjekte edilmek istenen bu hastalık halini aşmak zorundadır.
Evet devletsizlik büyük bir felakettir. Kürtler bu felaket ile yüz yüzedir. Her türlü sömürgeciliği hoş görmeyi bırakıp, Kürdistani fikirler etrafında birleşmeyip sömürgeciyi düzeltmek istediği müddetçe de felaketleri yenemeyiz. Umutlarımız yanmasın, elbette bu felaketi de yeneceğiz. Yangının yaralarını beraber saracağız, tüm Kürt halkının öncelikle de yangının orta yerinde kalanların, sevdiklerini kaybedenlerin başı sağ olsun, geçmiş olsun.