Türkiye kriz yaşıyor, Kürtler sokağa çıkmayın

Türkiye kriz yaşıyor, Kürtler sokağa çıkmayın

31 Mart tarihinde yapılan Mahalli idareler Genel Seçimleri hem Türkiye hem de Kuzey Kürdistan açısından oldukça önemli sonuçlar ortaya çıkardı.

Türkiye siyasal sistemi kaosa sürüklendi. Tayip Erdoğan 22 yıldır girdiği 19 seçimden ilk kez birinci parti olmadan çıktı. Erdoğan 2011 yılında yüzde 49,83 nokta oy almış yani neredeyse Türkiye’nin yarısı Erdoğan’ı desteklemişti. Fakat son yapılan seçimlerde bu kez oy oranı 35,48’de düştü.

İktidara geldikten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin hakim sınıf ve zümrelerinde büyük değişiklik yapan Erdoğan asılında Türkiye’nin kimyasını değiştirdi ve büyük oranda devleti ele geçirdi. Türkiye tarihinde Mustafa Kemal döneminden sonra Türk devleti hiçbir Cumhurbaşkanı, Başbakan veya parti tarafından bu biçimde yönlendirilmemişti. Türkiye’de ordu, istihbarat ve güvenlik güçleri devletin esas sahibiydi, ayrıca devlet içinde etkinliği olan bir sermaye sınıfı vardı.  Erdoğan 22 yıllık iktidarında bunu yıktı, orduyu, emniyet güçlerini, yargıyı ve ekonomi-sermayede ki etkin güçlerin hepsini kendisine tabi kıldı.  AKP seçimde oy kaybetse, birinci parti olamasa da devletin ana kurum ve güçlerinin hepsini elinde tutuyor. Fakat birinci parti değil ve bu durum onu parlamentoda da zora sokacak. Çünkü Erdoğan parlamentoda aslında MHP ile yaptığı ittifak ile hükümet kurabildi. Ve Devlet Bahçeli Erdoğan’a desteğini çekerse Erdoğan hükümeti düşer. Türkiye erken seçime gider ve bu atmosferde de Erdoğan’ın ikinci parti olup olmayacağı bile tartışmalı görünüyor.

Şu anda AKP öyle bir yapı durumuna gelmiş ki devlet kurumlarının tümünü bizzat Erdoğan yönetiyor ama Erdoğan parlamentoyu kaybetme riski de var. Erdoğan’ın siyasal zihniyeti ve yapısı böyle bir şeye hazır değil. Erdoğan iktidarı seçimle, sandıkla gidecek herhangi bir hükümet değil, herhangi bir yapı değil. Erdoğan sadece AKP’yi değil devleti yönetiyor. Ve geçtiğimiz 22 yılın dosyaları duruyor. Bu nedenle seçilmedim deyip emekli olup, villasında yaşayamaz. Karakter olarak da bunu yapacak biri değil.

AKP 22 yıl önce seçilen AKP değil, zihniyet ve yapı olarak oldukça iktidarlaştı, tek tipleşti ve tek adam yönetimine döndü. Erdoğan’ın etrafında da sağduyulu kadro kalmadı. Her şeyi bir araya getirince önümüzde şöyle bir durum görülüyor:

Erdoğan’ın iktidarı seçimle bırakmaz. Batı ile yeni uzlaşmalar yakalamaya çalışacak, ekonomik anlamda bazı popülist adımlar atabilir ama özünde Erdoğan’ın yapacağı şey devlete ve güce sıkı sıkı sarılmak ve bunun içinde kaosu, şiddeti arttırmaktır.

Zaten seçimden önce AKP’nin büyük kan kaybedeceği açıktı, fakat buna rağmen Erdoğan oldukça sakindi, çünkü “sandıkta kaybetsem de devlet benim” kafası ile hareket edecekti. Öyle görünüyor ki bunun için Erdoğan’ın kaos ortamını yaratma yeri Kuzey Kürdistan olacak. Seçimin ilk gecesi Erdoğan bir konuşma yaparak “Güneyimizde bir teröristan kurulmasına izin vermeyeceğiz” dedi.

Van bir provokasyon merkezi olarak seçildi

Erdoğan krizi Kürdistan’da çıkaracak. Bunun için seçimden önce de hazırlık yapıldığı görülüyor. Özellikle de sınır bölgelerde bunun hazırlık yapıldı. Şırnak’ta halkın gözünün içine soka soka binlerce askeri oy kullanmaya götürdü.
Halkın tepki vereceği ve seçimin duygusal ortamının olduğu bilindiği halde Van’da seçilmiş olan Abdullah Zeydan’ın memnu hakları geril alındı. Yani memur olamaz, dendi.

Van, rast gele seçilmiş bir yer değil. Van PKK’nin 2015-2016 yılı hendek savaşlarında yara almadan kurtulan bir yer.  Diri ve yurtsever bir kitlesi var. Yani hala sokağa çıkma yeteneği olan bir kitleye sahip. En önemlisi de Van İran sınırında ve İran ile etkileşim halinde. İran sık sık PKK birimlerinin Başkale’den başlayarak sınırdan içeri girmesine izin veriyor. Ayrıca burada İran ile sınır ticareti yapan ve İran’ın etkisi altındaki bir yapı da var. Tüm bu nedenlerden dolayı Van’ın bir son dakika kararı olmadığını bir provokasyon bölgesi olarak seçildiğini söyleye biliriz. Van’da ortaya çıkan sonuç ve tepki düzeyine göre stratejisini geliştirecek.

Van’da mazbatanın kalkıp kayyuma değil de yine bir Kürt olan Abdurrahman Arvasi’ye verilmesi de aslında aynı zamanda Kürdü Kürde kırdırma amacını da taşıyor. Kaldı ki Hakkari’de Kürtler birbiri ile çatıştı.

Erdoğan Kürdistan’da bir kaos yaratarak bu kaosu adım adım Türkiye’ye taşıyacak. Erdoğan’ın ve AKP’nin kemik bir kitlesi var, bu kitle de oldukça agresif, saldırgan ve hatta içinde silahlı eğitim görenler bile var.  Gerekirse kendisinin silahlı tabanını sokağa sürmekten hiç çekinmeyecek.

Hemen söyleyelim ne CHP ne de CHP’nin kitlesi sokakta Erdoğan ile çatışacak güce sahip değil. CHP kitlesi genelde şehirli, orta sınıf eğilimli bir taban. Yani Erdoğan taraftarı gibi eline sopa alıp çatışmaz, sokakta insan kovalamaz. AKP’de CHP’de bunu biliyor. Erdoğan’ın hem resmi hem paramiliter yapıları ile kim çatışır ancak Kürtler.

Yani aslında CHP, AKP’nin Kürtlere saldırmasından rahatsız değil. İki tarafın çatışmasından güç kazanmak istiyor.
Erdoğan’ın zaten kaosa ihtiyacı var.

İşin kötü tarafı da DEM Parti ve hatta PKK’de sokaklarda böyle bir aksiyon olmasını istiyor. Çünkü PKK’de AKP gibi kaosa muhtaçtır. Kuzey Kürdistan’da asker aksiyon gücü olmayan, hatta birçok yerde gerillası bile olmayan PKK’nin 15-20 yaşa arası gençlerin sokak eylemleri ile kendine propaganda malzemesi olarak kullanmak isteyecektir. Sokakta deşifre olan gençler hapse girmemek için PKK’ye katılacak, yeni savaşçı toplayacak PKK. Birazda Avrupa sol yapıları ile daha fazla işbirliği için malzeme.

Kürtlerin bu ortamda kalkıp sokak çatışmalarına girmesinin Kürtlere hiçbir faydası yoktur. Şu anda kendini hedef yapmadan, oyunun bir parçası haline gelmeden ayakta kalmak gerekiyor.  Eğer gerçekten PKK Kürdistani bir yapı olsa ve kapsamlı ve topyekün bir direniş geliştirse başkaldırı  düşünüle bilirdi. Fakat Meral Danış Beştaş Ankara’da Meclis kuaförünü saçını fönletip, meclis restoranında yemek yiyip çıkıp Van’daki fakir fukaraya direnin diyecekse, Cemil Bayık sırf İran ajandasına uygun diye gençleri kurban verecekse hiç gerek yoktur. Gerçek durum budur. PKK gerçek bir kitle mücadelesi yürütmek yerine zaman zaman sahneye sürüp bunun üzerinden pazarlık yapma şansı yakalama dışında bir şey yapmadı. Hele hele ortada Hendek pratiği gibi bir ihanet durumu varken kalkıp halka direnin diyemez.

Senin bu halkı savunacak gerillan yok, vekilin sıcak yerinde oturuyor, Avrupa’daki gezip tozuyor, elinde bir direniş stratejisi yok, İran’ın kanatları altında kalkıp zaten nefes alamaz durumdaki halka direnin, teslim olmayın talimatı gönderiliyor.  PKK yöneticisi, DEM Vekili, yazarı, çizeri herkes halkın arkasına geçmiş.

Van’ merkezli olaylar nedeni ile seçim süreci tam irdelenemedi ama gerçek şuydu, seçimlerde DEM Parti büyük bir gerileme yaşadı. Leyla Zana etkisi olmasa belki daha fazla da oy kaybedecekti. Fakat mesele oy değildir, DEM Parti adıyla temsil edilen PKK siyaseti yine Kürtleri “Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” noktasına getirdi. Kürtlerin kalkıp Eski Türkiye’nin Kemalistleri ile yeni Türkiye’nin Erdoğancıları arasındaki çatışmada taraf olmasının anlamı yoktur. CHP’nin Kürtlere bakışı Erdoğan’ın bakışından tek bir adım bile ilerde değildir.

Kürtlerin AKP kazanması diye CHP’ye oy vermesi stratejisi duygusal olarak mantıklı görülse bile reel siyasette karşılıksızdır.  Kürtler 1. Dünya savaşında kafir Yunanistan, Fransa ve İngiltere kazanmasın diye Türkiye’ye destek vererek bu “kendini feda etme” siyasetine kapıldı. Sonra da Kemalist dinsizler kazanmasın diye yıllarca Kürtler sağ AP, DP partilerine oy verdi. 1990’larda Çiller kazanmasın diye CHP’nin o zamanki versiyonu SHP’ye oy verdi. Erdoğan 2002 yılında seçildikten sonra da Kürtler Ergenekon gerilesin diye Erdoğan’a oy verdi, ordu gerilesin diye Erdoğan’a oy verdi. Yani yüz yıldık Türkiye içinde birine karşı bir diğerini destekleyerek sıfıra sıfır elde var sıfır kazandılar.  Geçmişin ayak izlerinden giderseniz elbette aynı yere çıkarsınız.  Kürtlerin kendini Türk siyasetine feda etmesine gerek yoktur. Türkiye devleti sağcısı ve solcusu ile beraber Kürtleri ancak Türkiye ve Türklüğe eklemlenmiş hali ile kabul ederler.

Evet ortada büyük bir haksızlık var. Ama bu haksızlık belediye ile başlamıyor, Kürtler on yıl önce Kuzey Kürdistan’da 80’e yakın belediye ye sahipti yine sistem aynı sistemdi.

Kürtler Türkiye siyasetini işgalci görmedikleri müddetçe bu kapandan çıkamazlar. Kürtler devlet sahibi olmayı istemedikleri müddetçe bu durumun altından çıkamayacaklar.

Diğer Haberler