Mehdi Öztüzün meselesi bize Kuzey Kürdistan’daki siyasi  gerçeğini bir kez daha gösterdi

Mehdi Öztüzün meselesi bize Kuzey Kürdistan’daki siyasi  gerçeğini bir kez daha gösterdi, Demirtaş, Osman Baydemir, Leyla Zana, Hikmet Fidan

DEM Parti’nin Batman’da Belediye başkan adayı olan Mehdi Öztüzün adı etrafında kaç gündür bir gündem var.
Öztüzün, avukat ve 1990’lardan beri Kürt siyasal gündeminde yerini alan bir isim, hatta Abdullah Öcalan’ın avukatı ve birkaç kez görüşmek için İmralı’ya bile gitmiş.  Batman’da aday oluyor ve ön seçimlerde halkın yüzde 80’nin oyunu alıyor.  Asıl filim bundan sonra başlıyor.

En çok oyu alan kişi olmasını rağmen “kadın kotası var” deniyor ve resmi olarak 1. Derece başkan adayı yapılmıyor.  Öztüzün burada ilk rahatsızlığını yerel organlarda ortaya koyup asıl benim birinci derece aday olmam gerekirdi diyor. Zaten hemen akabinde PKK’nin yazar çizerleri kadın kotasına karşı bir duruş var, kabul edilmez vb diyerek hedef gösterdi.

Daha sonra bir tesadüf ile HÜDAPAR’ın Batman adayı Serkan Ramanlı ile bir futbol maçında karşılaşınca, yan yana çekilen resmi mesele yapıldı. Ihanetçilerle el sıkıştı dendi. Oysa ki HDP’nin mecliste Devlet Bahçeli bile el sıkışan vekilleri bile var.

Ne oldu da Mehdi Öztüzün böyle gündem oldu? Olayın ebetteki birçok yerel boyutu vardır.  Batman belediyesi çok büyük bir maddi bütçesi olan bir belediye ve etrafından dönen birçok rant olayı var. Büyük ihtimal bu rant olayı gerginliğin nedenidir.   Öztüzün rantın bölüşümünü istenilen biçimde yapamayacak biridir. Bir ayak kaydırmasına ihtiyaç vardır, birileri ile geçmiş hesapları vardır ve gündem olmuştur. Artık Mehdi Öztüzünü kafaya takanlar her kimse demek bayağı iri yapılıymışlar, arkaları güçlüymüş ve Mehdi Öztüzün’ü şut ettiler. Sadece şut etmek demeyelim aforoz ettiler, çünkü bundan sonra onu deviren ekip oldukça artık Öztüzün hiçbir yerde hiçbir şey olamaz.

Kuzey Kürdistan’da siyasetçi yoktur, vitrin mankenleri vardır; aktör yoktur figüran vardır

Tabi yerel güçler bu konuda başka bilgiler de veriyor. Ama meselemiz Mehdi Öztüzün olayının kendisi değil, onu o duruma getiren zihniyettir. Mehdi Öztüzün olayı bir anlamda siyasete girmek isteyen herkesin trajedisidir.  Aslında Kuzey Kürdistan’da neden güçlü siyasetçi çıkmadı, neden herkesi geçici yüz oldu, elendi gitti sorularının cevaplarını Mehdi Öztüzün olayında bulursunuz.  PKK’nin yönettiği siyaset sahnesinde ne yaparsanız yapın, halkın içinde ne kadar yeriniz olursa olsun sonuçta kaderinizi belirleyen şey  sizin liyakat düzeyiniz, halkın sevgisi, yeteneğiniz, emekçiliğiniz değildir.   Kuzey Kürdistan’da legal siyaset sahasındaki isimlerin tümünün kaderi Kandil’den, İmralı’dan veya PKK’nin Türkiye’deki kadro yapılanmasından gelecek bir işaret ile yok olursunuz.  Çünkü PKK’nin yönettiği sistemde aktörler yoktur sadece figüranlar vardır.

Hiç kimse ama hiç kimse kendi başına kendi önünü açamaz. Her şey PKK’nin belirlediği sistem dahilinde yürür. Amed, Batman, Mardin gibi büyük ve ekonomik önemi olan şehirlerin adayları öncelikle gidip Avrupa’daki gerekli PKK yöneticisine, imkan varsa Süleymaniye’deki PKK yöneticilerine sisteme biat edeceğine dair güvence verir. Sonra ona hangi PKK kadrosundan talimat alacağı söylenir. Biat sözleşmesi tamamlanınca artık size halkın oy vermesi sağlanır.

Demokrasi yok kayyum var

Hemen söyleyelim bu ön seçim, halkın aday tespiti gibi konular tümden bir tiyatrodur. Oy kullanan delege değer aileleri, gençlik ve kadın yapısıdır. Bir PKK kadrosu gelir onlara “yukardan arkadaşlar falan kişiyi uygun gördü” der. Herkes oyunu “yukarının uygun gördüğü arkadaşa verir”. Dışardan da izleyen ortada halkın aday tespit ettiği büyük bir demokrasi yürüyor sanır. Oysa herkesin bir üsttekine biat ettiği bir sistem yürür. Hal böyle olunca da seçilen kişi artık tümden teslim olur.

Milletvekili de belediye başkanı da tümden bu sistemle seçilir. Oda, baro, dernek, sendikalarda da önem ve rant derecelerine göre benzer bir sistem vardır. Her yerde PKK’nin atadığı görünmeyen, ekrana çıkmaya biri “yukardaki arkadaşların temsilcisidir”. Yani aslında en alttan en üste kadar herkese bir kayyum atanır.  Kürtlerin tercihlerine kayyumu sadece devlet atamıyor, PKK’de görünen ve görünmeyen kayyumlar atıyor.
Örneğin geçen dönem meclisin kayyumu Tayyip Temel’di. Her bir milletvekiline ne yapması, ne konuşması, ne zaman gelip gitmesini emrederdi. Herkes de bir daha seçilmek için Tayyip Temel’i görünce hizaya geçerdi.

Bu sistemi kırmak isteyen isimler oldu. Kendi kişisel karizmaları ile öne çıkan, üslupları ile halka kendini sevdiren, popüler olan ve biraz bağımsız söz söylemek isteyen insanlar oldu. Fakat bunlar ya İmralı ya da KCK yönetimi tarafından diskalifiye edildi. Örneğin Selahattin Demirtaş (Tüm eleştiri ve farklı yorumlarımıza rağmen) kişisel karizması olan bir isimdi. Öne çıktı, önce Abdullah Öcalan müdahale etti ve HDP’nin 2. Olağan Kongresinde aday olmamasını istedi. Hatta Öcalan “Selahattin gidip Amed’de Belediye başkanı olsun” diyerek onu 2014 yılında süreç dışı tutmaya çalıştı. Demirtaş’ın bağlantıları vardı, yeniden seçildi. O kadar seveni vardı. Tutuklandı ilk kongrede hemen yerine başkan seçtiler. Oysa ki yeniden başkan seçip onun üzerinden önemli bir diplomasi yürütüle bilirdi. Fakat yapılmadı. Çünkü sistem tek adamlık üzerine kurulmuştu. Tek güneş olacaktı, o da Öcalan ve PKK’idi. Geri kalan herkes tek tip ve tek sıra halinde dizilecek, ayrı bir renk, ses olmayacaktı.

Bu durumu en güzel anlatan şey 1980’lerin iz bırakan filimi Kibar Feyzo’da geçer: “Ağanın poğunun üstün poğ olmaz”.  Tek bir lider olacak, geri kalan herkes biat edecek, çarkı çevirecekti.

Kuzey Kürdistan’da siyasetçi yoktur

Uzun bir konudur ama sistemin dışına çıkmak isteyen herkes bir biçimde elendi. Demirtaş sıradanlaştırıldı. Osman Baydemir iyi bir hatipti, güzel ve Kürtçü bir renkti fakat ilk baştan itibaren PKK tarafından sevilmedi, ilk fırsatta elemek için ellerinden geleni yaptılar, sonunda misyonsuz bir duruma getirdiler. Altan Tan gibiler zaten ilk baştan ajan ilan edildiler. Hikmet Fidan gibi 30 yıl hizmet edenler enselerine tek kurşunlu öldürüldüler. Leyla Zana aynı biçimde bir konuşma ile susturuldu.
İşte Kuzey Kürdistan’ın demokrasisi budur. O uzaktan çok güzel görünen, üstüne bin bir sayfa yazılan çizilen, sistemin özü budur. Öcalan, dağdaki PKK yönetimi, Avrupa’daki Brüksel veya Paris merkezli PKK yönetimi tarafından belirlenen sisteme uyanlar ve biat edenler siyaset sahnesinde kalabilirler. Şimdi biat sistemini yaratanlar mı suçlu, biat edenler mi suçlu meselesi uzun bir konudur.

Biz Mehdi Öztüzün meselesinde de Mehdi haklı vb tartışmalara girmek de anlamsızdır. Evet birinci seçilmiş ilk aday olmalıydı. Fakat şimdi DEM Parti çıkıp Mehdi yine adayımızdır dese de yukarda saydığımız sistem devam ediyor demektir. Mehdi’nin kendisi bile meseleyi Öcalan’ın kitaplarından sözler alarak yansıtıp, sırtını Öcalan’a yaslamaya çalışıyor.

Sorun Kuzey’de Kürt siyaseti diye bir siyaset ve Kürt siyasetçi diye bir şey olmamasıdır. Kuzey’de herkesin siyasetçi sandığı, Devlet ve PKK arasında güdükleşiş, cüceleşmiş, biat etmek zorunda kalmış bir topluluk vardır. Bu topluluğun etrafında da insanlar “Başkanım, vekilim” diye pervane oluyor. Eli milyon Kürdün meselesi, ana dili bile yasak olan bir halkın siyasal mücadelesi kim vekil, kim meclis üyesi, kim hangi ihaleyi alacak düzeyine indiriliyor.

Mehdi Öztüzün meselesi bize Kuzey Kürdistan’da çok büyük gibi görünün kitlenin özünde nasıl küçük bir gurup tarafından yönetildiğini, DEM Parti ve temsil ettiği geleneğin nasıl bir hiyerarşi ve biat kültürüne dayalı olduğunu. Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin nasıl Kürt meselesi dışında konularla manipüle edildiğini gösteriyor.

Mesele Ali, Veli, Mehdi değildir. Mesel Kürt ve Kürdistan olmadıkça da bu çürümüşlük devam edecektir.

Diğer Haberler