Ulusal Haklar Ve İnanç

Ulusal Haklar Ve İnanç Süleyman Akkoyun, HÜDAPAR; PKK; İslam, Hristiyanlık, ulusal sorun Kürdistan

Dikkat edilirse, herhangi bir parti veya bir partinin etkinliği eleştirilince refleks olarak “değerlere hakaret” yaygarası koparılarak eleştiri etkisizleşiyor ve konu tartışılamıyor. Oysa tartışmayan toplumlar gelişemez ve yanlışlardan arınamazlar. PKK’ye yönelik eleştirilerde “şehitlere hakaret, değerlere hakaret” denilerek tepki gösteriliyor ve birçok insan konuyu bilmeden direkt saf tutuyor. Aynı şekilde diğer tüm örgüt/partilerde de eleştiriye karşı benzer bir refleks vardır. İslamcı kesimde bu refleks direkt “dine/inanca hakaret” şeklinde yansıtılıp esas konuşulan konu unutturuluyor.

HÜDA-PAR’ın Diyarbakır etkinlikleri birçok açıdan medyada tartışıldı/tartışılıyor. Tartışılan etkinliklerden biri de Hz. Muhammed’in doğum günü kutlamasıdır. Hıristiyanlar nasıl ki peygamberlerinin doğum gününü kutluyorsa, Müslümanlar da kutlar; bu noktada bir sıkıntı olmamalı. Ancak, doğrum günü kutlamalarının tarihsel geçmişi, nasıl geliştiği ve neyi amaçladığı tartışılmalıdır ve tartışıldığında da “Peygambere hakaret” olarak algılanmamalı. Daha doğrusu birilerinin kasıtlı olarak “hakaret” yaygarası koparmasına izin verilmemelidir.

Biz şimdiye dek inançların kendisini tartışmadık, sadece inancın egemen devlet politikalarına araç edilmesini eleştirdik/eleştirmeye de devam edeceğiz. Bu noktada eleştiren değil, araçsallaştıranlar dine hakaret etmektedirler.

PKK’nin Kemalist Sol söylemlerle, “Halkların Kardeşliği” argümanıyla Kürdlerin Ulusal Hakları’nı devlete peşkeş çekmesini eleştirirken, ne halkları ne de evrensel sol değerleri hedef almıyoruz. Bu değerler altında Kürdlerin Ulusal Hakları’nın içeriksizleştirilmesine karşı çıkıyoruz. Aynı şey HÜDA-PAR veya diğer İslamcı örgütler/partiler için de geçerlidir. Eleştirilerimiz dine/dindara değil, din maskesi altında Kürdlerin Ulusal Hakları’nın gölgelenmesine ve “Ümmetçilik” adı altında devletleşme hakkının yok sayılarak egemen devletlerin politikalarına hizmet edilmesine yöneliktir. Bu duruşumuz çok iyi bilinmesine karşın, en ufak bir tartışma veya eleştiride “dine hakaret” ediliyor yaygarası koparanlar samimi olmadıkları gibi gerçeklerin görülmesinden korkan art niyetlilerdir. Bunlar genelde Kürdler içinde örgütlenen devletçi kesimlerdir.

PKK ve legal alandaki temsilcileri Kürdlerin kanından beslenerek bir güç oldular. Bu güç zamanla Kürdlükten uzaklaştırılarak Türk Solu’nun denetimine sokuldu. Geldiğimiz aşama, Kürdlerin devletleşme hakkına saldıran bir kitlenin varlığıdır; bu Kürdler açısından bir trajedidir.

Benzer şekilde HÜDA-PAR da Kürd tabana sahiptir. Kürdlerin muhafazakâr kesimleri içinde ciddi bir güç olmaya doğru giderken, hem Kürdi damar gelişiyor hem de devletin görevlileri tarafından “Ümmetçilik” adı altında denetim altına alınmaya ve Kürdleri Kürdlüklerinden arındırmaya çalışılıyor. HÜDA-PAR’da gelişen Kürdi damar kuşkusuz ki önemlidir ve Kürdlerin “Türk-İslam, Arap-İslam, Fars-İslam anlayışından sıyrılarak Kürd-İslam bir anlayışa doğru evirilmesi gibi doğru yola girmesidir. Kürdlük ile İslam’ın veya Kürdlük ile başka bir inancın karşıt olmadığı, birini diğerine feda etmeden mücadele edilebileceği; Ulusal Haklar’dan mahrumiyetin Kürdlerin önceliği olduğu, din/inancın her şeyden önce işgale ve ulusal sömürüye karşı mazlum Kürdlerin yanında yer alması gerektiği hem ırkçılıktan arınmış İslam âlimlerince hem de Kürdistan tarihinde görülebilir. Kürd yurtseverliğinin kaynağını Medreseler ve benzer dini kurumlar olduğu gerçeği, İslamcıların Kürdlüğe karşı konumlandırılmasının bir devlet projesi olduğunu gösterir. Kürdler hem dindar hem de yurtsever kimliklerini birlikte koruyabilir ve savunabilirler. Şêx Seid, Şêx A. Selam Berzani gibi çok değerli referanslar varken, egemen devletlerin “İslamcılarını” örnek almak akıl tutulmasıdır.

Kürdler işgal edilmiş ve paylaşılmış/bölünmüş bir Ulus olarak dünyada eşi az bulunur bir konuma sahiptirler. Kuşkusuz ki işgal altında bir halkın önceliği işgalden kurtulmaktır. Bu nedenle Kürdlerin Ulusal Sorunu dururken, sınıfsal/ideolojik ve dinsel argümanlarla başka öncelikleri dayatmak sadece ve sadece egemen devlet politikalarının hayata geçirilmesidir.

Kürdlerin devletleşme hakkı hem evrensel sol değerlere göre hem de Dini değerlere göre tartışma gerektirmeyecek şekilde bir hak iken, Sol ve Din adına bu hakkın yok sayılması veya ötelenmesi sahtekârlıktır. Bu sahtekârlıkları eleştirmek dine veya sol değerlere saldırmak değildir; aksine bu değerleri araç olarak kullananların teşhir edilmesidir.

Türk-İslam ile Kemalizm, T.C’nin çimentosunu oluşturan iki farklı ama ortak kanattır. Kürdleri “dindar-Laik” kamplaşmasına götürmek sistemin iki kanadı arasında Kürdleri tercihe zorlamaktır; sonuçta hangi, kanat güçlenirse güçlensin işgalci devlet kazanmış olur. Bu kamplaşmanın olması için devlet politikası hep devrededir. Bu noktada herkesin uyanık olması lazım.

HÜDA-PAR etkinliklerine gelince; halkın inancının gereğini yapması, Filistin halkı ile dayanışma mitingler düzenlemesi veya Peygamberlerini anması kadar doğal bir şey olamaz ve bu noktada eleştiri haksızlık olur. Ancak şu bir gerçek ki, söz konusu etkinlikler siyasi bir partinin etkinliğidir ve siyasi bir içeriğe sahiptir. Dolayısıyla bu etkinliklere yönelik değerlendirmeler dinsel açıdan değil, siyasi açıdan yapılmalıdır.

Etkinliklerde Türk-İslamcı anlayışın temsilcilerinin söz sahibi olması rahatsız edicidir. Kürdlerin dini duygularını devlete peşkeş çekmek gibi bir misyona sahip olan bu görevli insanların Kürdistan’da Kürdlere hitap etmesi ve Kürdlerin devletleşme hakkını es geçerek “Ümmetçilik” adı altında kendi devletlerini kutsaması çirkin, çirkin olduğu kadar da kirli bir projenin hayata geçirilmesidir. Ertuğrul Kürkçü, S.S. Önder, Figen Yüksekdağ gibilerinin HDP içindeki misyonu neyse, Mehmet Göktaş gibi Türk-İslamcıların HÜDA-PAR içindeki rolü de odur; ortak noktaları Kürdlerin devletleşme hakkının önüne geçmektir. Kürdlerin Kürd/Kürdistani kimliğinden arındırılması çabalarının HÜDA-PAR içindeki dindar yurtseverleri de rahatsız ettiğini biliyoruz. Nasıl ki HDP içindeki Kürdler Türk yöneticilerden kurtulmalıysa, aynı şekilde HÜDA-PAR içindeki Kürd taban da Türk Yöneticilerden kurtulmalıdır.

HDP içindeki hangi Türk Kürdlerin devletleşmesine karşı çıkarken “T.C.’yi yıkalım” diyor?

HÜDA-PAR içindeki hangi Türk Ümmetçilik adı altında Kürdlere devletsizliği aşılarken “T.C’yi yıkalım” diyor?

Kürdlere devletsizliği dayatan Sol ve Dinci egemenler kendi devletlerini yok etmeden, Kürdlere devletsizliğin nimetlerini anlatıyorlarsa sahtekârdırlar/görevli devlet elemanlarıdırlar…

Devletin/devletçilerin PKK vasıtasıyla hayata geçirmek istediği anlayış, Kürdlüğün İslam’a karşı konumlanmasıdır; bu anlayışa karşı gelişen tepki de yine devlet/devletçiler tarafından HÜDA-PAR vasıtasıyla İslam’ın Kürdlüğe karşı konumlanmasını sağlamaktır. Ne Kürdlük İslam’a ne de İslam Kürdlüğe karşıdır. Bu yalın gerçeklik görülerek kirli oyunlara alet olmamalı Kürdler…

Biz, Kürdlerin önceliği ulusal haklardır gerçeğinden hareketle dinsel/ideolojik yaklaşımlar içine girmedik/girmeyeceğiz de. Bizim açımızdan, Kürdlerin devletleşme hakkını savunan bir Şeriatçı, Kürdlerin devletleşmesine karşı olan bir solcudan çok daha değerlidir. Aynı şekilde, Kürdlerin devletleşme hakkını savunan bir dinsiz, Kürdlerin devletleşmesine karşı olan bir “dinci” den çok daha namuslu ve değerlidir bizim için. Aynı şekilde, devletleşme savunan bir HÜDA-PAR’lı devletleşmeye karşı çıkan bir PKK’liden ve diğer tüm kesimlerden daha değerlidir; devletleşmeyi savunan bir PKK’li veya başka bir kesim de devletleşmeye karşı çıkan bir HÜDA-PAR’lı veya başkalarından daha değerlidir. Kısaca, Kürdlerin devletleşme hakkını savunmak ve öncelik olarak hayata geçirmek Kırmızı Çizgimizdir. Bunu hayata geçirenlerin inancı/ideolojisi bizim açımızdan hiç önemli değildir. Kürdlerin olmazsa olması Ulusal Hakları’dır. Bu haklara saygı duymayan hiçbir ideoloji ve inanç açımızdan saygın değildir.

Kürdlerin farklı inançlara ve ideolojilere sahip olması doğaldır. Bu farklılıkların ortak noktası ise devletsizliktir. Tüm farklılıklar devletleşme ortak paydasında bir araya gelebilmelidir. Devletleştikten sonra da herkes inancına/ideolojisine göre siyaset yapacaktır. Ancak bu farklılıkları günümüzün çelişkisi haline getirip Ulusal Sorun’un önüne koymak açıkça Kürd/Kürdistan düşmanlığıdır.

Kürdler, inançlı/inançsız/anarşist/sosyalist/milliyetçi/liberal ve diğer tüm kesimleriyle bir ulustur ve bu ulus içinde herkes kendisini ifade edebilmelidir. Ulusal Haklar elde edildikten sonra da istedikleri gibi iktidar kavgasına tutuşabilirler. Ancak bu aşamada Ulusal Hakların önüne geçecek her siyasi duruş sömürgecilerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir.

Kürdler, devletleşmekten yana olanlar ile karşı olanlar şeklinde ayrışmalıdır; diğer farklılıklar talidir ve bugünün sorunu da değildir. Türk Solu ve Türk-İslamcıların tepede yarattığı yapay çelişki Kürdleri karşı karşıya getirmemeli ve taşeron rolünü üstlenmelerini sağlamamalıdır. Bunun gerçekleşmesi için de eleştiri kültürünün yayılması gerekiyor.

Eleştirilere “şehitlere/değerlere/dine hakaret” olarak set çekmeye çalışanlara prim vermiyoruz. Hem Kürdlere, hem insanlığın ortak değerlerine hem de İlahi olana en büyük saygısızlık ve hakaret, Kürdlerin devletleşme hakkına karşı çıkmaktır; bu insanlık suçunu işleyecek olanların “değerlere saldırı” yaygarasını ciddiye almıyoruz; Kürdler de almamalıdır

Diğer Haberler