Hem bireyler hem de kurumlar dönem dönem yanlış işler yaparlar. Bu yanlışlar bazen suç bazen de ihanet kapsamına da girer. Böyle tekil yanlışlar/suçlar, birçok doğruyu hayata geçirmekle zamanla telafi edilebilir. Ancak bir misyon yüklenerek piyasaya sürülen taşeron çeteler varlıklarını sürdürdükleri sürece sahiplerine hizmet ederler.Belli bir suç ve ihanetle sınırlı kalamazlar; misyonları gereği sürekli suç işlemek zorundalar.
Egemen devletler tarafından kurulan ve Kürdlerin başına bela edilen PKK çetesi de misyonu gereği kesintisiz bir şekilde Kürdlere karşı suç işliyor; işlediği tüm suçlar ihanetçi misyonunun gereğidir. “Belki düzelir” hayalini kuran bazı hayalperestler PKK’nin düzelemeyeci gerçeğini bir türlü görmek istemiyorlar. Piyasaya sürüldüğü günden beri pratiğiyle ihanet çetesi olduğunu ispatlayan PKK, Kürdlerden gerekli tepkiyi almadı ve ciddi bir güç olduğuna inandığı anda Kürdlük maskesini çıkararak açıkça taşeron bir ihanet çetesi olduğunu haykırarak “Kürdlerin devletleşmesine karşıyım” deme cüretini gösterdi. Kürdlerin devletleşmesine karşıyım dedikten sonra hiç kimsenin bu ihanet çetesini “Kürd hareketi” olarak gösterecek bir dayanağı kalmamıştı. Ama buna rağmen Kürd politik çevreleri ısrarla PKK’nin bir “Kürd hareketi” olduğu yalanına sarıldılar ve bu yalanın gönüllü sözcülüğünü yaptılar.
PKK’ye tavır alma cesareti gösteremeyen veya çıkarları gereği PKK’ye dokunamayan politik çevreler, açıkça halkı kandırmakla kalmadılar; zamanla ihanetin “Kürdlük” adı altında kanıksanmasını da sağladılar. PKK bir yerde ihanet adımı attığında utana sıkıla ve kızdırmayacak şekilde eleştiren politik çevreler, bu zavallıca eleştiriyi bile hemen telafi edecek ve unutturacak şekilde PKK propagandası yaptılar. Kuzey’de eleştirseler, Güneybatı’da alkışladılar; Güneybatı’daki bir eylemlerinden dolayı eleştirseler, Güney’de alkışladılar. PKK’yi alkışlayacak bir şey bulamadıkları zamanlarda ise “kahramanlık” destanları yazarak PKK’yi onure ettiler. Bu iki yüzlü politikalarla bu günlere geldik
. Kuzey’de tüm ulusal dinamikler yok edildi ve “ulusal söylemlerin” sahipleri de en az PKK kadar entegrasyoncu bir noktaya geldi. Güneybatı Kürdistan açıkça PKK(PYD) eliyle Kürdlükten arındırılarak “halkların” (çetelerin) yuvası yapıldı. Bugün Güneybatı’da asgari olarak otonomi/özerklik adı altında ulusal kurumlar yoksa bunun birincil derecede sorumlusu ve engelleyeni PKK’dir.
Kürdlerin varlık koşullarını yok etmek için Kürd gençlerini kullanan PKK, sadece ihanetle yetinmedi, ihaneti Kürdlerin kanıyla meşrulaştırdı. Ve ne yazık ki tüm politik çevreler de “şehit edebiyatı” ile Kürdlüğe karşı savaşan PKK askerlerini kutsadı, “kahraman” ilan etti. Tüm ihanetlerine rağmen aklanan ve ölüme gönderdikleri Kürdlerin “kutsanmasıyla” tekrar tekrar kendisini Ulusal zeminde yeniden üreten PKK, Kürdleri “şehit edebiyatıyla”aldatmak için bile bile Kürd gençlerini ölüme gönderdi/göndermeye devam ediyor. Bu ölümler PKK’ye propaganda malzemesi olurken, ölenlerin bağımsızlık karşıtlığına hizmet ettikleri gerçeğiyle yüzleştiriyor bizi. Hem yaşarken ihanet çetesinin bir parçası oluyorlar hem de ölürken “şehit edebiyatıyla” ihanet çetesini meşrulaştırıp ihanetlerin daha cesur bir şekilde hayata geçirilmesine alet ediliyorlar. Bu açıdan bakıldığında duygusal davranmak direkt PKK politikalarına/ihanetine hizmet etmek demektir.
Bu basit gerçekliğ aptallar bile anlayabilir: Kürdlerin devletleşmesini engellemek için savaşan ve ölen hiç kimse Kürdlerin bir değeri olamaz; kişinin niyeti ve amacı ne olursa olsun…
PKK’nin Güney’deki varlığı bağımsızlığa giden yolda ciddi bir risk/engel durumuna gelmiştir. Kuşkusuz ki bu engelleri oluşturan sömürgeci devletlerdir; ama direkt yerel çeteler vasıtasıyla bunu yapıyorlar. Güney’de en büyük sorunun PKK çetesi olduğu açıktır. Şingal’de oynadğı kirli rol her şeyi özetliyor aslında…
PKK ve bağlı çetelere karşı gerekli Kürdistani tavır alınamadığı için ihanette sınır tanımıyorlar ve her gün yeni bir ihanet atılımı yapıyorlar. Kuzey’yi harabeye çeviren PKK, ağır bir yıkım yaşadığı bir dönemde kirli yüzünü YNK ile birlikte 16 Ekim 2017 Kerkük’te gösterdi. Kerkük, Kürdlerin onur mücadelesinde simgedir; Melle Mistefa’nın Kerkük hassasiyeti ve vasiyeti; Namuslu Kürdler arasında sloganlaşan “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” söylemi Kerkük’ün Kürdler açısından önemini göstermeye yetiyor.
Kürdistan’ın önüne çıkan tarihi olanağı heba eden PKK ve benzeri ihanet çetelerine tolerans gösterilmesi, yıkıma katkı sağlamaktan başka bir şey değildir. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı Kürdler için bir teselli olacak ve uzun vadede Ulusal duyarlığının gelişerek diğer parçalarda da umudun yeşermesine vesile olacaktır. Şayet Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı engellenirse, Kürdler yüz yıl daha köleliğe mahkum olacaklardır.
Bu kadar hayati olan Güney Bağımsızlığı için herkesin son kozlarını oynaması gerekiyor. Ve bağımsızlık önünde en büyük engeli teşkil eden PKK çetesine tavır alarak gereğini yapmalıdır. Bunu yapmayanlar da en az PKK kadar ihanete hizmet etmiş olacaklar. Biz, Kürdlerin devletleşmesine karşı duran ve savaşan kim olursa olsun çetedir/cehştir/ihanetçidir gerçeğinden hareketle, cehşliğini ilan eden ve bunu açıkça savunan PKK ve türevlerine karşı gerekli tutumu almayan herkesin bu ihanete ortak olduğunu haykırıyoruz.
Hâlâ PKK’yi “bir Kürd hareketi” olarak görenler; PKK saflarında Kürdistan’a karşı savaşanları “Kürd savaşçı” ve “şehit” diye kutsayıp PKK ihanetini meşrulaştıranlar; Kanton, Öz Yönetim, Demokratik Cumhuriyet gibi ihanet projelerini “doğal bir düşünceymiş gibi” tartışanlar ve halka yutturmaya çalışanlar; PKK Medyası’nın ihanet açıklamalarını servis edenler; PKK ve legal/illegal türevleriyle “birlik” kuranlar, ittifak yapanlar; Kısaca PKK’nin cehşliğini haykırmayan ve cehşlere karşı alınması gereken tavrı alamayan herkes bu ihanete ortak olacaktır.
Gün namuslu Kürdler ile çetelerin/cehşlerin/entegrasyoncuların ayrışma günüdür; Ya bağımsızlıktan yana tutum alırsınız, ya da PKK ihanet çetesinin ihanetine ortak olursunuz…