Sevr, Lozan, Misakı Milli üçgeninde Abdullah Öcalan ve paradigması

Sevr, Lozan, Misakı Milli üçgeninde Abdullah Öcalan ve paradigması

Kürtler toplum ve coğrafya olarak son iki yüz yıl içinde pek çok farklı ideoloji, siyaset, anlaşma ve yapının saldırısına maruz kaldı.  Pan Türkizm, Pan Arabizm, ve İrani farklı ideolojilerin Kürtleri kendi içinde eritme mücadelesi tümden başarılı olmasa da belirleyici sonuçlara ve acılara yol açtı. Bunların içinde özellikle de 20’inci yüz yılın ilk çeyreğindeki Sykes Picot ve Lozan anlaşmalarını saymak mümkündür. İdeolojik olarak da Arapların ve Farsların sömürgeci ve asimilasyoncu siyasetleri de çok yönlü incelenmelidir. Fakat hiçbir parçada asimilasyon ve oto asimilasyon Kuzey Kürdistan kadar etkili olmamıştır. Bunda özellikle Lozan Anlaşması ve Kuzey Kürtlerinin Lozan karşısındaki tutumunun etkisi büyüktür.

Sevr-Lozan- Misakı Milli üçgeni ve Kürtler

Kürtlerin 20’inci yüz yılın başında karşılaştığı iki anlaşma oldu Sevr   ve Lozan.
Sevr, Kürtler ve Osmanlı imparatorluğu içinde kalan azınlıkların tümüne kendini yönteme ve kendi hakkında karar alma şansı tanıyan önemli bir anlaşmaydı. Bu anlaşma karşısında ürken Türk siyasal yapılanması Sevr’in çökertilmesi için mücadele etti ve sonuç olarak Lozan imzalandı. Çok ayrıntıları olmakla beraber Lozan üç sonuca yol açtı.

 Birincisi; Kürtlerin toprakları bölündü ve Kürtler adı hiçbir uluslararası belgeye konmayan, yok sayılan bir halk durumuna geldi.
İkincisi; Lozan bir anlamda Türk devletinin kuruluş belgesi oldu, bugün ki Türkiye Cumhuriyeti Lozan sonrası kendi sistemini kurdu.

Üçüncüsü ise; Türkler Lozan’da varlıklarını garanti ettiler fakat Misak-ı Milli adı ile somutlaştırdıkları büyük Türkiye hayallerinin içinde yer alan Kıbrıs, Musul- Kerkük ve Batum gibi alanlardan da çıktılar. Yani Misak-ı Milli düşüncesi kaybetti.

Bu tarihi içiçelikler tarihi açıdan Sevr-Lozan ve hatta Misakı Milli kavramları arasındaki bağları ortaya koyar. Kürdistan ve Kürtler adına siyaset yapan herkes kendi siyaset paradigmasını belirleyince bu üçlüyü bilmek, tarafını ve karşısında mücadele edeceğini seçmek zorundadır.

Peki buradan şu soruya gelelim: “Abdullah Öcalan, Partisi PKK ve yan örgütlerinin Sevr, Lozan ve Misaki Milli karşısında ki tutumları nedir, hangisinin yanında, hangisinin karşısında yer almaktadırlar?”

Öcalan: Sevr büyük bir tehlikedir

PKK, son bir üç aylık dönem içinde Lozan Anlaşmasına karşı kendisine bağlı yapıları harekete geçirmiş gibi görünüyor. Konferanslar, toplantılar düzenlediler. Birçok söylem geliştirdiler. Fakat bu konuda samimiler mi değiller mi bu bir tartışma konusu. Çünkü biz Abdullah Öcalan’ın PKK tarafından kutsal kitap muamelesi gören Savunmalarında ve İmralı Sorgu tutanaklarında Kürtlere kendini yönetme hakkı veren Sevr’e karşı çıktığını görüyoruz. Lozan’ı savunduğunu hatta Lozan bir yana Abdullah Öcalan’ın Misak-ı Millîyi savunduğunu görüyoruz.

Abdullah Öcalan’a göre “Sevr Anadolu ve Mezopotamya toprakları için büyük bir tehlikedir”. Çünkü Sevr’de Kürt ve Ermeniler kendi topraklarının sahibi olacak, Türkiye daha küçük bir toprak parçasına sahip olacaktı. Oysa Misakı Milli bir kurtuluş yoludur. Öcalan Misakı Milli için ise şunu söyler: “Türkler ve Kürtler, tıpkı o dönemde olduğu gibi, “Misak-ı Milli çerçevesinde” birleşmeli ve yeni bir Türkiye’yi, yeni bir geleceği kurmalıdır. Neden?

Öcalan devletsizlik kefenini ideolojik söylemlerle süsleyip Kürtlere tekrar giydirdi

Kürtler ve Türkler bin yıllık bir dönemdir beraber yaşamaktadır. Ve Kürtler her zaman için küçük kardeş, uzayınca kesilmesi gereken tırnak vb. olmuştur. Özellikle 20’inci yılın başında Türkiye için yaptıkları hiçbir şeyden hiçbir kazanç elde etmemişlerdir. Kendi devletlerine sahip olmamışlar, kendi durumları hakkında karar almamışlardır. Öcalan’ın savunmaları Lozan’ın Kürtlere biçtiği “devletsizlik kefenini” ideolojik kavram ve argümanlarla süsleyerek tekrar Kürtlere sunmuş ve kabul ettirmiştir.

Öcalan’ın 2000 yılından bu yana kullandığı kavramların hepsinin altında Kürtlerin devlet olmasını engellemek vardır. Öcalan önce Kürtlere devletsizliği iyi bir şey gibi kabul ettirmek için çaba harcadı ve kalkıp “a-devlet” yani “devlet olmayan” gibi bir kavram buldu. Daha sonra Öcalan Kürtleri devletin kötü olduğuna inandırmak için binlerce sayfa yazdı hatta o kadar ileri gitti ki hiçbir yerde olmayan biçimde devlet kelimesinin Arapça “genç bir kadına tecavüz etmek” anlamına geldiğini söyledi. Öcalan devletin 5 bin yıldır insan toplumuna kattığı olumlu yönler yokmuş gibi devletsiz toplumun özgür olduğunu iddia etti. Devleti tu kaka etti.
Hiç olmayan hayali bir demokratik modernite, hiçbir somutluğu olmayan bir demokratik konfederal sistem gibi kavramları da Kürtlere model olarak sunduktan sonra kalkıp “bize devlet verseler de istemeyiz, asla devlet istemeyeceğiz, sınırların değiştirilmesine karşıyız” dedi.  Ve hemen ardında nüfusu 20 milyonu geçen Kuzey Kürdistan için “Türkiyelileşme” gibi bir hedef belirledi. Partisi ve yan örgütleri de aynı çizgiyi devam ettiriyor.  Tarihte de Kürtler içinde böyle bir damar daha vardı.

İsmet İnönü’nün, Zülfü Tigrel’in Diyap Ağa’nın ruhu Öcalan’da yaşıyor

24 Temmuz 1923 yılında Kürtleri yok sayan anlaşma Lozan’da imzalanınca da “Kürtler ayrı devlet istemiyor” diyen Kürtler de vardı. Bunlardan ilki ismet İnönü’ydü. O Bitlisli tanınan bir Kürt ailenin evladı olmasına rağmen Kürtlerin Kendi Kaderini Tayin Hakkını” kullanmasını engelledi. Öyle ki Lozan’da Sevr’i yıkan anlaşmayı yapan Türkiye’nin heyet başkanıydı. Anlaşması Kürtlere ölüm, katliam Türklere ise bir devlet verdi.

Yine Lozan’da anlaşma imzalayan heyette bir diğer Kürt olarak da Mehmet Zülfü Tigrel vardı. O da Diyarbakırlıydı. Lozan’da bakın bu devlet Kürtlerin de devletidir demek için gönderilmişti. Orada sözde Kürtler adına bulundu. Fakat tarih kitaplarına göre Kürtlerin bölünmesi ile ilgili Musul konusunda ki oturumda hasta numarası yaparak oturuma bile gitmemişti.

Birde Kürtler adına mecliste olanlar vardı: Mesela Diyap Ağa. Diyap Ağa Sevr Anlaşmasına karşı çıkmıştı. Diyap Ağa o dönemi şöyle anlatır: “Memleketin ahalisi Kürtmüş orada bir Kürt hükümeti kuracaklarmış bunu duyunca kızdım kürsüye çıktım. (Sevr anlaşmasından söz ediyor) ve şunları söyledim “Hepimiz biriz. Ne Türklük ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz; kardeşiz. Ama düşmanlar bizi birbirimize saldırtmak için tuzaklar kuruyorlar. Sen şöylesin, ben böyleyim filan diye hile yapıyorlar. Ülke ne kadar ileri giderse o kadar iyidir.”
Diyap Ağa’nın özlemi ile Abdullah Öcalan’ın Türkiyelileşme paradigmasında yaşıyor. Siyaset ve yönetsel hiçbir karşılığı olmayan hakların kardeşliği söylemi, Türkiye’nin ileriye taşınması gibi kavramlar tümden Diyap Ağa ile örtüşür.

Hasan Hayri ise Lozan’a bir telgraf çeker ve “Kürtler Türkiye’den ayrılmak istemiyor, heyet hepimizi temsil ediyor” der. Hatta Mustafa Kemal Hasan Hayri’den meclise Kürt kıyafeti ile gelmesini ister. Böylelikle meclis meşrulaştır. Hasan Hayri en iyi niyetli isimdir, Kürtlere gerçekten haklar verileceğini düşünür. Fakat hem Lozan’a hizmet etmekten kurtulamaz hem de idam edilir. Hasan Hayri bugün TBMM’deki Kürt meclis üyelerinin Türkiye’yi meşrulaştırması gibi bir rol oynar. İyi niyetli bile olsa, “Demokratik Cumhuriyet, Türkiyelileşme” söylemi çatısına altında siyaset yapan herkes aslında bir çeşit Hasan Hayri’dir.

Şöyle kısa bir özet bize şunu çok iyi gösteriyor: İnönü’nün, Ziya Türeli’nin, Diyap Ağa’nın ve daha ismini sayamayacağız onlarca isim Lozan’ı savunmuş, Türkiye’yi kurmuş ve Kürtlere ihanet etmiştir. Bunların ruhu bugün Abdullah Öcalan’ın paradigmasında yaşamaktadır.

Öcalan siyasetini devam ettiren herkesin gönlünde bir Diyap Ağa vardır

PKK’nin Lozan Antlaşmasının 100. Yıl dönümü eylemlerine katılması ve çevresinde insan toplaması bu gerçeği değiştirmez. PKK bin tane yürüyüş yapsa, bin tane konferans yapsa da gerçek şudur: Sınırların değişmesini istemeyen, Kürt adını kullanmaktan çekinen, devlet fikrini çöpe attık diyen, devlet gericidir- devlet köleleştirir diyen, Kürtler Türkiyelileşme üst kimliğini kabul ediyor diyen her Kürdün içinde bir İnönü, bir Hasan Hayri, bir Diyap Ağa vardır.

Buna sınırları değiştirmek istemiyoruz diye Nilüfer Koç, Devlet fikrini çöpe attık diyen Hatip Dicle, devletsiz sistem kuracağız diyen Karasu gibi PKK yöneticileri de dahildir. Bunlar Lozan’ı yıkamaz, ancak yeni Lozanları Kürtlere kabul ettirir. Öncüsü Öcalan olan Lozan’ın ancak peşinden gider.

Diğer Haberler