Apocu paradigmanın iflası

  Apocu paradigmanın iflası, Ziya Gökalp, Ertuğrul Kürkçü, Öcalan, DTP; BDP; Türkiyelileşme, Türkçülüğün ilkeleri,

Türkiye’de cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerinin sonuçları gündemdeki yerini koruyor. Erdoğan’ı mağlup etme üzerine kurgulanan seçim stratejileri 2. Turda yenilgi ile sonuçlandı. Kuşkusuz ki seçim sonuçları her siyasi parti için yeniden yapılanma ve iç tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu partilerden birisi de HDP’dir.

HDP seçimlerde 2 milyon oy kaybetti. Bu bilanço beklenilen bir durum değildi. HDP seçime millet ittifakının payandası rolü ile hareket etti. Her iki ittifak (Millet-Cumhur) cephesi seçim kampanyasını Kürt düşmanlığı üzerinden yürütürken sözüm ona Kürt partisi de bu faşist koruya vokalistlik yapıyordu.

Kürtler parlamentoda güçlü temsili yet hayallerini kurarken HDP cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmıştı. Kendisi aday çıkarmayarak siyaseten kendini silahsızlandırdığı gibi kilit parti olma misyonunu da faşist otlakçılara kaptırdı.

HDP bir misyon partisidir

PKK’nin Erdoğan ile kan davalı pozisyonu HDP’yi de politikasız bıraktı. PKK ve Erdoğan’ın arasında ki kan davası Kürtleri AKP hükümetinin hedefi haline getirdi. Tüm Kürt’ler PKK’nin bu anlamsız siyaset dışı duruşunun faturasını ödemek zorunda kaldı. PKK’nin bu kan davası anlayışı HDP’yi güncel politik davranmaktan alıkoyduğu gibi Meral Akşener ve Ümit Özdağ’ın içinde olduğu bir ittifakta yer almaya zorladı. Yani seçimlerde Kürtlerin siyasal gücü iki milliyetçi ittifak arasında iç edildi.

HDP’nin misyonu ve örgütsel yapısı, PKK’nin bu dayatmasına karşı koyacak nitelikte değildir. Çünkü nihayetin de HDP bir misyon partisidir. HDP’nin kuruluş amacı ve misyonu doğru kavranmadan bu günkü durum yeterince anlaşılmaz.

HDP Kürt karşıtı projenin legal ayağıdır

HDP Öcalan’ın devletle ortaklaşa geliştirdiği Kürt karşıtı projenin legal ayağıdır. İmralı’daki anti-Kürt çalışma grubu (Mit-İçişleri-Apo) Kürdistan’daki siyasal kabarışı engelleyip Kürtleri TC’nin bagajı haline getirmeyi planladı.

Arap baharıyla Ortadoğu genelinde başlayan siyasal hareketlilik Kürdistanı  işgal eden devletleri de telaşa soktu. Ancak Türk devleti böylesi bir tehlikenin önlemini önceden almıştı. Öcalan’ın 1999 da Türkiye’ye gelmesiyle Kürt sorunu mutasyona uğradı. Devlet ile Öcalan Kürt sorunun da Kürtsüz bir çözüm üzerinde anlaştı. Bu için teorik ve politik çizgisi oluşturma işi Öcalan verildi.

 Öcalan’ın odası kütüphaneye dönüştürülerek kendisi; Kürtlerin fikir dünyası ve ulusal DNA’sını değiştirme ile görevlendirildi. Nasıl ki 1920’larde Ziya Gökalp etnik kimliğini inkar ederek Turancılığın filozofluğunu soyunup “Türkçülüğün esaslarını yazarak Türk ulus devletinin kurulmasında rol oynadıysa Öcalan da aynı çizgide misyon üstlendi.

Ziya Gökalp’tan Türkçülüğün, Öcalan’dan Türkiyelileşmenin ilkeleri

Devletin verdiği bu ödevi iyi çalışarak “yeni Paradigma” adı altında tıpkı ziya Gökalp gibi Kürtleri Türkleştirmenin esasları yazdı. Yeni Paradigmasın da Kürt sorununun bir demokratikleşme sorunu olduğu, Kürt isyanlarından dolayı devletin otoriterleştiğini, Atatürk’ün sorunu çözmek istediğini ancak Kürt isyanlarının bunu engellediğini, bu sebeplerden dolayı devletin demokratik ayağının sakat kaldığını söyledi. Bunun için de Kürtlerin ayrı bir devlete ihtiyacının olmadığını ve ulus-devlet döneminin kapandığını teorize etti. Kürt sorununun siyasal ve ulusal bir sorun olmadığı tezini savunarak Kürtlere “Türk(iyeli)leşme” deli gömleği giydirmeye çalıştı. Tüm Kurum ve kavramların başına “demokratik” kelimesini ekleyerek ortaya karışık bir şey sundu. Kendi örgütsel yapısını da bu temelde yeniden örgütledi.

Bu Türkleştirme projesinin legal alandaki partilere verildi. BDP ve DTP ile yavaş yavaş süreç normalleştirildi. Fakat asıl büyük ihale HDP ye verildi. Bu projeye göre Türk solundan ne kadar ipi kopuk varsa HDP’nin içine yerleştirildi. Kürt ve Kürdistanilik dışında HDP ye her türlü siyasi anlayış ve sosyal grup temsilcisi doluşturuldu. Apo’nun 20 yıllık emeğim dediği HDP projesi özünde legal siyasal alanı Kürt ve Kürdistani düşünceden arındırma projesiydi. Kürtleri kendi ülkelerinde “uyruklu” yapma konseptiydi.

Öcalan’ın İmralı’da devlet ile yaptığı bu anti-Kürt anlaşmanın müjdesini zamanın adalet bakanı Beşir Atalay Kürtlere verecekti. İmralı-Mit-İçişleri bakanlığı legal proje üzerinde anlaşmaya varmış, isim HDP olarak kararlaştırılmış ve derin devletin Türk solundaki çalışanı Ertuğrul Kürkçü’de başkan olarak atanmıştı.

 Kürdistani legal siyasi alanın son temsilcisi DTP de en kısa zamanda lağvedilecekti ki öylede oldu. Böylelikle Öcalan ve devletin zemin etüdü çalışması sona ermiş oldu ve Kürtlerin tüm kazanımları TC’nin varlığı ve birliği için kamulaştırılmaya başlandı. Kürt sosyolojisine ve siyasal dünyasına yeni kavramlar yerleştirildi.

“Uyruklu Kürt” modası ve hakların kardeşliği

Artık uyruklu Kürt modası başlamıştı. Türklük dışındaki ulusal kimlikleri sahiplenmek “halkların kardeşliği” hukukuna ters düşüyordu. Onun içinde “Uyruklu Kürt” kavramı yeni paradigmanın icatlarındandır. Artık Kürtlerin Ulus, devlet, toprak, egemenlik, kimlik, dil, bayrak vb milli aidiyeti oluşturan kavramlarla işi olamayacaktı. Ala Rengin’in yerine mor ağırlıkta yedi renkten oluşan bayraklar sallandırıldı.

 Kürt kitlesinin profili değiştirilmiş ve yerine cinsiyeti, cibilliyeti, kültürü ve aidiyeti belli olmayan hilkat garibesi bir şey bırakılmış. Kürtlerin ulusal kimlik talebi gibi bölücü kavramlar ıslah edilerek yerine hak, hukuk, gibi sosyal kavramlar ikame edildi. Halkların kardeşliği hukuku zedelenmesin diye kendine Kürt demekten imtina edildi.

Kürtler Kürt sorunu yokmuş gibi düşünmeye sevk edildi. Artık bir sorunu düşünmezsen yoktur tezi Kürtler üzerinde sonuç alır gibiydi. Kendi ülkesini Türk toprağı, Türk bayrağını da kendi milli değeri olarak gören bir nesil yetiştirildi. Eskiden Kürt legal partilerinin kapatılma gerekçesi olan “Türk bayrağını asmama” yerini, Kürt gençlerinin omuzlularında “gururla” dalgalandırma dönemine bırakmıştı.

Strateji İmralı’dan, pazarlama HDP’den

 Yeni paradigmanın oto asimilasyoncu gücü Apo’nun tabiri ile Hakkâri’deki çobana da Türkçeyi öğretecek kadar kudretli olmuştu. Kürtlüğün son kalesi de düştüğüne göre “Kürt sorunu” diye bir sorunu da kalmamıştır. “Önderliğin” devletine verdiği “Kürtleri devletin taze kanı yapacağım” söz de böylelikle yerine getirilmiş olup devlete olan sadakatini ispatlamış oldu.

 İşte HDP bu başarının yegâne ortağıdır. Her ne kadar fikir ve strateji İmralı menşeili olsa da bunu siyasi piyasaya pazarlamada HDP’nin de takdire şayan bir çabası olmuştur. Ancak PKK’nin tüm medya ordusu ile hayata geçirmeye çalıştığı yeni paradigma Kürtlerin ulusal ve sosyokültürel dokusuna uygunluk arz etmediği için ret edilmiştir. Seçim sonuçları da Apo’cu paradigmanın iflas ettiğinin en somut ispatıdır.  Kürtler PKK’nin giydirdiği bu deli gömleğinden kurtulmak istiyor.

Bunun için de seçimlerde Kürtlerin milli şuuru HDP’nin siyasal ittifak tercihlerini ret etmiştir.

Kürtleri aşağılayan ve herhangi bir sosyal grup gibi gören yeni paradigmayı ret etmiştir.

 Kürt ve Kürdistan’i olmayan amaç ve politikaları ret etmiştir.

Kendi oyları ile sol Kemalistleri meclise taşımayı ret etmiştir.

Kürtleri oy çeşmesi gören ve kendini irade olarak gösteren, görünmezleri ret etmiştir.

PKK’nin HDP’deki komiserlerinin tabiriyle “bir taşı da aday göstersek Kürtler oy verir” hadsizliğini ret etmiştir.

Kısacası Kürtler Türkleşme kamburundan kurtulmak ve kendi milli ulusal değerleri ile siyaset yapmak ve Kurdewari yaşamak istiyor.

Diğer Haberler