Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine saatler kaldı. Erdoğan ve AKP’nin seçilip seçilmemesi artık lokal bir tartışma değil. Çünkü Erdoğan bir memur olarak değil bir lider olarak Türkiye’yi yönetti ve kendi sistemini kurdu. Ordu, yargı, güvenlik güçleri vb temel kurumlarda pek çok yeri ele geçirdi. Fakat tüm Türkiye kurumlarını yönettiğini söylemek yanlış olur. Erdoğan devletin tümünü hakim değil.
“Erdoğan seçimle gider mi?”
Öyle görünüyor ki devletin içinde Erdoğan’ın yönetmediği kanat ve geçmişte diskalifiye edilerek Amerika ve Avrupa’ya yerleşmiş Türk devletinin eski sahipleri de küçümsenemeyecek bir güce sahip. Zaten şu anda Millet ittifakı ve Kılıçdaroğlu etrafında gelişen sinerji de CHP, İYİ Parti vb bir partinin çalışması değil Türk devleti içindeki eski sahiplerin ve gizli sahiplerin yarattığı bir sinerji. Yani Erdoğan’ın karşısında ne 2018 yılındaki Muharrem ince ne de eski CHP var. Aslında Türk devleti kendi içinde kapışıyor. Herkes bu gerçeği görüyor. Ve herkesin merakla cevabını aradığı bir soru var: “Erdoğan seçimle gider mi?”.
“Türkiye iç çatışmaya gide bilir?”
Kendini sistemleştirmiş, birçok kurumu bizzat yöneten Erdoğan’ın ve çevresindeki ekibin seçimle gitmeyeceği yönünde birçok işaret bulunuyor. Erdoğan gitmek istese bile onun sistemine dayanarak ekonomik, siyasal rant kapılarını tutanların gitmesine izin vermeye bilirler.
Yani Türkiye’nin 15 Mayıs sabahı nur topu gibi bir iç çatışması ola bilir.
Türkiye 1980’lerden öncede sağ-sol çatışması adı altında aslında devlet kanatlarının idare ettiği çatışmaları dönemler yaşadı.
2000’li yıllardan sonrada 2013 Gezi olayları ve 15 Temmuz 2016 yılında yaşanan çatışmalar aslında Türkiye’de böyle bir potansiyelin olduğunu gösteriyor. Ve eğer böyle bir gerilim yaşanırsa Erdoğan rejiminin daha örgütlü daha tecrübeli olarak sokaklara hakim ola bilir.
Yukarda söylediğimiz çatışmalı durum seçim sonrası olasılıklardan biri ve tehlikeli bir olasılık. Eğer böyle bir olasılık yaşanırsa “Kürtler ne yapacak?” sorusu da önemli.
HÜDAPAR ve PKK ayrışması ve tehlikeleri
Kuzey Kürdistan’da iki radikal yapı var. Bir Hüda Par diğeri ise PKK’ye bağlı yapılar.
HDP, Yeşil sol vb isimler sadece göstermeliktir, Kuzey Kürdistan’ın Hakkari, Batman, Van, Mardin, Diyarbakır vb pek çok şehrinde HDP örgütleri direk PKK kadroları hatta zaman zaman alandaki gerillalar tarafından yönetilir. Şu an gerilla olmadığı için şehir kadroları yönetiyor.
HÜDAPAR geçmişi 1980’lerin sonuna dayanan Hizbullah ile ilişkili bir yapı. Tıpkı PKK gibi ilk çıktığı andan itibaren silahlı hareket etti, kendi içindeki muhaliflere dahi silah kullandı.
Her iki yapı 1990’ların başından 2000 yılında değin neredeyse 10 yıl çatıştılar.
2000 sonrasında da bir iki defa Dicle üniversitesi çevresinde kapıştılar. Fakat büyümedi.
Fakat 6-7 Ekim 2014 yılında Kobani olayları ile tehlikeli bir çatışma yaşandı. HDP’nin halkı Kobani için sokağa çağırmasından sonra Amed ve Batman başta olmak üzere pek çok şehirde halk hareketliliği yaşandı.
Kürtler Kobani’ye destek için sokağa çıktı. Bu eylemler aslında sadece PKK veya HDP’nin desteği ile ilgili değildi. Kürtlerin milli duygularla sokağa çıkışıydı. Bu olaylarda ihd’nin raporuna göre bu olaylarda 46 kişi yaşamını yitirdi. Yüzlerce insan tutuklandı, yaralandı.
Fakat bu olayların en dikkat çekici yönü şuydu: Batman, Diyarbakır, Bingöl ve Mardin gibi önemli merkezlerde HÜDAPAR ile HDP adına sokağa çıkan güçler çatıştı. Bazı HÜDAPAR taraftarları hayatını kaybetti.
HÜDAPAR ve PKK kitlesi çatışır mı?
Yani her iki kesimin daha 90’lardan günümüze devam eden bir çelişkisi var ve kitleler de birbirine karşı bilenmiş. HÜDAPAR’ın AKP’nin öncülük ettiği Cumhur ittifakında yer alması ile var olan gerginlik arttı.
Şimdi tehlike burada başlıyor. Eğer 14 Mayıs seçimleri sonrası Türkiye bir şiddet olayları ile karşı karşıya kalırsa bu iki kesim ne yapacak.
Açıkçası her iki kesiminde birbiri ile çatışmaya hevesli olduğunu söyleye biliriz.
PKK, 2000’li yıllardan sonra HÜDAPAR’a saldırmak için hep bahane aradı. Özellikle de son yıllarda askeri olarak Kuzey Kürdistan’da askeri gücü ve itibarı kalmayan PKK’nin HÜDAPAR’ı hedeflemesi olasıdır. PKK Türk devletine karşı savaş adı altında her zaman için Kürtlere saldırdı. Kuzey Kürdistan şehirlerinde öldürülen PKK dışı Kürt insanların sayısı öldürülen asker sayısından fazladır. PKK için öncelik Kürtlere saldırmaktır.
PKK devlet kanatları iç içe yaptığı saldırıları her zaman kamufle etti. HÜDAPAR ise buna gerek bile duymadan açık devlet yanlısı olarak hareket etti. Özellikle de AKP hükümeti sonrası daha özgüvenli olarak devletin yanında yer aldı.
Her iki gücün de ilginç ve devletle iç içe açıklanması gereken tarihi vardır. Bu yazı bunun yeri değil. Fakat bu kısa özetleri bile bizi şunu gösteriyor: Türkiye’de çıkacak bir çatışma Kuzey Kürdistan’a da tehlike getire bilir.
Kürtler bu oyuna gelmesin
Bu iki Kürt siyasi partisinin de önceliği kendi bağlı oldukları siyasi yapıları kalkındırmaktır. Kürt gençlerinin hayatı, Kürtler arası ayrılıkları giderme, Kürt birliğini sağlamak gibi bir amaçları yoktur.
PKK kendisi için gerekli görürse binlerce insan bile ölse halkı sokağa döker. Örneğin 2015 yılında şehirlerin yıkılacağını bile bile sadece kendi siyasi ajandası için öz yönetim direnişi adı altında bir süreç başlattı. Yüzlerce kadrosunu kurban etti, binlerce Kürt evsiz kaldı, Cizre yıkıldı. Diyarbakır’da tarihi Sur yapısı tahrip oldu. Yani eğer PKK’nin bir siyasi ajandası varsa her şeyi kurban ede bilir. Geçmişte Öcalan bile cezaevinde “günde 30 bin insan öle bilir” diyerek ne kadar pervasız davrana bileceklerini gösterdi.
AKP’yi devirmek isteyen kanat CHP etrafındaki orta sınıf, beyaz yakalı kesimin sokakta AKP ile çatışacak performansta olmayacağını bilir. Bunun için Kürtleri sokakta AKP ile Kürt kitlesini karşı karşıya getirmek ister.
HÜDAPAR daha gizli bir yapıdır, fakat Kürtleri öldürmekten pek çekinmez. AKP’nin de HÜDAPAR ile ittifakında bunu hesaplamış olması mümkündür.
Madem ki her iki partinin pozisyonu budur, o zaman Kürtler kendini korumalıdır. Hiçbir Kürt sokağa çıkmamalıdır. Kürtlerin gerçek vatanseverleri, aydınları halka sokağa çıkmayın demelidir. Bırakınız bu kez Türkler eğer sokağa çıkmak isterse çıksın, çatışmak isterse çatışsın. Fakat Kürtler Türklerin çatışmasında taraf olmasın, hele Türkiye için birbirini asla vurmasın.