12 Mart 2004 yılında Qamişlo’da gerçekleşen katliamın üzerinden 19 yıl geçti. Katliamın Kürtler açsından önemli sonuçları oldu. Rojava’da Kürtler uzun yıllardan sonra ilk kez bu tür bir kalkışmaya yaşadılar. Az nüfuslu Rojava için ağır bedeller ödendi. 40’tan fazla Kürt hayatını kaybetti. Kürtlere ait binden fazla işyeri yağmalandı, yüzden fazla kişi yaralandı ve binlerce Kürt tutuklandı. Üniversitelerde eğitim gören 11 öğrenci tamamıyla, 48’i de geçici süreliğine okuldan uzaklaştırıldı.
Peki o katliamdan bugüne neler değişti? Qamişlo olayının ardanda yatan nedenler nelerdi?
Qamişlo Katliamı bölgesel planların bir parçasıydı
Qamişlo katliamı basit bir olay değildi. Suriye devletinin Ortadoğu’da gelişecek süreci, Irak müdahalesinin etkisini de hesaplaması ile ilgiliydi.
Güney Kürdistan’da 2004 yılında yaşanan gelişmelerle beraber Kürtlerin bölge de daha da radikalleşeceğini öngörüyordu.
Qamişlo’da ki provokasyon Suriye rejiminin Kürtlerin durumunu ölçmek için planladığı bir durumdu. Ayrıca Sünni Araplar ile Kürtleri de karşı karşıya getirmenin provasıydı. İki halkı çatıştırma projesi tutmadı. Bazı kaynaklar o dönem Başkan Mesud Barzani’nin Rojava’nın en etkili yapısı olan KDP geleneğindeki kişilerle haberleşerek “Provokasyona gelmeyin, Araplarla çatışmayın, size saldırıyı organize eden devlettir- rejimdir, hedefinizi şaşırmayın” biçiminde uyarı yaptığını söylüyor. Fakat diğer istediği sonuca ulaşmış ve Kürt içindeki potansiyel enerjiyi fark etmişti.
Olayda hayatını kaybedenleri defnetmek için bir araya gelen 400 binden fazla kişi, “Bijî Azadî, Bijî Kurdistan, Azadkirina Zîndaniyên Siyasî” sloganları atarak, Kürt lider Mela Mustafa Barzani’nin fotoğrafları ve Kürdistan bayrakları dalgalandırdı. Rejim; Rojava halkının sosyal ve siyasal durumunu, yüzünü nereye dönebileceğini ölçmüştü. Rojava Kürtlerinin büyük bölümü yüzünü Güney Kürdistan ve Barzani hareketine çevirmeye tarihi, sosyal olarak hazırdı. Rejim eski dostlarını tekrardan sahneye sürdü.
PKK ve Suriye ilişkilerinin geçmişi
Eğer Qamişlo Katliamı’nın sonuçlarını değerlendirmek istiyorsak Suriye devletinin 1980’lerden beri PKK ile olan ilişkisine bakmak gerek. Çünkü iki yapı arasında herkesin bildiği bir ilişki var. Daha 1986 yılında Hafız Esad’ın kardeşi Cemil Esad, PKK yöneticisi Cemil Bayık ile yaptığı bir görüşmede “Suriye’de Kürtler bazı Kürt yapılara ve ihvan Müslümin (Müslüman Kardeşler) örgütüne kayıyor. Siz Suriye Kürtlerini onlardan ve diğer siyasal yapılara kaymalarını engelleyin, biz size çalışma imkanı verelim” teklifi yapılmıştı. Ardın dan Rojava ve Suriye’de PKK’ye çalışma kapıları açılmıştı.
PKK’nin 1980’lerden beri başlayan faaliyetleri Suriye devletini hedeflemiyordu. Tam tersine Rojava Kürtlerini kendi işgalcisi olan Suriye devletinden alıkoyuyordu. PKK, Rojava’nın bir Kürdistan parçası olmadığını fikrini yavaş yavaş yayıyordu. PKK’ye katılan gençlere “Herin Welat-ülkeye gidin” denilerek Güney ve Kuzey işaret ediliyor Rojava’nın Kürdistani kimliği ise küçültülüyordu. Ayrıca Öcalan her fırsatta yanına çağırdığı Rojava halkına “siz aslında Kuzey Kürdistanlısınız göç etmişsiniz” diyordu. Buna rağmen Suriye Devleti 2000 yılından sonra Türkiye ile de gelişen ilişkileri nedeni ile PKK’nin Suriye’deki faaliyetlerine belli sınırlamalar getirmişti. Bazı Kuzey Kürdistanlı PKK kadroları Türkiye’ye teslim ediliyor, çok deşifre olan milisler tutuklanıyordu.
Suriye devleti yine PKK’ye rol verdi
Suriye devleti Qamişlo olayından sonra PKK ile ilişkilerini yeniden ele aldı. PKK, rejim için bir emniyet subabı rolü oynamaya devam edecekti. Bu duruma ise İran öncülük etti. 2004 yılında Cemil Bayık ile görüşen İran istihbaratı itlaata bağlı bir gurup Suriye -PKK ilişkileri ve Rojava’nın durumunu da görüştü. Buna göre çok deşifre olmuş isimler Rojava’dan çıkarılacak, PKK’nin Rojava partisi ve kurumlarının içinde Kürdistan ismi olmayacak, Esad rejimi hedeflenmeyecekti. Yani eski ayarlara geri dönüldü. O ayarlar aslında günümüze değin devam ediyor.
PKK 2004 yılı yazında PYD’nin o dönem başkanı olan Barzan Muhammed’i Kandil’e çekti. Ardından PYD ve ona bağlı yan örgütleri restore etmeye başladı. Dikkat edilirse o dönemden bu yana kurulan kadın örgütü Kongre Star, Gençlik Örgütü Ciwanen Şoreşger, Toplumsal Örgüt TEWDEM gibi yapıların hiçbirinde Kürtçe isim yoktur. Rojava’da zaten Kuzey Suriye ismi ile anılmaktadır. Ayrıca bu kurumların misyonu Esad rejimine, sömürgeciliğe karşı mücadele değildir. Tam tersine mücadeleleri diğer Kürt yapılarına karşıdır.
Burada önemli bir soru daha sora biliriz: Eğer radikal islamcı El Nusra ve IŞİD olmazsa Rojava yönetimi mücadelesini kime karşı verecekti? Esad rejimine karşı mı? Hayır. Çünkü PKK’ye bağlı Rojava siyasetinin işgalci Esad rejimine karşı bir mücadele amacı yoktur. Kendi adında Kürt kullanmayan bir yapı nasıl Kürtler için hak mücadelesi vere bilir.
2012 yılında Rojava’da başlayan sürece değin PYD ve PKK ilişkileri İran’ın çizdiği çizgi üzerinde devam etti. Ardın da 2012 yılında Suriye’de başlayan süreç başladı.
İşte bu dönem Kürtler açısından çok kritik bir dönemdir.
Rojava sürecini doğru anlamak
“Rojava’da yaşanan bir devrim miydi yoksa bir devir teslim miydi” sorusu süreci takip edenler ve olayın arka planını bilenler açısından nettir. Fakat hala Rojava’da ki olaya duygusal bakan, propaganda ve magazinin etkisinde kalan büyük bir gurup var. Hatta birçok Kürt aydını da Rojava sürecinin backgroundunu göremeyerek “Kürtlere buradan bir şey çıka bilir” diye bekliyor. Oysa ki gerçek çok farklıdır.
Rojava halkının talepleri PKK tarafından manipüle edilmiştir. PKK Rojava’yı özgürleştirilecek bir Kürdistan toprağı olarak görmüyor. Rojava’yı kendini taşıyacak bir can simidi olarak görüyor. Ve bu can simidini de kimse ile paylaşmak istemiyor. Bunun için Kürtler arası birliğe engel oluyor, kendisine biat eden tüm Kürt yapılarına karşı açık ve örtülü bir savaş veriyor. Yani Rojava bir kurbandır.
PKK’nin İran ve Suriye ile yapmış olduğu on yıllardır devam eden mutabakattan kendini kurtarmadıkça Rojava’da bir gelişme beklenemez.
2004 serhildanı Kürtlerin asıl birlik ruhunu temsil eder
2004 Serhiladanı sloganları ve sembolleri ile gerçek bir Kürdistani ruhtu. Kürt birliğinin özü orada mevcuttu. Fakat PKK bu ruha karşı savaş açtı. O serhildana katılan partilere savaş açtı, Mişel Temo gibi şahsiyetlere savaş açtı, Ala Rengin’e savaş açtı. Esad rejimine cesretle meydana çıkan halkın o ruhunu gasp etti. Şimdi o ruhun dönmesine izin vermiyor. Kürtleri kendi ülkelerinde azınlık ve zayıf duruma düşürüyor. PKK’nin Rojava siyasetinin özeti budur: “Ne kadar Kürtlük varsa o kadar az PKK’lilik vardır. Kürtlük ne kadar az ise o kadar PKK’lilik vardır”